Serdar Denktaş dün Meclis’te polis raporunu okudu!

Dinledik!

Herkes artık meseleyi biliyor!

“Konu kapanmıştır!”…

-*-*-

Ne diyeyim?

Ne yazayım?

“Konu kapanmadı toptan istifa edin” mi diyeyim!

Toptan istifa sorunu çözer mi?

“Bir daha Müteahhitler Birliği Başkanı veya her hangi bir yönetim kurulu üyesi ile selamlaşan bakan görmek istemiyoruz” mu demek lazım?

-*-*-

Ya da çok açıktır; Müteahhitler Birliği Başkanı’ndan başlamak üzere, her türlü karantina kuralını “ihmal” ama aynı zamanda “iğfal” edenler istifayı düşünmek zorundadırlar!

-*-*-

Merit Hotel yöneticileri de mi istifa etsin?

Özel şirket!

Ne diyebilirim ki!

-*-*-

Bence konu kapanmıştır!

Şimdi, ciddi anlamda içimi hırs kapladı; sürekli “itaatsizlik” yapasım var!

-*-*-

Mesela, yıllardır tabanca ruhsatı istiyorum; vermiyorlar!

Torpil falan değil aradığım!

Doğrudan tabanca istiyorum!

-*-*-

Suç mu?

Çok büyük suç!

Evet aşırı büyük suç!

Ama istiyorum ve ilk bulduğumda alacak, üzerimde taşıyacağım!

-*-*-

Canım çektiğinde de havaya sıkacağım, bazı tabelaları vuracağım!

-*-*-

Ne yapayım canım!

Silahları seviyorum!

İnsan öldürmek maksatlı değil!

Yemin ederim öyle bir tarzım olamaz!

Hatta hiç bir hafta av kaçırmam ama hayvan da vuramam artık!

Canım çektiğinde ava gitmek istiyorum!

Elimde tüfek yürüyüş yapacağım!

Yasak mı?

Cidden yasak mı?

Peki çok param olsa, özel uçakla ülkeye gelip, karantina koşullarını da delseydim ne olacaktı?

O suç değil mi?

Gazeteci kardeşlerim, “… Serhat bey yatırım amaçlı geldi, kaçırdınız” diye yazacak mıydı?

-*-*-

Şimdi de yazsınlar; “… Serhat kaçak avlanmaya gitmedi ki; buğday ve arpalarımızı faşsa saldırısından korumaya gitti!”…

-*-*-

Başka ne istiyorum?

Vallahi bir devlet bankasına borcum var; çok üzgünüm, ödemeyi düşünmüyorum!

Neden?

Yasalar falan, borcunu ödemezsen, mahkemeye verilirsin!

Niye verilecekmişim?

-*-*-

Karantina kurallarına uymamak, uyulmasını sağlamamak, Serdar Denktaş’ın açıkladığı raporda olanlarda “rol oynamak”, suç değil midir?

-*-*-

Hayatımda yapmadım; asla polislerimizle tartışmam!

Bir trafik suçum varsa, önce kibarca özür dilerim; akabinde iki üç gün içinde gider cezamı öderim.

Unutursam, mahkemeye çıkarılırım, yine özür dilerim!

Suç varsa, vatandaş bu suçları belirleyen yasalar karşısında, “boynu kıldan ince” olmalıdır!

-*-*-

Belli ki burada Merit’ler, Gürcafer’ler, “boynu kalın” olmalı!

-*-*-

Hükümet mi?

Başbakan dün “Özür dilerim” demedi ama İngilizce aynı şekilde ifade edilen “çok üzgünüm” dedi!

Bence ders alınmıştır!

Çok uzun süre bu ülkede rüşvet konuşulmayacaktır!

İnşallah!

-*-*-

Bu olayda kesin inancım şudur ki, birileri, hükümeti kandırdı!

Günah keçisi veya değil; Ünal Üstel gitti; ama bakanlar kurulunu kandıranlar eğer yargı önüne çıkarılmazsa; bilinmelidir ki ne av ruhsatımı öderim; ne seyrüseferimi öderim; ne kamu bankasına olan borcumu öderim! İlk fırsatta tabancamı da alırım; yakalayana da “… Lapta’ya marina yapacağım” der; çeker giderim!

-*-*-

Ve ayrıca, bu konuyu kapatmadığınız sürece, benim günlük yazıların da hep içine eder olacaksınız!

Bugünkü yazımın içine de ettiniz!

-*-*-

Oysa, bugün, “bırakın siyasi kavgayı ve iş yapın” diye yazacaktım!

Ne işi mi?

Dipkarpaz’ı program yapmaya gittim dün.

Dipkarpaz’dan Apostolos Andreas’a giden yolun adı komik: “Prof. Dr. Necmettin Erbakan Bulvarı!”…

Komik olan, “Necmettin Erbakan” adı değil!

“Bulvar!”…

Türk Dil Kurumu diyor ki, “bulvar”, Fransızca “boulevard” kelimesinden gelmektedir ve anlamı da “Şehir içinde ağaçlı, geniş cadde”dir!

Dipkarpaz şehir değil, yol şehir içinden geçmiyor ve ağaç da yok yani!

Deniz var, makiler var, bir de eşekler!

Abi, hepimiz rezil oluyoruz, Fransız turistler bir yana, onlar gelmiyor da, “vatandaş bize gülüyor” demez misiniz?

Necmettin Erbakan adı kalsın, bir dediğim yok da, bence oralarda boş arazi varsa, ağaçlandırma yapın, ormana dönüştürün, Erbakan adını da o ormana verin!

-*-*-

Dipkarpaz – Apostolos Andreas Manastırı arasındaki yol zaten bırakın “bulvar” adıyla anılmayı, “monobadi” bile değil!

Bu “yol”, artık kesinlikle “yol” bile değil!

Siyasi kavgayla ve rüşvetçilikle debelleşmeyi bırakın; bu yolu yapın!

Belediye Başkanı, bugün yarın TC Lefkoşa Büyükelçiliği ile görüşecek!

Yolun parasını Türkiye verecek!

Hiç mi onur, hiç mi gurur meselesi yapmıyorsunuz bunu?

Ne bileyim?

Ne diyeyim?

Evet, “hayvanları” omurgalılar ve omurgasızlar olarak ayırıyoruz da “insanoğlu”, bu kadar mı “omurgasız” sınıfta?

-*-*-

Eşeklere hala çözüm bulunamamış!

Güya eşekleri içerisine toplamak için demir bariyeler çekilmiş; çevre felaketi dışında hiç bir işe yaramamış!

-*-*-

Deniz pırıl pırıl…

Hava çok güzel…

Doğa yemyeşil…

Kumsallar şahane…

Niko’nun Yeri ya da Sea Front Restaurant’ta balıklar enfes!

Bu restoranda Niko bir Rum, ortağı Zafer bir Kıbrıslı Türk… Bu birliktelik, örnek…

Ama dipkarpaz’da insanlar işsiz…

Apostolos Andreas’ta esnaf, grak grak ediyor!

-*-*-

Siz rüşvetçilik oynuyorsunuz, siyaset yapıyorsunuz!

Bence, ilk kabine toplantısını Apostolos Andreas’ta yapın!

-*-*-

Manastır’ın ikinci etap ihalesi durdu.

Manastırın dibine kadar elektrik geldi; sadece polis binasında kullanılıyor; çok iyi değerlendirilebilecek etraftaki odalar bakımsız, dökülüyor!

Esnafa hala yer gösterilmedi!

Ama meydanın adı dev tabelada yazılı: Bülent Ecevit Meydanı!

Ben Ecevit’in varisi veya partilisi olsaydım, yemin ederim, sizi mahkemeye bile veridim!

Adamın adına günah!

Adamın adına ayıp!

-*-*-

Ve tam kaçıyorduk ki, dokuz adet dev drada sahile kadar yaklaştı…

Balıklarımızı da süpürüp gidiyorlar!

-*-*-

Siz kavgaya devam edin!

Yiyin bir birinizi!

Onca yapılacak iş, onca çözülmesi gereken sorun da beklesin!

Sizin tuzunuz kuru diyeceğim ama ülkede, tuz bile koktu artık!

-*-*-

Bırakın kavgayı, iş yapın!