Gerçeği gizlemenin adı propagandadır!
Efendim, Başbakan, yardımcısı ve bir bakan komutanı ziyaret etti!
Tartışmaya, ders vermeye, onu bunu eleştirmeye gerek yok!
Gerçeğin kabulü gerekiyor!

-*-*-

Gerçek nedir?
Kardeşim, matematik bilimiyle açıklayalım; “... 1958’den beri Kıbrıs Türk Toplumu içerisinde Türkiye’den gelen komutan; büyüktür Kıbrıslı Türk sivil erkan!”

-*-*-

Anladınız mı anlamadınız mı?
Hani matematikte “büyüktür”, “küçüktür” işaretleri var ya!
6 büyüktür 5 gibi!
Veya 3 küçüktür 3.2 gibi.


-*-*-

Dünyanın hiç bir ülkesinde, böyle bir protokol hatası yapılamaz!
Bir ülkenin başbakanı; ülkesinde görevli yabancı bir ülkenin ordusunun askeri tesislerini, kamp yerini, tatbikatını, atışını gidip izleyebilir, gezebilir ama “bir durum varsa, gidip komutanla görüşemez!”...
Ne yapar?
Komutanı çağırır, bilgi alır!

-*-*-

Efendim bizim durumumuz farklı!
Hah, benim de zaten dediğim budur!

-*-*-

İşte bu noktada yalana, propagandaya, öyle değilmiş gibi gösterme çabasına gerek yoktur!
Türkiye’den gelen komutanla alakası yoktur bu durumun!
Yazdıklarımın Türkiye’yi ve ordusunu suçladığım tarafına çekilmesi son derece salaklıktır!

-*-*-

Yıllardır bu duruma itirazı olanlar, “Türkiye düşmanı ilan ediliyor!”...
Anlamsızdır!
Ama bunun yapılmasının sebebi, gerçeğin gizlenmesi, olayın propagandayla örtülmesi çabasından başka bir şey değildir!

-*-*-

“Psefto Gratos” dediğimde beni haber yapanlar, Ersin Tatar’a saldıranların asıl amacı, beni aç veya işsiz bırakmak değildir!
Gerçeğin varlığını gizlemektir!
Çünkü eğer milliyetçilik “... KKTC Bağımsız bir devlettir, bu türden olayları da göz ardı edin, maçı idare edin” diye düşünüyorsa ki öyle düşünüyor; o zaman “fiziki anlamda ve hatta fiilen ve hatta ve hatta hukuken ortada olan görüntü, KKTC’nin varlığının resmi inkarıdır”.
Haliyle bunun saklanması, gizlenmesi şarttır!
Nasıl gizleyecekler?
“Sahte devlet” derseniz, siz hainsiniz!
Bununla gizliyorlar!

-*-*-

Toplumlararası çatışmaların var olduğu 1958 – 1974 arasındaki dönemde ve sonrasında, Rauf Denktaş’ın özel çabası, karizması, siyasi duruşu gereği bazı dönemlerde “liderlik” pozisyonu eline geçmiş olabilir ama kesinlikle inkar edilmemelidir ki, “esas yetkili”, Bayraktar ve sancaktarlar değilmiydi?
“Askeri dönem” miydi o dönem!
Tamam kabul!

-*-*-

Peki şimdi?
Veya 1974 sonrasında değişti mi her şey?
Ne değişti Allah aşkına?
Lütfen neyin değiştiğini söyleyin!
Sandığa gittik ve CTP’yi de mi seçtik?
Mehmet Ali Talat mı değiştirdi bir şeyleri?
Bir veya iki kez komutanla “zıtlaştılar” mı?

-*-*-

Bir CTP kurultayında sanırım Çav Bella sıkıntısı yaşanmıştı, anında düzeltildi.
Talat ile komutan arasında yanılmıyorsam bir Lokmacı Köprüsü olayı yaşanmıştı!
Bir de Mustafa Akıncı’nın “komutan çizmeyi aştı” meselesi!

-*-*-

Başka?
Mustafa Akıncı, “... Ben bu oyunu artık oynamam” dediğinde ne oldu?
Akıncı seçilmiş KKTC Cumhurbaşkanı değil mi?
Siz söyleyin ne olduğunu!
Türkiye küstü!
Lefkoşa’daki Büyükelçisi bile Akıncı’ya selam vermiyor!
Türkiye Cumhurbaşkanı, KKTC Cumhurbaşkanı’na “alo” bile demiyor!

-*-*-

Peki neden?
Akıncı, Türkiye düşmanı bir hain mi?
Şaka mısınız siz?

-*-*-

Haaaa ne mi yapmalıyız?
E dilimde tüy bitmesini bırakın; doğrudan saç çıktı aynı şeyi söylemekten!
Ya bu işi resmiyete dökecek; nüfus ve idari büyüklüğe bakarak, bir vali, bir kaymakam göndereceksiniz...
Ya da “yalan – propaganda”dan vazgeçecek, siyasi çözümün önünü açmak için çaba harcayacaksınız...


-*-*-

Mevcut şekli, “psefto” değil mi sizce de?
Ve mevcut şeklin pozisyonunun tüm Dünya’da bilinmediğini mi sanıyorsunuz?

-*-*-

Daha önce de yazdım; Türkiye ile kavgaya gerek yoktur!
Türkiye’ye silah doğrultmak gibi bir geri zekalılık düşündüğüm de yoktur!
Türkiye’yi kırmak, üzmek, dışlamak gibi bir tavır da olmamalıdır!

-*-*-

Mevcut durumun sahte, yalan, propaganda olduğu açıkça anlatılmalı ve bunun sürdürülebilir olmadığı dile getirilmelidir!

-*-*-

Oyun oynamaya da gerek yok!
Sevgili Hasan Taçoy bakanımın canını yemesine de hiç gerek yok!
“Hafta sonuna kadar para geliyor” dedi ya!
Peki gelmezse!
Ya gelmezse!
Neyse!

-*-*-

Ortalık zaten karışık!
Arzu ederseniz, yapalım bir referandum!
Soralım cemaatimize, ahalimize, toplumumuza veya size göre “halkımıza”!
Karar verilsin!
Osmanlı döneminde Kıbrıs’ın bazen Tarsus’a, bazen Alanya’ya bağlı olduğu biliniyor!
Dedelerimiz rahatsız olmadıysa, biz niye olalım ki!
Üstelik rahatsız olacak durumumuz da yok!
Çünkü en azılı milliyetçi faşistimizin dahi cebinde “Kıbrıs” Pasaportu veya bilemediniz “İngiliz” Pasaportu var!
“Beğenmeyen çeker gider yani!”...
Anastasiadis ve Boris Johnson da düşünsün!

-*-*-

Bu “yalancı ve sahtekar” durumu temizleyelim!
Bunun için de oturup konuşalım!

-*-*-

Çünkü içine gireceğimiz en az üç belki on yıllık süreç; “içine girdikten sonra çıkabileceğimiz gibi durmuyor!”...
Artık bu sahte durum sürmemeli!

-*-*-

Benim tercihim mi?
Vallahi federal çözüm benim için “kaçırmamamız gereken son tren”dir!
Bu tren kaçarsa, 5 veya 10 yıl içinde tükeniş kaçınılmazdır.
Tarih, onlarca benzer tekerrürle dop doludur!