Öğrenciler geldi...
14 gün karantinada kaldı...
Allah büyüktür; hiç birinde en ufak bir belirti falan da yok...
Karantina süresi dün doldu, evlerine gönderildiler veya gönderilecekler...
Kafalar yine karışık!
Hala bulaştırma riskleri var mı?
Evet vardır!
Hayır yoktur!
Yedi gün daha evde izole olsunlar!
Yani?
Zaten evde kapalı kalacaklar da, neneyi dedeyi öpme yok, anneye babaya sarılma yok!
Peki “dayanamadım sarıldım ve bulaş olduk?”
Her kafadan bir ses çıkıyor!
Dün bir baba aradı, “çocuklarımızı hala alamadık Serhat bey” dedi.
Bir vatandaş aradı, “... Bu çocuklar büyük risk” dedi.
Sağlık eski bakanı, “risk vardır” diyor!

-*-*-

Derken, Mağusa Limanı’na bir gemi geldi.
Gemi virüs getirir mi?
Liman yetkilisi demiş ki, “geminin yükü arasında otomobiller var, İngiltere’den gelen bu otomobillerin içinde virüs gelebilir!”...

-*-*-

Bu virüs otomobilin içinde bir ay yaşar mı?
Yaşamaz!
Sordum bir doktora, “güldü”, “insandan insana” dedi!

-*-*-

Virüs bakır yüzey üzerinde 4 saat, kartonda 1 gün, plastikte 3 gün yaşayabilir!
Böyle bir bilgiye de ulaştım!
Ama bir bilgiye daha ulaştım!
O nedir?
Diamond Princess cruise gemisi vardı ya; hani coronavirüslü gemi…
O gemiden insanlar ayrıldıktan 17 gün sonra da virüse rastlanmış!

-*-*-

Şimdi, gemi İngiltere’den geldi!
Yolculuk 30 gün sürdü!
Sadece Fas’ta bir yere yaklaştı, boru uzatıldı, mazot alındı ve yola devam edildi!
Dün akşam üzerine doğru yük indirilsin mi indirilmesin mi tartışması yanında, “gemiyi açığa alın” tartışması da başlamıştı!

-*-*-

Geminin İngiltere’deki sahibi ile konuştum…
“Yükünü indirsinler, yükten şüphe varsa, bir depoya kapatsınlar, 14 gün sonra çıkarsınlar ama o gemi iki gün daha yükünü indirmezse, beklerse, yandık, batarız”…

-*-*-

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Tolga atakan ile de konuştum.
Durumu öğrenmek istedim.
“Bilgimiz dahilindedir” dedi.

-*-*-

Bilgi kirliliği karar verme mekanizmalarını da etkiliyor.
Ve haliyle, bu beytambal milingidi hastalık nedeniyle insanlar hem ölüyor hem de ölümden beter olabiliyor!
Yoksa ölümden beteri yok mu?
Önce insan sağlığı mı?

-*-*-

Ekonomik örgütler toplanıyor!
Toplantı yapılıyor!
Mağusa’da toplantı, Lapta’da toplantı!
Bu nedir?
Market çılgınlığından, maaş ödenme kalabalığından daha kötü değil mi?
Bilgi kirliliği!

-*-*-

Temas etmedikçe bulaşmaz!
Yok bulaşır!
Havada kalmaz, ağırdır virus hemen yere düşer!
Potinle taşıyıp eve getirirsiniz!
Son üç günde üç çift ayakkabıyı da dezenfektan manyağına çevirdim!
İlaçlamadık tek yer, çok afadersiniz ama vüzcudumdaki üç beş delik kaldı sadece!

-*-*-

Aslında hem sağlığı hem ekonomiyi en iyi şekilde yönetebilmektir esas başarı değil mi?
Bir yandan hayat devam edecek, ama öte yandan da tedbirler en üst seviyede olacak!
Başarabilir miyiz?
Hayır!

-*-*-

Çin nasıl başarmış?
O kalabalığa rağmen neden bulaş sayısı durmuş?
İncelemek lazım!

-*-*-

Mesela Lefke’yi hatta Omorfo’dan o tarafı kapatalım!
Bence bu fikir doğru bir fikir!
Dışarıdan girecek olanların NASA’dan belge getirmesi şartı falan aranmalı!
NASA da nereden çıktı?

-*-*-

Sadece aklıma ne geldi biliyor musunuz; oysa o 1974 sonrası ne güzel yıllardı…
Ganimetten deliye dönmüştük…
Yanından geçerken “ahhh bizim böyle evlerimi zyok” dediğimiz betondan, modern, elektriği olan evlere ve köylere yerleşmiştik…
Türk tarafındaki köyler bile daha modernlerine götürülmüştü…
“Ma ne olan galacaksınız bu eski evlerd,e su yok, elektrik yok; taşının oğlum yan köye” denilerek, Köfünye’ye, Lisi’ye taşınan yan komşu Türk köyleri vardı.

-*-*-

Ne evler, ne villalar yedik yuttuk.
Ne araziler devşirdik.
Doymadık!
Hani Cem Karaca’nın o ünlü şarkısındaki gibi “yedik yine doymadık!”…
Koca Mustafa Kemal’i yemedik belki ama “Koskocaman Asil Nadir’i” yedik!
Asil bey sıkıntıya düştüğü zaman kiralama maksatlı gelmiş olan lüks otomobillerini, hatta Jasmine Court’a depolanan binlerce turistik eşyayı, örneğin sürfü nasıl çaldıklarını; kimlerin çaldığını çok iyi bilenlerdenim…

-*-*-

Ganimeti dağıttık!
Asil Nadir’i bitirdik!
Ganimetimizi elimizden almasınlar diye de hamasete yattık, “be arkadaşlar olmaz böyle” diyenleri vatan haini ilan etmek kolaydı!
“Kendi devletimiz olacak” dedik; “kurduk”, sonra attic Türkiye’nin kucağına; Türkiye’nin de parası kesilince, üstüne bir de “küresel salgın” vurunca, Hanya ve Konya’yı inşallah anladık diye düşünürken; Telefunken Telefunken…
hiç mi “pozitif” haber yok!

-*-*-

Biraz da POZİTİF düşünelim bari
-*-*-
"Seyahatten dönen bir adam, havaalanından bahçıvanını aramış:
- Nasıl her şey yolunda mı?
- Yolunda, küreğin sapı kırıldı, şimdi onu tamir ediyorum.
- Neden kırıldı?
- Köpeğinize mezar kazarken zorlamışım, ondan kırıldı.
- Ne köpeğim mi öldü?
- Maalesef havuza düştü.
- Benim köpeğim çok iyi yüzerdi, havuzda nasıl ölür?
- Havuzun suyu boşalmıştı, atlayınca betona çakıldı.
- Havuzu yeni doldurtmuştuk, neden boşalttınız?
- İtfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.
- Nee evde yangın mı çıktı?
- Evet efendim, annenizin vefatı dolayısı ile eve taziyeye gelenlerden birisi yanık sigara bırakmış.
- Annem mi öldü? Yahu daha iki hafta önce sapasağlamdı.
- Haklısınız da, yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.
- Yahu hiç pozitif bir haber yokmu sende be adam?
- Var efendim, geçen gün siz cronavirüs testi yaptırmıştınız ya... Sonucu geldi. POZİTİF.