Avrupa’nın canisi göz açıp kapayıncaya kadar “özelleştirildi”… Herkes elini, eteğini silkip bir kenara çekildi bile…

Norveç’in celladı sanki tek başına işlemiş onlarca cinayeti, tek başına kinlenmiş o katliamı gerçekleştirirken… Sanki binlerle mesajlaşırken, onun dışında herkes başka şeyler söylüyor, başka taraftan olayları değerlendiriyormuş gibi…

Emin olun ki bu vahşeti Anders değil de Abdullah, Hasan veya Ali yapmış olsaydı, mesele şimdiye kadar tüm Müslümanların ve de ülkelerinin boynuna asılıverirdi çoktan…

Var mı isimlerini hatırlayan gökdelenlere saldırı düzenleyenlerin… Hade söyleyin bir tekinin adını… Söyleyemezsiniz, çünkü oradaki mesele Hasan, Hüseyin meselesi değil, yaratılması gereken “büyük düşman” meselesiydi…

Şimdiyse kendini geliştirmiş “düşman” saklanıyor Avrupa’da, binlerce köşesinde… Bu öyle bir düşman ki, gün gelecek belki de tüm Avrupa’da kendilerine “yabancı” görünenlere topyekün bir “temizlik” bile başlatabilecek…

Her şey neredeyse bir asır önce de böyle başlamadı mı!… Sonra da Almanya’da Nazi rüzgarını ve milyonlarca cinayeti Hitler ve birkaç yandaşına yükleyip, herkes yine elini eteğini silkip kalkmadı mı!... Almanya’da o dönemin destekçileri sütten çıkmış ak kaşık gibi davranmadı mı!…

“Keşke” diye başlayan aslında o kadar çok olay var ki tarihte… İşte bu “keşkeli” yani alternatif tarih, bugün eğitimde çok önemli bir araç, çok revaçta bir bilim dalı oluverdi…

“Tarihte eğer” üzerine ortaya çıkarılan senaryolar ve varsayımlar, dünyada her şeyin seyrinin ne kadar “bıçaksırtı” durduğunu gösterdi bize… Her seferinde “eğer şöyle olmayıp, böyle olsaydı” diyerek anlık da olsa tasavvur etmeye çalıştığımız olayları, 5-6 hamle daha da ilerilere taşımaya başladı bu bilim dalı…

Mesela Hitler kazansaydı ne olurdu?

Napolyon Rus seferinde perişan olmasaydı, ya da Waterloo savaşını kazansaydı!..

Amerika iç savaşını Güney kazansaydı, Amerika’da şimdi hem ABD, hem de Konfederasyon diye iki ayrı ülke olacak mıydı?,

Zevkle izlediğimiz “Muhteşem Yüzyıl” dizisinden aşina olduğumuz, küçük Şehzade Mustafa’yı, babası boğdurmamış olsaydı ve tahta 2.Selim yerine Mustafa çıksaydı, Osmanlı’nın kaderi nasıl değişirdi?

2.Selim’in yerine Mustafa yine de Kıbrıs’ı fetih kararı alır mıydı?... Ya da yine stratejik bir kararla ve 2.Selim’den daha iyi koşullarda bir Kıbrıs yapılandırmasına gider miydi?...

Gördünüz mü, tarihin “bir küçücük kayması” tüm dengeleri bir anda nasıl inanılmaz noktalara sürükleyebiliyor!…

Bu nedenle de Norveç Canisi’ne küçük bir olay olarak bakmak, 5-10 sene olmasa da, emin olun ki bir elli sene sonra insanlığa, “keşke” dedirtebilecek boyutlarda olacak…

Ve belki de çocuklarımız, “Keşke faşizmin ayak seslerini Avrupa’da insanlık zamanında duyabilse ve önleyebilseydi” diyecekler…