Hatta koskoca bir yıl, müzakeresiz geçti. Dönüşümlü başkanlık, garanti ve güvenlik başlıklarının konuşulması ile harita sunulması gibi birçok ilkin yaşandığı 2017 yılına nazaran, 2018 yılı, Kıbrıs sorununun çözümü bir yana kopmuş olan müzakereler için umutları dahi yeşertemedi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, tüm çabalara rağmen 2018 yılında Kıbrıs sorununa siyasi eşitlik temelinde yaşayabilir bir çözüm bulunması amacıyla ucu açık olmayacak, sonuç alıcı müzakereleri başlatacak zemini oluşturamadı.

Ortak vizyon eksikliğinden de dem vurulan bir atmosferde, BM Genel Sekreteri’nin 2 taraf arasında temaslar için geçici misyonla görevlendirdiği Kıbrıs Özel Danışmanı Jane Holl Lute’un önce adaya gelerek Liderlerle, ardından da Ankara ve Yunanistan’da nabız yoklaması, “acaba müzakereler tekrardan başlayabilir mi” sorusunu akıllara getirdi, bir hareketlenme başlattı, ancak bir sonuca varamadı.

LUTE’UN ZİYARETİ NETİCE DOĞURMADI

Müzakereler açısından oldukça durağan geçen 2018 yılının son evrelerinde Lute’un tekrar adaya ziyaret gerçekleştirmesi ile sürecin hareketlenmesi yönünde umutlar doğurdu; ancak beklenen neticeyi doğurmadı. Lute’un yılın son günlerinde adada yaptığı temaslarda, başladığı takdirde müzakereler için yol haritası ya da zemin teşkil edecek “referans şartları” üzerinde çalışmalar gerçekleştirildi. 

Yapılan açıklamalara göre, Lute'un Ocak ayında yeniden Adada temaslar yapması ve “referans şartları” konusunun ele alınması bekleniyor.

Yıl boyunca Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’yi kabul edilemez talepler ve şartlar ortaya koymakla suçlarken; Kıbrıs Türk tarafı da Rum Yönetimi’ni Kıbrıslı Türkler’in siyasi eşitliğini budamaya çalışmakla eleştirdi ve tek yanlı sondaj çalışmalarında bulunmasının yaratacağı gerginlikten dolayı sürekli uyardı.

Mart ayı sonunda Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, niyetlerin anlaşılması amacıyla Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’le bir araya gelebileceklerini söylerken; bir daha ucu açık, sonuçsuz, takvimsiz, Kıbrıslı Türkleri aynı şekilde sürüncemede bırakacak, yıllarca sürecek yeni müzakere sürecinin parçası olmayacaklarını da vurguladı. 

Diğer yandan BM ise Crans-Montana'daki görüşmelerin çökmesinden beri iki taraf arasında güvensizlik olduğunu, sürdürülebilir müzakereler için her iki tarafın da ihtiyaç duyduğu güvenin yeniden tesis edilmesi gerektiğine dikkat çeken açıklamalar yaptı. 

YEMEKTE BULUŞMA

Bu gelişmeler ışığında Liderler Nisan ayı ortasında, Beşli Konferans kapsamında bir araya geldikleri Temmuz 2017’den bu yana ilk kez sosyal içerikli bir yemekte buluştu; ancak bu buluşmanın bir niyet araştırması olduğu, müzakerelerin yeniden başlangıcı olmadığı da her fırsatta vurgulandı.

Yemek sonrasında ise yeni bir durumun ortaya çıkmadığı söylemleri ile, henüz müzakerelerle ilgili bir kıpırdanma olamayacağı sinyalleri verildi. 

Ardından Kıbrıs Türk tarafı, Rum tarafından, siyasi eşitliğin de yer aldığı Guterres belgesi dışına çıkmadıkları yönünde açıklama talep ederken; Rum tarafı da, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, BM Genel Sekreteri’nin parametrelerini kabul edip etmediklerini net biçimde açıklamalarını istedi.

GUTERRES BELGESİ KONUSUNDA TARTIŞMA

Bu bağlamda taraflar arasında Guterres belgesi konusunda tartışma yaşandı. Kıbrıs Türk tarafı Guterres Belgesi olarak 30 Haziran tarihli bir belgeden bahsederken; Rum tarafı Guterres Belgesi’nin 4 Temmuz tarihli bir belge olduğunu savundu. Dolayısıyla Liderlerin Guterres Belgesi olarak bahsettiğinin farklı belgeler olduğu ortaya çıktı.

GEVŞEK FEDERASYON MODELİ TARTIŞMALARI

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in merkezi değil kanatları güçlü bir federasyon modeli “gevşek federasyon u” gündeme getirmesi de yılın son çeyreğine damgasını vuran gelişmelerden biri oldu.

Rum tarafı “desentralizasyon-ademi merkeziyetçilik” de denilen bu modelle olası anlaşmazlık noktalarının kısıtlanmasının ve Kıbrıslı Rumların işlevsellik, Kıbrıslı Türklerin ise, kendilerini ilgilendiren konulara etkin katılım konularındaki endişelerine yanıt vermeyi amaçladığını savunurken; Kıbrıs Türk tarafı ise Rum Yönetimi’nin güçlü merkezi federasyon modelinden uzaklaşmasını ve bu modeli gündeme getirmesini Kıbrıs Türk tarafının siyasal eşitliğini budamaya çalışmak ve siyasi eşitliği hazmedememek olarak değerlendirildi. Kıbrıs Türk tarafı bu tartışmalarda siyasal eşit kanatları olan bir federal yapı istediğine mütemadiyen vurgu yaptı. 

Ekim ayının başında gündeme gelen “Merkezi zayıf kanatları güçlü federasyon modeli “ tartışmaları Kasım ayı boyunca da sürdü, taraflar konuyla ilgili karşılıklı eleştiriler ve açıklamalarla konuya netlik getirmeye çalıştılar ve bu ortamda Anastasiadis ile Akıncı nihayet bir kez daha bir araya geldi. Görüşmelerinden sonra geçen sürede de federasyon modeli tartışmaları sürdü; Anastasiadis Akıncı’yı devletin işleyemez olmasında ısrar etmekle eleştirirken, diğer yandan Akıncı da Kıbrıs Türk tarafını azınlık durumuna düşürecek anlayışlara onay vermeyeceklerinin altını çizdi. 

“DOĞAL GAZ” DEMEÇLERİ VE ARAŞTIRMALAR

2018 yılında medyada yer alan haberlerde “doğal gaz” demeçleri de geniş yer tuttu. Rum tarafı, Kıbrıs’a ait doğal gaz kaynaklarıyla ilgili Kıbrıs Türk haklarını reddederken; Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, kaynaklarda Kıbrıs Türk halkının da hakkı olduğunu vurguladı.

Konuyla ilgili hareketlilik, özellikle yılın son çeyreğinde yaşandı. Rum tarafının tek yanlı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde yeni sondaj başlatılırken; Türkiye de Akdeniz’e sismik araştırma ve sondaj gemileri gönderdi.

Bu gelişmeler yaşanırken, bir Yunan fırkateyninin Türk gemisini taciz ettiği; Türkiye’nin de bölgeye savaş gemileri sevk ettiği duyuruldu. Özellikle Türkiye yetkilileri, haklardan geri adım atılmayacağını vurgulayan açıklamalar yaptı.

DERİNYA VE APLIÇ KAPILARININ AÇILMASI

Yıl içinde olumlu gelişmeler de yaşlandı elbette. Sivil toplum örgütlerinin yıllardır açılması için uğraş verdiği Aplıç ve Derinya Sınır Kapılarının sancılı bir alt yapı hazırlanma sürecinin ardından açılması, 2018 yılında yaşanan ve taraflar arasındaki güveni artırmaya katkı sağlayan olumlu gelişmelerden biri. 

Böylelikle Annan Planı referandumundan bir yıl önce, Kıbrıs Türk tarafının iyi niyet göstergesi olarak ilki 23 Nisan 2003'te açılan sınır kapılarının sayısı 9’a ulaşmış oldu. Kıbrıs'ta sınır kapılarının açılması, yıllarca sınırlı teması olan Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkilerin de gelişmesini sağladı.

KÜLTÜREL MİRAS TEKNİK KOMİTESİ

2008 yılında kurulan, UNDP’nin teknik, 2012 yılından bu yana da AB’nin finansal desteğiyle 2 toplumun kiliseleri, camileri ve diğer sivil binalarını restore etmek amacıyla çalışmalar yapan Kültürel Miras Teknik Komitesi’nin 2018 yılında yürüttüğü çalışmaların, önceki yıllardakiler gibi iki toplumun birlikte, bir vizyonu paylaşarak ve hedeflere ulaşarak bir arada çalışabileceğini göstermesi açısından önemli olduğu addedildi. 

2018’in son ayında 10. kuruluş yıldönümünü kutlayan ve bu vesileyle, büyük bir sorumluluk içinde üzerinden gerçekleştirdiği restorasyon çalışmalarının yer aldığı 80 sayfalık broşürün tanıtımını da yapan Komite, Kıbrıslı Türk ve Rumlar’ın birlikte çalışabilmesi ve üretebilmesi durumunda verimli olunabileceğini gösterdiği görüşünde.

Kıbrıslı Rumlar ve Türkler arasında güven ve barışın oluşması için ortam yaratan somut çalışmalara imza koyan Komitenin çalışmalarının devamı için 2019 ve sonraki yıllar için sözleşmeler imzalanması öngörülüyor.

KAYIP ŞAHISLAR KOMİTESİ 

Birleşmiş Milletler katılımıyla Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının liderleri tarafından 1981 yılında kurulan iki toplumlu bir organ olan Kıbrıs’taki Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK), 2004 yılında
“Gömü Yerinden Çıkarma, Kimlik Tespiti ve Kayıp Şahısların İadesi Projesi” kapsamında tekrar çalışmaya başladığından bu yana kalıntıların kendilerine iade edilmesiyle kayıp yakınlarının acılarını hafifletmek için yaptığı çalışmaları 2018’de de sürdürdü.

Bugüne kadar kayıp olduğu listelenen 1510 Kıbrıslı Rum’un 673’ünün ve 492 Kıbrıslı Türk’ün 241’inin kimliklendirilmesini sağlayan Komite; 2018 yılında ise 19 Kıbrıslı Rum ve 27 Kıbrıslı Türk kaybın kimliklendirilmesini gerçekleştirdi.