Ekonomide temel teorilerden birine göre, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide, hem faizi hem de döviz kurunu kontrol etmek mümkün değildir...
Ama bir ülkenin ulusal para biriminin değer kaybetmesinin çeşitli nedenleri vardır...
Para biriminin değer kaybetmesinin sebepleri arasında, elbette piyasa dengesinin TL alımlarının, döviz satışlarının çok büyük ve karmaşık ilişkisi vardır ama bundan daha da önemlisi; ülkenizdeki demokrasinin, adaletin, sosyal adaletin iyi çalışmıyor olmasıdır... Gelir dağılımı bozukluğu ve eşitsizliğidir. İnsan hakları ihlallerinin fazlalığıdır... Adil yargılanmadır...

-*-*-

KKTC için durum daha da vahimdir!
Mesela gelin hep birlikte KKTC’yi siyaseten ve demokratik anlamda “bağımsız bir devlet” olarak kabul edelim...
Para, maliye, döviz, kredi, faiz gibi çeşitli konularda “yetkisiz ve ehliyetsiz” olması nedeniyle olayın boyutu çok farklıdır...
Düşünün ki, şu anda TL’nin son derece kritik bir ciddiyetle değer kaybından zarar gören Türkiye’deki seçmen; zamanı geldiğinde sandığa gidip, mevcut hükümeti değiştirebilir...
Belki daha demokratik, daha az insan hakları ihlalinin olduğu, daha az siyasinin veya gazetecinin “görüş ve düşünceleri nedeniyle tutuklandığı” bir ülke yaratılabilir!
Ve turizm ya da benzeri hizmet sektörlerinin de avantajıyla bu ülke Gaziveranlı deyişiyle “pırlama yapar!”...

-*-*-

Ama KKTC’de vatandaş veya seçmen; ekonomik gidişattan memnun olsa da olmasa da; hükümeti değişse de değişmese de, kaderini değiştiremez.
Dünya’nın en muhteşem demokrasisine, en adil yargılama sistemine, fevkalade insan haklarına sahip olsak da; kendi irademiz dışında alınan ve alınacak kararları neticesinde mahvolabiliriz!

-*-*-

Düşünün ki; komşunuz veya köyünüzün muhtarı, evde hem karısını, hem çocuklarını dövüyor!
Onları haksız bir şekilde cezalandırıyor!
Bankalara borcunu ödeyemiyor!
Aile bütçesini bir türlü düzenleyemiyor!
Öteki komşularla kavga ediyor!
Ve sizin gelirleriniz azalıyor, satın alma gücünüz düşüyor!
Bunun gibi bir şey!

-*-*-

Gelin Türkiye ile bağımızı koparalım!
Bu önerimi, Türkiye düşmanlığı olarak algılayanların canı cehenneme!
Türkiye ile 1958’den beri elbette zorunluluk da içeren kurduğumuz “uydu” veya “al yönetim” ilişkileri çökmüş durumdadır.
“Türkiye ile bağımızı koparalım, ne hali varsa görsün” noktasında değilim.
Allah her daim Türkiye’nin yanında olsun ama bu ülke ile “ana – yavru” ilişkisinin gittiği veya mevcut şartlarda gidebileceği istikamet kap karanlıktır!

-*-*-

Defalarca söyledim; söylemeyi sürdüreceğim; Kıbrıs sorunu çözülmelidir.
Ve çözümün, Türkiye’ye de pozitif kazanımı sağlanmalıdır.
“Haydi güle güle Türkiye” değil!
“Çözümü senle birlikte bulalım Türkiye”dir doğru olan.

-*-*-

Kavga ederek, tehditlerle, kaba kuvvetle değil.
Uzlaşarak, oturup konuşarak.

-*-*-

Kaba kuvvetle, küfürle, kavgayla gidilecek olan tek coğrafya, “tahtalı köy coğrafyasıdır”...
Kavga, küfür, hırlaşma, kaba kuvvet ki toplamının adı “savaş”tır; felaketin daha da felaket halini almasıdır.

-*-*-

Ama mevcut gidişat, hiç bir açıdan kabul edilebilir değildir.
Uydu veya alt yönetim olarak; sadece stratejik amaçlı bir toprak parçasının kimliksiz, kişiliksiz, karaktersiz, ganimetçi, hazır yiyici, olduğunda karnı tok, olmadığında anasını suçlayan şımarık ve sahte vatandaşları olmamalıyız!

-*-*-

Peki çözüm kolay mı?
Kabul etmeniz gereken tek gerçek; çözümün bir tek Kıbrıslı Türkler için acil olduğu gerçeğidir.
Türkiye, çözümsüzlükten dolayı elbette tüm Dünya ile papaz haldedir. Her zaman ve her yerde Kıbrıs sorunu nedeniyle suçlanmıştır, suçlanacaktır.
Kıbrıs, Türkiye için kanayan bir yaradır.
Bu yarayı kapatması gerekmektedir.
Ama çözüm, bu ülke için elzem değildir.

-*-*-

Aynı şekilde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de tuzu kurudur.
Rum toplumu için çözüm olmasa da eyvallah, olsa da eyvallah!
Ama Kuzey Kıbrıs’ta yaşam süren Kıbrıslı Türk toplumu için durum aynı derecede “basit” değildir.
Tamamen yok olma; kültürel ve toplumsal anlamda kaybolma riski çok yüksektir.
Çözüm olmazsa; Kıbrıs Cumhuriyeti veya Türkiye’nin matematiksel anlamda büyüklüğü içerisinde erimek kaçınılmazdır.
Her ikisi de rahatsızlık vericidir.

-*-*-

Kısacası, Kıbrıslı Türkler için, Covid 19 salgınından çok daha tehlikeli ve çok daha öldürücü olan, “Toplumsal anlamda yok oluş salgını”dır!

-*-*-

Covid 19’a ya da koronavirüse karşı kavga veren mevcut hükümet; topluca yok olmamamızı hedeflemiyor muydu?
O zaman, toplumsal yok oluşa da dur demek için, çözüm zorlanmalıdır!
Çözümün adı nedir?
Federasyon!
Kafalarda ideal başka çözüm önerileri olabilir!
Mantıklı olan budur!
Tek vatandaşlık!
Tek kimlik!
(Zaten yok mu bunlar? Bütün bunları savunduğumuz için her gün bize hain, Rumcu diyenlerin bile ceplerinde Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu vardır, Rum kulüplerinde dansa gidemedikleri için üzgün oldukları bile bilinmektedir; gazetelerinde yazdıkları, sanal alemde paylaştıkları ayıp ötesidir ki bu da ayrı bir mesele)...

-*-*-

Rum Tatarı çözümü istemiyor mu?
Doğru bir tespit!
Ama zorlamaktan başka çaremiz yoktur!
Korkmayın elimiz zayıflamaz!
Zayıflasa bile; topluca yok etmez!
Tüm Kıbrıslı Türkler Covid 19 olsa bile; yüzde 2 bilemediniz yüzde 3 ölüm yaşanır!
Ama çözümsüzlük sürerse; beş yıl içinde belki Panda’yız!!!