Çok gençtim...

Ya da çocuktum belki de...

Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum, belki 11,12...

-*-*-

Yaz aylarında hayatım denizde geçerdi...

Savaşın hemen ardından; amcamın deniz tüfeğini, halamın oğlu kullanıyordu...

Bu arada “Türkiye düşmanı” diyor ya bana bir yığın “asker kaçağı”; hatırlatmak istiyorum; özellikle amcam ve dayılarım, babam, annem, dedelerim, eniştelerim hatta halalarım bu vatan için “mücahitlik” ve de “mücahidelik” adına toplarsam; bin yıllık bir hizmeti rahat buluruz...

Yani söyleyen, önce bir kendine ve çevresine bakarak söylesin...

-*-*-

Girmeyeceğim o konulara!

Ama çocukluğuma geri döneyim diyorum...

Çünkü dün bu yazıyı yazarken çocukluğumun en önemli mekanlarından birindeydim yine...

-*-*-

Neyse, amcamın balık tüfeğini halamın oğlundan alıp da tek başıma ilk murmuroyu vurduğumda yaşım 10 olmamıştı!

-*-*-

Deniz beni hep ürkütmüştür...

Bu yüzden asla derinde balık avlamaktan hoşlanmadım.

Ne derine ağ attım, ne baragadi!

Zaten derine zıpkınla dalamazdım; işim hep sahildi!

-*-*-

Sahile ağ atmak yasak falan da değildi o zamanlar!

Yazının en başına döneyim, 12 yaşlarımda, eniştemin teknesi ile yazın hemen her gece iki torba ağ, haftada bir veya iki kez de 125 gancalı baragadimizi atardık!

Ne çıkarsa!

-*-*-

Teknenin motoru mu?

Önceleri yoktu!

Kürek çekerdik!

Küçük, 4 – 5 metrelik, fiberglass bir tekneydi...

Sonra küçük halamın kocası rahmetlik Hasan Can eniştem, asma bir motorcuk almıştı.

-*-*-

Balık avlamanın her türü çok keyifliydi!

Bazen, büyük halamın kızı - en büyük ablamızın kocası olan Ersoy Köycü eniştemle ağları atardık.

Denizin beni tuttuğu ve hiç kımıldamadan oturup, zaman zaman kusarak eniştemi izlediğimi hatırlarım!

Ve Ersoy eniştem, ağları toplarken, “tussu re!” diye bağırırdı, çok neşeliydi.

Tarih öğretmeniydi.

Bir yandan ağları toplar, bir yandan bana resmen tarih dersi verirdi; çok keyifli hikayeler anlatırdı.

-*-*-

Zaman zaman, teknenin sahibi olan Hasan eniştemin ablasının damadı, İsmet Özpolat abiyle de ağ atardık...

Ağları atmak pek keyifli değildi.

Ama toplamak inanılmaz zevkliydi.

-*-*-

Hele baragadiyi çekmek yani toplamak mı?

İnanılmaz heyecanlıydı!

Ansızın çengellerden birine yakalanmış balığı görürdünüz denizin dibinde.

Güneş vurur, parlardı!

Hele azıcık da büyükse, keyfine doyulmazdı!

-*-*-

“Balıcık çekmek” dediğimiz usul de vardı...

Ve aynı yaşlarda, yanılmıyorsam iki kez; çok çirkin bir usulde balık avlama olayında da bulunmuştum!

Bambu!

Bilen bilir!

-*-*-

Deniz...

Masmavi bir güzellik...

Kızımın iki adından da biri...

Kızımın adı Florenza Deniz...

Florenza, nenemin nenesinin adı...

Haaa bu arada bahsettiğim yer, Limnidi; yani Yeşilırmak...

Deniz; hem koskocaman mavilik hem de elbette Deniz Gezmiş...

-*-*-

Deniz güzeldir...

Ancak söylediğim gibi; kıyıda kalmak şartıyla, fazla açılmadan...

Tehlikelidir deniz...

Her an, ne olacağı belli değil...

Dalgası var, akıntısı var...

-*-*-

Dün aylardan, hatta belki de yıllardan sonra, uzun sayılan bir süre denizin altını izledim...

Bu arada belirtmek lazım; şişmanlık gerçekten çok acı; paletleri giyemedim; eşim giydirdi...

Gözlüğümü taktım...

Kayalıkların dibinde yani kıyıya çok yakın, saatlerce yüzdüm...

-*-*-

Şimdilerde çoktaaaan emekli olmuş bir eski komutan aklıma geldi bir ara...

Hasan Can eniştemden rica etmişti; eşi ile birlikte kendilerini tekneyle dolaştırmamızı istemişti...

Asma motorlu küçük tekne ile Yeşilırmak’ta dün yüzdüğüm güzergahı dolaşırken, bir anda motor durmuştu...

Gezdiren bendim...

-*-*-

Komutan kürek çekmeye başladı, akıntı da bizi sürüklüyor...

Kolay değil kürek çekmek, biraz da ben asıldım, akıntı çekiyor...

Paletlerim ve gözlüğüm teknedeydi; “abi sen kürek çek, ben de suya atlayıp, paletlerle tekneyi çekmeye çalışayım” demiştim...

O zaman filinta yıllar, paletleri giymek şimdiki gibi yardımı gerektirmiyor, tak tak, tuk paletler de gözlükte hazır, cumburlop suya atlıyorum!

-*-*-

Ve hayatımda bir ilk!

Atladığım yer sanki Dünya’nın en derin noktası!

Dibi görünmüyor; kap karanlık bir şey!

Hani deniz mas maviydi?

Resmen kapkaranlık!

Simsiyah!

Komutan kürekte ben ipi tutuyorum, sırt üstü yüzüyorum, paletlerle birlikte çekiyorum!

-*-*-

Aklımda o karanlık!

Ama nasıl bir karanlık!

Nasıl kapkara!

Nasıl korkmuştum, anlatamam!

O korku hala içimdedir!

Bazen geceleri uyandırır beni!

-*-*-

Dün kıyıda yüzdüm ve deniz maviydi!

Çıktım.

Duşumu aldım.

Arkadaşlarla sohbet ediyoruz, dalmışım!

-*-*-

Aklıma o karanlık geliyor sürekli!

Deniz evet masmavi görünüyor!

Ve tertemiz!

Ama derine gittikçe, açıldıkça kap karanlık!

Bilemediniz koyu lacivertten de koyu!

Ne çıkacak belli de değil!

-*-*-

Denizle oyun oynanmaz!

Biliyoruz da; aklıma geldikçe, dün de ufka baktıkça; o karanlık beni hep korkutuyor!

-*-*-

Ülkem gibi!

Kıbrıs’ın Kuzey’i derin bir karanlık!

Bazen veya her zaman kıyıdan baktığımızda gördüğümüz veya görebildiğimiz ya da bize gösterilen masmavi denizdir...

Çekici ve güzel...

Ama karanlığı çok ürkütücü!

Aklımda kalan o korkuyu unutamam...

KKTC gibi...

KKTC, derin bir karanlık!

Belirsiz...

Ürkütücü...