Lefkoşa’dan uzaklaşmak kadar rahatlatıcı bir şey olamaz…

Yani 1 Ekim tarihinde, hava sıcaklığı hala 36- 37 derece olacak; imkansız gibi geliyor bana ama “küresel ısınmanın etkileri” falan diyor bazı bilim insanları.

İngiltere’de bağ ekmiş birileri…

Sıcak ülkelerde, Akdeniz’de ancak bağ ekilebilir değil mi?

İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Hırvatistan, Bulgaristan, Türkiye ve de Kıbrıs’ta alıştık bağa, zeytine, incire…

Sıcak Akdeniz ülkelerinin meyveleri.

Yok hayır, İngiltere’de bağ ekmiş ve şarap da çıkarmyı hedefliyormuş adamın biri!

Her Kıbrıslı da bahçesine bir asmacık, bir incir ekmeyi denerdi ben İngiltere’deyken.

Bir arkadaş, “benim incirler oldu be İncirli” demişti bir gün ve Londra’daki bahçesinde incir ağacının meyve vermesini, haber yapmıştık!

-*-*-

Neyse, hava hala sıcak…

Ama meteorolojik tahminler diyor ki, yarından itibaren mevsim normallerine döneceğiz…

-*-*-

Ekim ayı çok nefis bir “Kıbrıs havasına” sahiptir.

Mevsim normallerine dönmek demek, öğle saatlerinde sıcaktan bunalmamak, akşam saatlerinde hırkayı çekmektir.

-*-*-

Hava hafiften serinleyecek ama siyaset sıcak.

Lefkoşa’nın hem meteorolojik anlamda hem de siyasi anlamda havası bayağı farklı…

Örneğin Dipkarpaz veya genelde Karpaz, Lefkoşa kadar afiş kirliliğine sahip değil.

Belli ki, bir çok aday, Dipkarpaz’a uğramayacak bile…

Üç, bilemediniz sadece dört adayın pankartlarına rastladım…

Aslında belli ki ilk üçünü “örgütler” asmış ama dördüncüsü, bir taraftarın, gönülden evine astığı pankarttı.

Dört isim söylendi bana yol boyunca…

Kadın, erkek, 10 – 15 kişiyle konuştuysam; belki yarısının bir adaya oy vermesi kesinleşmiş durumda… Ötekiler ise iki aday arasında tercih bunalımı yaşıyor… Kesin o ikisinden birine verecekler ama hangisine?

-*-*-

Lefkoşa kalabalık…

Girne, Mağusa da öyle…

Ama köylerde veya tabiri caizse kırsalda, en çok işitilen üç isim var… Dört, beş ve altıya rastlamak çok kolay değil…

Belki “sessiz kitle”dir onlar…

Belki, o üç ismin örgütlerinin gazabından çekiniyorlardır…

Ama tekrar ediyorum; kırsalda, köylerde, ilk beş veya ilk altıda kimlerin bulunduğu kesin… Ama ne basketbol takımı kuruyoruz, ne de voleybol takımı…

Dolayısıyla, ilk iki önemli…

Bir, “kesin” diyorum.

İki ve üç çarpışıyor!

-*-*-

Kimler mi?

Merak edin!

-*-*-

Bir de neyi merak edin biliyor musunuz; çok uzun zamandır gitmemişseniz, seçime üç gün kala sakın gideyim demeyin!

Bir de neyi merak ediyorum biliyor musunuz; uzaktan eğitim diye ne hayal kurun, ne plan yapın, ne de muhalefet edin!

Sakın!

Çünkü mesela Dipkarpaz’da, beş çocuklu çok aile, hatta dokuz çocuklu aile bile var…

Bilgisayar mı dediniz?

Ne bilgisayarı?

Kaç bilgisayar?

-*-*-

İnternet mi?

İnsanların ayrıca internete verecek bütçeleri yok!

-*-*-

Bir balıkçı barınağının elektriği kesik.

Balıkçılıkla geçinen en az 20 aile var.

Gece balıkçı limana veya barınağa girecek, kap karanlık.

Ezbere, görmeden giriyorlar…

Kayalara çarpsalar, tekne tehlikede; ondan da önemlisi canları tehlikede!

-*-*-

Peki limana veya barınağa neden elektrik bağlanmıyor?

Çünkü 5 bin TL borç var?

O borç nereden kaynaklı?

Efendim, KKTC’nin bir resmi dairesine bağlı kaplumbağa korumacıları, bölgeye gitmişler.

Yasadışı, yani illegal konteynerlerde kaplumbağa kurtarmacılığı ile iştigal etmişler; yasadışı elektrik kullanmışlar; ödememişler…

Annnan Kubilay yoldaşım durumu?

Annnnan El – Sen meseleyi?

-*-*-

Dipakarpaz – Apostolos Andreas yoluna en son tamirat, herhalde Makarios zamanında yapıldı!

Belki de Vali Sir Hugh Foot zamanında yapılmıştı!

En son bakımı kimin yaptığından emin değilim!

Ama emin olduğum bir şey var; 1974’ten sonra bizimkiler hiçbir şey yapmamış!

-*-*-

Üstelik, dün bir iddia öğrendim…

Çok eski bir bürokrat büyüğümüzle telefonda konuşuyordum; “Karpaz’daydım” dedim, yolun berbatlığını aktardım…

Ne dedi biliyor musunuz?

“… O yola bir çakıl taşı koymadık”…

“Neden, paranız mı olmadı?” diye sordum.

Cevabına aslında ilk başta hayret ettim ama sonra, “aha bizim kafa” diyerek, normal karşıladım…

Neden mi bu yol hiç tamir edilmemiş?

Çünkü, Rumlara ait bir kiliseye giden yola para dökmek istememişler!!!

Dedim, “elektrik götürdünüz!”…

“Polisin ihtiyacı vardı” demez mi?

O da doğru…

Manastır’da polisin elektriği var… Oraya kadar elektrik gitti ama manastırın elektriği yok, jeneratör kullanılıyor. Yaaaaa…

Bizim köylü, bizim esnaf, bizim lokantacı ya da agro turizmci de yol tamir edilsin diye bekliyor!

-*-*-

Bir gariplikler ülkesidir KKTC!

Yani diyorum, şu salgın bir geçerse; hani adına “Yeni normal” denilen yeni yaşantımız gelecek ya; işte o yeni yaşantıda yani yeni normalde, lütfen değişsin, gariplikler ülkesi olmasın, normal bir ülke olsun lütfen!