KKTC’de sistem, sistemsizlik üzerine kurulmuştur!

Cumhurbaşkanı adaylarımızın kaliteleri, kalibreleri, yetenekleri, yeteneksizlikleri, yabancı dil bilgileri, eğitimleri, evlilikleri, aileleri, soyları, sopları, başarıları, başarısızlıkları ve ideolojik duruşları bir seçmen olarak beni ilgilendirir mi?
Elbette ilgilendirir!
O vereceğim zaman, bunlara bakıp oy veririm.
Dün yazdığım, bununla ilgili bir şey değil.
Geçmişle alakalı bir analizdir.
Geçmiş seçimlere bakarsak, UBP’nin yaşadığı siyasi iç çekişmeleri incelersek, UBP’nin bugüne kadarki yerel, genel veya cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oy oranlarını ele alırsak; önümüzdeki seçimin özellikle ilk turunun en şanslı hatta banko adayı Ersin Tatar’dır demek “hatalı bir analiz yapmak” değildir.

-*-*-

Efendim, ama partililer içerisinde Ersin Tatar’a oy vermeyecek olanlar vardır ve bunların sayısı bir hayli çoktur.
Bu saptama, doğru olabilir… Ama yanlış da olabilir…
Sonuçta bilimsel bir yöntemle yapılmış her hangi bir ankette, böyle bir sonucun ortaya konulması gerekir…
Haaa, bir çok ankette evet UBP’nin oyları, Ersin Tatar’ın oylarından fazla çıkmaktadır ama bu durum, öteki partili ya da “partili bağımsız” adaylar için de geçerli olabilir.

-*-*-

Kesin sonucu, 11 Ekim 2020 akşamı birlikte göreceğiz.

-*-*-

Şu anda para kazanma amacı gütmeyen bazı anketlerin; “sağlıklı olduğuna inandığımız sonuçlarındaki rakamlara bakmadan”; etrafımızdaki beş – on kişi veya sosyal medyadaki 50 – 100 paylaşımla analiz yapmak, sağlıklı olmaz.
Dediğim sadece budur; dün yazdığım bundan ibarettir. 
Her nasıl yapılıyorsa yapılsın, her “taraftar” veya “militanın” her türlü seçim tahminiyle alakalı yorumunu da saygıyla karşılarım; ki bu da ayrı bir meseledir.

-*-*-

Efendim, seçim amaçlı istihdamlar…
Evet, büyük yanlıştır.
Çok büyük bir hatadır.
Ama, ne yazık ki bu ülkenin en acı gerçeğidir.
Bu ülkede siyasi sistem, bu tür istihdamlar üzerine kurulmuştur ve bu tür istihdamları, “asla yapmam” diyenler de boyları ölçüsünde kesinlikle yapmıştır. 
Yapmamak için direnenler olsa da, parti tabanları bu konuda direnen birkaç siyasetçi gibi düşünmemektedir.

-*-*-

Ülke veya devlet yönetiminin temel ve de çağdaş prensipleri, KKTC devletinde ne yazık ki yoktur.
Sistem, sistemsizlik üzerine kurulmuş olduğundan, vatandaşlar, çocuklarının veya bir yakınlarının devlette istihdamını ya da usulsüz kredi sağlanmasını, kendilerine bir çıkar sunulmasını “siyasi hak” olarak kabul eder.
Bir UBP’li, “45 yıldır bu partideyim, ne demek torunumu işe almayacaksınız?” diye bağırır…
Bir CTP’li, “Ma iktidara geldik, bizim çocukları işe almayacaksınız?” diye ciddi hesap sorar, ideolojisini bile anında unutur, hatta üzgünüm ama satar!
Bu ülke için bir cevher olduğunu düşündüğüm Tufan Erhürman hocam da bunu çok iyi bilir.
TDP’de de durum farklı değildir.

-*-*-

DP’de durum tipik KKTC siyaseti noktasında olagelmiştir ve bunun bir hak olduğundan, tüm DP’liler “eminim”, “emindir”…
“Ne yani çocuklarımız göç mü etsin?” sözü, Sayın Serdar Denktaş’a ait bir sözdür!

-*-*-

HP mi?
HP’li yöneticilere, özellikle de genç genel başkanlarına ve Kudret Özersay hocama bu konuda güvenirim ama mesele o değildir çünkü sistemin çarklarının dönüş şeklini, tüm sistemi iptal etmeden değiştiremeyeceklerini ilk koalisyon denemesinden beri iyi bildikleri inancındayım.

-*-*-

Mesela bu ülkede, çağdaş demokrasilerin en olmazsa olmaz kurallarından biri olan “conflict of interest” bilinmemektedir.
Nedir conflict of interest?
Abiciğim, ablacığım, en basit ifadeyle anlatacak olursak, “baba bakanken, oğulun ihaleye katılamamasıdır”. Kardeş bakanken, ağabeyin ihaleye katılamamasıdır.
Amca müdürken, yeğenin aynı dairede işe başvuramamasıdır.
İstisnai durumlar mı?
Elbette vardır…
Ama bize bakın; ortalık, küçük toplum olunması hasebiyle inanılmaz conflict of interest örnekleri ile dop doludur.

-*-*-

Vergi mükellefi bilinci bu toplumda sıfırdır.
Toprağa sahip çıkma bilinci bu ülkede, ne yazık ki “ganimet toprak” noktasındadır ve sıfırdır.
Komünist veya kapitalist olsun; hiç fark etmez, bir devletin vatandaşları, toprağına sahip çıkmazsa, “canım toprağım” diyerek o toprağa yatırım yapamazsa, sıkıntı vardır.
Bizde toprağın hırsızlık mülk olduğunu herkes ya doğrudan ya da bilinç altından çok iyi bilir.

-*-*-

Çağdaş bir devletin “kendi nüfusu”, “üzerinde yaşadığı toprağı”,  “o toprak üzerinde egemenliği” ve “sapasağlam bir demokratik hükümeti” olmalıdır. 
Eğri oturalım, doğru konuşalım, KKTC’de bunların hangisi “net ifadelerle” tarif edilebilirdir?
Haliyle, sistemimizin temelidir asıl düzeltilmesi gereken.
“Biz seçilelim, içimizi temizleyeceğiz” örnekleri de bugüne kadar hep boş örnekler olmuştur.

-*-*-

Sistem nasıl değişir?
Kıbrıs sorununun çözümüyle tabii ki…
Kıbrıs sorununun çözümü için elbette “karşı taraf” denenlerin de “ikna olması” veya “ikna edilmesi” gerekmektedir.
Çözümün şekli bana göre farklı, size göre daha farklı olabilir.
Ama oturup inatla ve ısrarla konuşmak şarttır.
“İçimizi düzelteceğiz” iddiası, sadece mevcut sistemin devamını savunmaktır. 

-*-*-

Mevcut sistemde, her iktidara gelen benzer hataları yapmaktadır.
Haksız istihdam en başta gelendir.
Eşit hak, liyakat gibi ilkeler bizde hiç yoktur, olmamıştır.
Bu hataları yapanlar kadar, eleştirenlerin de gayesi, “düzeltmek” değil, “seçim kazanmaktır”… 
Yapanlar kadar, sistemi değiştirmeden eleştirenler de suçludur.
Sistemi değişmek için iktidara geldiklerinde kıllarını kımıldatmayanların, şimdi eleştiri yapması, fırsatçılıktan başka bir şey değildir.
Bilmem anlatabildim mi?