İbrahim Tatlıses’in Dünya’nın en güzel mezeleri kadar hükmeden bir şarkısı var; “Acı gerçekler”…

Şu anda “yolum düşer meyhaneler üstüne…” diye başladığından dolayı Türk radyo ve tv’lerinde büyük olasılıkla yasak!

Ama şu tavsiyede bulunabilirim; “çok aydınlık olmayan bir ortamda, en sevdiğiniz içkiyle birlikte, mutlaka dinleyin”…

“Loş ortam” önemli yani!

Ve “acı gerçekler”…

“Ağlatıyor bizi!!!”…

-*-*-

Efendim, “nedir bu acı gerçekler?”…

Acı gerçekler, mesela “uluslararası ilişkilerimiz”dir!

Hem ticari, hem siyasi, hem askeri cinsten!

-*-*-

Mesela “acı gerçeklerimizden” biri; Türkiye – AB ilişkileridir…

Ve ondan daha da önemlisi, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan KKTC Meclisi’nde konuşma yaparken, “Kesin bizi tanıyacak – direkt uçuşlarımız da başlamak üzeredir” dediğimiz Azerbaycan Başkanı İlham Aliyev kardeşimizin aynı anda AB üst düzeyi ile temaslarıdır…

-*-*-

Ama İlham Aliyev bizim dostumuz değil mi?

İlham Aliyev bizim kardeşimizdir!

Alın size “bir adet acı gerçek”; “konjonktür” gereği Azerbaycan’ın KKTC’ye doğrudan uçuş başlatması veya tanıması, hayal ötesidir…

-*-*-

Bu yüzden inatla ve ısrarla, “doğruları konuşalım, lütfen” diye yazıyoruz…

Peki ama KKTC Cumhurbaşkanı, Başbakanı veya Dışişleri Bakanı “tanındık, tanınıyoruz” anlamına gelen heyecanlı açıklamalar yapmıyor mu?

Ne yapsınlar?

Yani siz Ersin Tatar, Ersan Saner veya Tahsin Ertuğruloğlu’ndan “tek yol federal çözüm” diye bir açıklama mı bekliyorsunuz?

Haaaa; Kıbrıs sorununa çözüm bulmak istiyorlarsa ki istemiyorlar; tek çözüm yolunun “federasyon” olduğunu onlar da biliyor ama gerçekten “ne yapsınlar?”…

“El pençe divan” pozisyonunu çoktan geçtiler…

Türkiye karşısında “tereddütsüz itaat” noktasında duruyorlar çünkü gerçekten “ne yapsınlar?”

Türkiye, ne istedilerse veriyor…

Aşı dahil…

Saray ve parlamento binası da eklendi…

Haaa bundan Türkiye’nin de çıkarı var mı?

Kesinlikle vardır…

-*-*-

Türkiye’nin çıkarı ne midir?

Türkiye’nin çıkarı, mevcut uluslararası ilişkiler kapsamında kesinlikle “sadece ve sadece çözümsüzlük”tür!

“Konjonktür” deniyor ya; aha o beytambal “konjonktür” gereği şu anda “çözüm” olması demek; Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerinden iddia ettiği tüm haklarını “yitirmesi” demektir!

-*-*-

Bu “sıkıntıyı” veya “konjonktürü” aşmak da “Federal çözüm yanlısı Kıbrıslı Türklerin veya Kıbrıslı Rumların” gücüyle olacak iş değildir!

Kaldı ki, Başpiskopos gibi, ELAM ve benzerleri gibi faşist unsurların her türlü dangalaklığı da Türkiye’nin konjonktürel pozisyonunu güçlendirmektedir…

Karşılıklı hamasetçiler – milliyetçilerin; sadece bir birilerine çalışıyor durumunun açık göstergesidir bu!

Yani ısrarla ve inatla “Türkiyesiz çözüm arayanların” tavırları da çözümsüzlüğe tuz biber ekerken, Türkiye’nin ya da şu anda Türkiye adına konuşan Ersin bey veya diğerlerimizin ekmeğine yağ ve bal sürmektedir.

-*-*-

Peki çözüm?

Çözüm, Türkiye’nin de memnun edileceği şekilde gerçekleşir.

Şu anda gayet açıktır ki hala pazarlık aşaması söz konusudur.

Pazarlıkta taraflar eğer tutumlarında ısrarlı olup, orta yerde buluşmayı reddederse ki şu andaki durum budur; sonuç alınmaz…

-*-*-

Ancak şu gerçek de göz ardı edilmemelidir…

Uluslararası ilişkilerde “hukuk” ya da “adalet”, tarafların güçleri ile doğru orantılıdır…

Gücünüz çok fazlaysa, pazarlık gücünüz de artacaktır.

Ve yine konjonktür, iki tarafın da güçsüz olması ya da iki tarafın da bir birine ihtiyaçlı olması gibi nedenlerle, “durmak zorunda” olduğumuz bir zaman dilimini işaret etmektedir.

-*-*-

Bir örnek verelim…

Eğer Doğu Akdeniz’de doğal gaz ya da başka “çıkar”lar konusunda, Türkiye’yi tatmin edecek gelişmeler yaşanırsa; konjonktür değişmiş demektir…

Peki Türkiye, ciddi anlamda doğal gaz çıkarı, Kıbrıs Adası üzerinde askeri üs, garantörlüğün devamı gibi “Kıbrıs Adası ile organik bağ” gibi kazanımlar elde ederse ne olur?

O zaman çözümün şekli, “egemen eşit iki devlet” modelinden, çok daha ortalarda hatta çok daha karşı tarafa yakın bir çözüm modeline yaklaşır!

-*-*-

Peki, nedir bu şaşaalı ziyaretler, abartılı müjde iddiaları, mesela “imkansız” Maraş söylentileri?

Bunlar, çok doğal ve de çok haklı “2023 TC Cumhurbaşkanlığı Seçimi” ile alakalı propagandalardır…

Kıbrıs veya Kıbrıs sorunu ile alakalı değildir.

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Bazı gerçekler mi?

Bazı gerçekler acıdır…

İbrahim Tatlıses’in şarkısındaki gibi…

Örneğin, eğer Kıbrıs sorunu çözülecekse, tabii ki Kıbrıs’taki iki taraf burada çok önemlidir…

Ancak şu çok acı gerçeği açıkça kabul etmeniz gerekir:

“Kıbrıs Cumhuriyeti”nin “hukuken” muhatabı “KKTC” olamaz…

Bu konuda aksini iddia edebilir hatta dilediğiniz kadar “hamaset” yapabilirsiniz…

Dilediğinizi de saçma - sapan, salakça ve de modası geçmiş ifadelerle “hain” ilan edebilirsiniz…

Fakat gayet açıktır ki, “Kıbrıs Sorunu”nun çözümü ya da çözümsüzlüğü konusunda hükmü garaguşi kadar etkilisiniz!

-*-*-

Bu arada hiiiiiç da mütevazı olmayacağım…

17 Temmuz Cumartesi günkü köşe yazımda aynen şunları dile getirmiştim:

“… Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli, en az 5 uçak dolusu ekip ve en az 2 uçak dolusu koruma ordusu ile gelecek...”

“Bu geliş, Türkiye’de en az 50 tv kanalından her adımıyla naklen verilecek.”

“Hedef, ‘... Kıbrıs sorunu, KKTC, egemen – eşit devlet, federal çözüm, Maraş’la alakalı bir hedef değildir. Sayın Ersin Tatar’ın Türkiye gezileri dahil olmak üzere; bütün faaliyetler, sadece 2023’te yapılacak TC Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile alakalıdır...”

“Yani son bir yorum; önümüzdeki haftaki ziyarette, ‘... Amerika, AB, BM, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa hatta Yunanistan veya Kıbrıs Cumhuriyeti’ni rahatsız edebilecek en küçük bir ‘açıklama’ beklemeyin’”...

-*-*-

Çok üzgünüm ama haklı çıktım…

N’apayım!

Ve ayrıca bizimkiler napsınnnnar!

Hiiiç!

Kedi yuttu mu bir yılan?

Yuttu!

Bizim için ne değişti?

Sarayımız ve yeni parlamento binamız olacak!

Öncelikli ihtiyacımız bunlar mı?

Son soruya lütfen sadece sevgili başbakanımız Ersan Saner cevap versin!