Yakın Doğu Üniversitesi(YDÜ) Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı ve Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Köprülü, Haberal Kıbrıslı gazetesinden Candan Mert'e yaptığı özel açıklamasında Erdoğan ile Çipras’ın görüşmesi sonrası düzenlenen basın toplantısında da gündem konuları olan Kıbrıs konusu ve Lozan’ı değerlendirdi. Köprülü aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump'ın, skandal Kudüs kararı sonrası ve Ortadoğu'daki gerilimlerin TC üzerinden KKTC'ye etkileri hakkında açıklamalarda bulundu.

“Uygulanmayan maddelerin dile getirilmesine zemin kazandırıldı”

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Köprülü, Türkiye Cumhurbaşkanı(TC) Recep Tayyip Erdoğan ile Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopoulos arasında gerçekleşen görüşmede ortaya çıkan Lozan Anlaşması’na ilişkin görüş ayrılığının, Başbakan Alexis Çipras ile yapılan basın toplantısında da gündeme geldiğini ifade etti.

 Köprülü, Kudüs merkezli bir uluslararası gündemin yaşandığı şu günlerde Lozan üzerinde gelişen bu tartışmanın arkaplanında, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Lozan Anlaşmasının uygulanmayan maddelerinin bir şekilde Türkiye tarafından dile getirilmesine zemin kazandırmış olduğunu kaydetti. Bu çerçevede, Batı Trakya Türklerinin, azınlıkların ibadet ve etnik kimlik sorunlarının dile getirilişinin, anlaşmanın revize edilmesinden ziyade, hali hazırda pratikte yaşanan sıkıntıların aşılmasına yönelik atılacak adımların ve alınacak tedbirlerin tartışılmasına imkan tanıması açısından önem arz etmekte olduğunu kaydeden Doç. Dr. Köprülü, 65 yıl sonra Türkiye ve Yunanistan arasında en üst düzeyde gerçekleşen bu ziyaretin tarihsel geçmişi de beraberinde getirdiğini aktardı.

“İki devlet arasındaki uyuşmazlıklar canlılığını koruyor”

Öğretim Üyesi Nur Köprülü, Ege denizi sorunlarından, adaların silahlardan arındırılmasına; ve hatta Kıbrıs’taki uyuşmazlığın ve müzakere sürecinin sekteye uğramış olmasına kadar iki devlet arasındaki uyuşmazlıkların hala canlılığını koruduğunu belirtti. 

Bu nedenle gerçekleştirilen ziyarette, geçmişte yaşanan uyuşmazlıkların yıllar sonra tekrar tezahür etmesinin kaçınılmaz olduğunun göz önünde bulundurulması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Nur Köprülü,özellikle Erdoğan ve Çipras görüşmesinde gündeme gelen Ege’deki mülteciler sorununun bir nezbe aşılmış olmasının, Türkiye’nin Suriyeli mülteciler konusunda attığı olumlu adımların ve Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin desteklenmesi gibi yapıcı sinyallere işaret edilmesinin, Türk ve Yunan Dış Politika süreçlerinin bundan sonraki seyrini belirleyecek bir potansiyel taşıdığını ifade etmenin gerekliliğine değindi. 
 
“Tek taraflı çözüm isteği, çözümdeki en büyük engeldir”

Yakın Doğu Üniversitesi(YDÜ) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Köprülü, Anavatan Türkiye ve KKTC her zaman barış elini uzattı ancak Rum tarafının uzlaşı yönüne gitmemesi nedeniyle çözüm yoluna gidilememesi ve Erdoğan’ın özellikle bu görüşmede barış istemeyen tarafın Rum kesimi ve Yunanistan olduğunu bir kez daha söylemesi hakkında konuştu. Köprülü,bu hususta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs’ta süregelen müzakere sürecinde, özellikle de geçtiğimiz yıl içerisinde gerçekleştirilen Mont Pelerin, Cenevre ve Crans Montana görüşmelerinde Kıbrıslı Türk Liderliğinin ve Türkiye’nin ortaya koyduğu çözüm iradesinin Kıbrıslı Rum Liderliği ve Yunanistan mevkidaşları ile parallelik göstermediği vurgusunu ortaya koymaya çalıştığını dile getirdi. 

Öğretim Üyesi Köprülü bunun sebebini ‘Kıbrıs meselesinin önemli başlıklarından biri olan Yönetim ve Güç Paylaşımının, Güvenlik ve Garantiler Başlığına endekslenmiş bir konuma gelmesi’ olarak açıkladı. Nur Köprülü, müzakerelerde uygulanan ‘her şeyin anlaşılmadan hiçbir şeyin de anlaşılamayacağı’ ilkesinin aslında müzakere sürecini süreklisekteye uğratmış olduğunu ve uygulanan müzakere tekniğinin sıkıntılarını da beraberinde getirdiğini kaydetti.

 Bunlara ek olarak Doç. Dr. Nur Köprülü, tek bir tarafın çözüm iradesi ortaya koymasının veya çözüme daha fazla gereksinim duymasının sorunun çözüme kavuşturulmasının önündeki en büyük engeli teşkil ettiğini aktardı. Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların tehdit ve güvenlik algılarının farklılık göstermesinin soruna ayrı bir boyut kazandırdığını ifade eden Doç. Dr. Köprülü, Garantiler konusunun her iki taraf için de kırmızı çizgi olarak nitelenmekte olduğunu kaydetti.

“Trump’ın açıklaması çatışmaların zeminini hazırladı”

Kudüs ve Ortadoğu'daki olaylar ve Ortadoğu'daki gerilimlerin TC üzerinden KKTC'ye yönelik olası etkilerinden bahseden Doç. Dr. Nur Köprülü, Arap-İsrail uyuşmazlığının Ortadoğu coğrafyasının en temel sorunlarının başında geldiğini aktardı.Bir süredir Arap ayaklanmalarının ya da Arap Baharının oluşturduğu toplumsal hareketlerin ve de bölgede yeniden şekillenen güç dengesinin, bu meseleyi dünya gündeminin arka planına ittiğini ifade eden Doç. Dr. Köprülü, Arap-İsrail meselesinin Mısır, Suriye, İsrail, Lübnan ve Ürdün gibi bölgenin siyaseten merkezinde yer alan ülkelerini yıllardır derinden etkileyen bir sorun olduğunu belirtti. 

Kudüs’ün, her üç semavi din için önemli olduğuna vurgu yapan Öğretim Üyesi Köprülü, Filistin-İsrail uyuşmazlığının ‘çözümlenememiş’ ve ‘nihai statüsünün’ ne olacağı henüz netleşmemiş konularının başında geldiğini kaydetti. Köprülü, ABD Başkanı Trump’ın ‘Kudüs İsrail’in Başkentidir’ açıklamasının Ortadoğu barış sürecine destekten ziyade bu süreci sekteye uğratabilecek ve çatışmalarının önünü açabilecek bir zeminin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiş olduğunu ifade etti. 

“Durumu, endişe verici olarak görüyorum”

Trump’ın Kudüs açıklamasının ayrıca bölgede yıllardır zar zor pratik edilen dengeyi de derinden yaraladığını aktaran Doç. Dr. Nur Köprülü, Avrupa Birliği(AB)’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Frederika Mogerini’ninde bu açıklama sonrasında Ortadoğu’yu karanlığa götürebilecek bir açıklama olduğunu ve yol haritası için ‘iki devletli bir çözümden’ yana olduklarını söylediğini dile getirdi. 

Öğretim Üyesi Köprülü, kararın ABD Başkanının bir seçim vaadini yerine getirme stratejisi olarak okunsa bile, bölgede bir çatışmayı üretecek ve hatta dünyada hali hazırda faaliyet gösteren radikal ve cihatçı grupların hareket alanlarını artırabilecek olması bakımından endişe verici olarak gördüğünü belirtti. Hamas Lideri İsmail Haniye’nin 3. intifada yani Filistinlilere ayaklanma çağrısı yapmasının, böyle bir açıklamadan sonra konuyu bilen herkesin tahmin edebileceği bir gelişme olduğunu kaydetti.

“Arap-İsrail meselesi, çözülmesi zor uyuşmazlıktır”

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Köprülü, ABD Başkanı Donald Trump'ın, skandal Kudüs kararı sonrası dünün "Öfke Cuması" ilan edilmesi ve  Türkiye ve KKTC başta olmak üzere bütün İslam ülkelerini ayağa kaldıran kararın, Cuma namazı çıkışı protesto edilmesi hakkında açıklamalarda bulundu. Arap-İsrail meselesinin, dünya ölçeğinde en derin ve çözülmesi bir hayli zor uyuşmazlıkların başında geldiğini ifade eden Köprülü, Filistin-İsrail uyuşmazlığının esasen Filistin topraklarını ‘kimin’ yöneteceği konusundaki anlaşmazlıktan doğduğunu dile getirdi. Sorunun ortaya çıkışının da 1. Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli yazışmalara, anlaşmalara kadar dayandığını kaydeden Öğretim Üyesi Nur Köprülü, bu süreci anlattı. Köprülü, bu süreci “1948-49 Arap-İsrail Savaşının ardından Gazze Şeridi, Mısır tarafından kontrol altına alınır; Batı Şeria ve Doğu Kudüs ise Ürdün Krallığı tarafından ilhak edilmiştir. 1967’de yaşanan bir başka Arap-İsrail Savaşında İsrail bu toprakları işgal altına alır ve Ürdün 1988 yılında Batı Şeria’daki tüm haklarından vazgeçtiğini açıklar.

1993 Oslo Barış görüşmelerinde meselenin çözümüne en fazla yaklaşılmış olan bu dönemde, Gazze ve Batı Şeria topraklarıileride kurulacak Filistin Devletinin toprak bütünlüğünüoluşturduğu ifade edilirken, her iki taraf için de önemli olarakkabul edilen Kudüs’ün statüsü ile ilgili nihai kararının daha sonra verileceği üzerine anlaşılmıştır.” ifadeleri ile aktardı.

“İlk kez Trump kararı uygulama noktasına getirdi”

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Köprülü, 1980 yılında İsrail Parlamentosu ‘Knesset’in Kudüs’ü İsrail’in bölünmezbaşkenti olarak ilan etmesinin ardından ilk kez bugün bir ABD Devlet Başkanının bu kararı uygulama noktasında adım attığını ve Büyükelçiliğini taşıyacağını dile getirdiğini söyledi. Köprülü, 1979 Camp David sürecinden bu yana ABD’nin Ortadoğu politikasının İsrail’in güvenliğini koruma üzerinden inşa edilmekte olduğunu ve İsrail’in bölgede Mısır ve Ürdün hariç, özellikle Arap devletleri tarafından yalnızlaştırılmış olmasının İsrail’in güvenlik ve tehdit kaygılarını tetiklediğini kaydetti. Köprülü, Kudüs ile ilgili olarak bu denli tek taraflı bir politika üretmenin hem bu meseleye müdahil ve Filistinli nüfus barındıran Filistin, Ürdün, Lübnan gibi ülkelerinin desiyasal istikrarını tehdit ettiğini, bununla da kalmayıp aynı zamanda kaygan bir zemine sahip Ortadoğu coğrafyasındaki mezhepsel ve kimliklere dayalı siyasal çatışmaları yeniden üretilmesine de ivme kazandırdığını ifade etti. 

Buna ek olarak Doç. Dr. Köprülü, İran ve Hizbullah gibi Şii eksenin ana aktörlerini meseleye dahil ederek, bölgedeki küçük ve orta ölçekli devletlerin iç işlerine müdahale olasılıklarının arttığını kaydetti. Yakın Doğu Üniversitesi(YDÜ) Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı ve Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Köprülü, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ABD ile dış politika açısından paralel hareket etmeye özen gösteren ülkelerin Arap Birliği ve İslam İş birliği Örgütü gibi mercilerde nasıl bir siyaset ortaya koyacaklarının da ayrı bir soru olarak karşımıza çıkmakta olduğunu söyledi.