“Onlar insan değil mi?”...
Bu soruyu sordum, bu sözü dedim mi?
Dedim!
Ve diyorum!
Kimse anasından suçlu olarak doğmaz!

-*-*-

Evet, sokak ortasında kadını bıçaklayıp öldüreni; evet kendi çocuğuna kıyanı bırakmayın kardeşim...
Ama “evet, herkes insandır ve kimseyi coronavirüs bulaştırarak ölüme terk edemezsiniz”...
Evet mahkumları da!

-*-*-

Günlerdir bu konuyu yazıyorum, söylüyorum...
Kimisi, “patronu Bulut Akacan için yazıyor” dedi; kimisi “... çocuk katillerini mi kurtaracaksın?” diye kızdı...
Bir, “kurtarıcı” değilim!
İki, “Bulut Akacan’ın kavga olayı sonuçlandı, kendisi bile olayın bir şanssızlık olduğunu kabul etti”...
Üç, “Bulut Akacan’ın bet olayı suçlamasının son derece adi bir komplo olduğundan eminim...”

-*-*-

Ve soruyorum; hapishanede tehlikede olan sadece mahkumlar mı?
Ve soruyorum, hapishanede tehlikede olan tutuklu yok mu?
Ve soruyorum, hapishanede bir kaç ay sonra tahliye edilecek olan kanser hastası var mı?
Ve soruyorum, hapishanede coronavirüs salgını başlarsa, ipin ucunu tutabilecek misiniz?
Ve soruyorum, hapishanede sosyal mesafeyi sağlamak gerçekten çok mu zor?
Ve soruyorum, kimden, neden çekiniyorsunuz?

-*-*-

Yargıçlarımızın, savcılarımızın affına da sığınarak eklemek istiyorum; “... suçsuzluk karinesi” tüm tutuklular için geçerli değil mi?
Ve çok merak ediyorum, Barolar Birliği, avukatlar, hukukçular, ki bence onlar da risk grubundadır, bu konuda hiç mi konuşmayacak?

-*-*-

Ve gardiyanlar ki yanılmıyorsam, dört sendikaları vardır ve kendileri yanında aileleri en az mahkumlar kadar risk altındadır; bu konuda hep susacaklar mı?

-*-*-

Neden kimse konuşmuyor?
Çünkü “tabu”ları hala yıkamadık da ondan!

-*-*-

İnsan yaşamı çok önemlidir ve insan yaşamını sonlandırmak, çok ciddi suçtur.
Hele katledilen masum bir çocuksa, erkeğe göre fiziki açıdan daha güçsüz kabul edilen kadınsa; suçun hukuken olduğu gibi vicdanen de ağırlığı artar.
Ve suçlu cezalandırılmalıdır!

-*-*-

Yasalar karşısında “suç” sayılan her davranışın cezası elbette olmalıdır!

-*-*-

Ama durum bu değildir!

-*-*-

Çocuğuna tecavüz edip öldüren bir adamın idam edilmesine karşı değilim!
Ama idam cezasının olmadığı bir ülkede, en azılı katilin dahi korunması gerektiğine olan inancımı tartışmam.

-*-*-

Hapishane çok büyük bir risktir.
Sosyal mesafenin sağlanacağı noktaya kadar, hapishane boşaltılmalıdır.
Bunu nasıl yapacağınız, sizin işinizdir...

-*-*-

Sahi aklıma geldi; yeni hapishane ne oldu?
Bitmedi!
Neden?
Çünkü para yok!

-*-*-

Güzelyurt Hastanesi ne oldu?
Bitmedi!
Dört bakan geldi, geçti, o hastane eğri duvarları ile öylece kaldı!

-*-*-

Lefkoşa’ya hastane yapılacaktı!
Bir öncekinden önceki bakan söz vermişti.
Bir önceki bakan, bu iş için birden çok kez Türkiye’ye gidip, şehir hastanesi modelleri incelememiş miydi?
Hani hani Isparta Şehir Hastanesi’nin aynısı?
Nerede?

-*-*-

Bir öncekinden önceki bakan, bir önceki bakan ve şimdiki bakan; farklı farklı Türkiyeli sağlık bakanları ile birlikte, Lefkoşa’da yeni hastanenin yapılacağı yeri gidip gezmedi mi?
Ne oldu o hastaneye?
Neden bitirilmedi?
Para yok!
Ve bunu söylemeye herkes korkuyor!

-*-*-

Peki, bir önceki ve bir öncekinden önceki hükümetlerde, kim, ne zaman çıkıp da bize “gerçekleri” “takır takır” anlattı?
Kimse!
Bir önceki başbakan da, bir öncekinden önceki de şimdiki de hep ne dediler ve ne diyorlar?
“... Türkiye ile temaslarımız sürüyor, olacak... Cek, cak... Cağız, ceğiz...”
Hani?

-*-*-

Çok üzülerek söylüyorum ama bu aşırı bağımlılık, yönetimsel bir hastalığa dönüşmüştür ki Kıbrıslı Türkler için, değil coronavirüs belası, başımıza gelebilecek veya gelmiş Dünya’daki en büyük felakettir.
Korkuya dayalı, gerçekleri halktan gizleme hastalığı!
Neden?
Nedeni siyasi ve de şahsi gelecek endişesi!

-*-*-

Gerçeği söyleyen, gerçeği anlatan sanki Türkiye’yi kötülermiş gibi olacak!
Sadece bundan dolayı, kimse çıkıp gerçeği söyleyemiyor.
Mesela Tarım Bakanı...
“Ne olacak su meselesi?”...
Ağustos’a kadar su yetecek; peki ondan sonra?
“DSİ bize dedi ki ihale süreci işliyor...”

-*-*-

Mesele sevgili Dursun Oğuz değildir.
Dursun Oğuz Dünya iyisi bir kardeşimizdir.
Mesele, zihniyettir.
Kardeşim, su çok ciddi sorundur.
Ve ne ihale vardır, ne de o boru tamiri söylenildiği kadar kolaydır.
Hatta “çok güvenilir bir kaynak”tan işittim, “proje öldü” dahi diyebiliriz...

-*-*-

Umarım ben yalancıyım...
Allah’a dua ederim ki, ben yanılırım veya bana bu bilgiyi veren kaynak, pisliğin teki çıkar...

-*-*-

Ama herkes, gerçekleri konuşmaktan korkuyor...
Sistemsizlik söz konusu...
Belirsizlik gani...
Zaten geleceğimizi bilmiyoruz, şimdi daha da bataktayız...
Bir kaç uçak erzak veya bir kaç gemi maskeyle olacak iş değil bu!

-*-*-

Artık kendi başımızın çaresine bakmak zorundayız...
Kendi tedbirlerimizi almak zorundayız...
Yani, şu anda alınan ekonomik tedbirler, birbirimize verdiğimiz dersler, ettiğimiz küfürler niyedir?
Faiz oranıdır, süresidir, takas işidir; bunlara, KKTC Hükümeti mi karar veriyor?
Şaka mısınız siz?

-*-*-

Ama işte acı buradadır, Başbakan; bundan önceki de bundan öncekinden önceki de, onlardan öncekiler de gerçekleri söyleyemiyor...
“Filanca kurumun başkanı, falanca kurulun heyeti karar verdi” deseler, bir sonraki seçimde sıkıntı yaşayabilirler.
Korku bundandır!
Ve yersizdir!

-*-*-

Ve İngiltere 15 günde beş hastane yapıyor.
500 bin gönüllü sağlıkçılara destek oluyor...
20 bin emekli hemşire ve doktor göreve dönüyor...
Bizde, gümrükçüler grevde... “Karantina koşullarına uymadı gemi, bu yüzden boşaltmadık” diyorlar.
Bence bu iddia doğru değil.
Ama gümrükçüler de korkuyor “gerçeği” söylemeye. Onlara “vay paragözler” demesin kimse diye, onlar da suçu, coronavirüs tehdidine bağlıyor.

-*-*-

Haaaa, haksızlar mı?
Değiller...
Ülkenin zenginleri, bankaları, milyarder rekortmenleri içerisinde “beş ya da on, hadi bilemediniz 15 kişi halka gerçekten yardımcı olmuş olabilir” da, o imtiyazlar sağladığınız dev otellere ne oldu?
Kumarhanelerinde bir gecede dönen para miktarı 100 milyon Dolarların çok üzerinde seyreden o ışıklı, Bülent Ersoylu, Tarkanlı oteller, casinolar nerede?
Gümrükçü tabii ki haklı!
Süper zenginler suskun, gümrükçü niye çalışsın?
Haaaa, bu sistemde, zengin veya yoksul, kimsenin parasına dokunamazsınız!
O zaman, bu sistem yanlış mı?
Haydi, herkesin tasarruflarından şu oranda keselim mi diyeceksiniz?
Rum tarafı demişti!

-*-*-

“Bu zor günde, tüm işçilerini kovan, elini de cebine atmayan tüm beş yıldızlı casinolara el koyduk” diyebilecek bir hükümetimiz olamaz mı mesela?

-*-*-

Ne yapılmalı?
Hükümet, bence, sistem belirlemeli...
Örnek vereyim: Casinoalar değil, özel okullar...
Şu anda bu okullar, internet üzerinden eğitim veriyor...
Herkesin bilgisayarı var mı?
Bilemem...
Bir kişinin bile yoksa, bu ciddi bir haksızlıktır...

-*-*-

Peki çocukların eğitimle alakalı kaybının zararını kim ödeyecek?
Nasıl ödeyecek?
Özel okullar mı zarar edecek?
Seneye, “yarı fiyat” mı uygulayacak?
Hükümet bu konuda karar verebilir mi?
Verirse, nasıl verecek?
Eğitim özelleşmemeli miydi, en baştan neo liberalizmin hatası bizi de yaktı mı diyecek?

-*-*-

Narenciyeci ne olacak?
Patates üreticisi?
Çilekçiler?
Peki seks endüstrisi emekçileri?
O kadınlara kim sahip çıktı, kim çıkacak?
Yoksa “mahkumlar” gibi; onlar da “kötü, kaka kadınlar, bulaşsınlar mı?”...

-*-*-

“Hükümete girmeliyim” demek yerine, sosyal mesafe korunarak, ülkenin vekilleri, siyasi partileri kesinlikle toplanmalı.
Böyle benim gibi “yazarak” değil; oturup konuşarak, tartışarak çok ciddi çareler üretmeli...
Korkmadan...
Çekinmeden...
“Türkiye ile konuşuyoruz” yalanına da girmeden çünkü Türkiye’nin kendi derdi kendine yeter...

-*-*-

İnşallah yalaş bulaş artmazsa, Nisan ortasından itibaren iyi ya da kötü, en azından paketçi restoranlar açılacak, ufaktan hareketleneceğiz...
Beklenti bu...
Ama Eylül sonrasının, Ocak 2021’den ötesinin planları da yapılmalı...
Mevcut sahte, işlemeyen, yürümeyen, yalana, hamasete dayalı çökmüş ganimet sistemiyle mi devam edeceğiz, yoksa başka bir şeyler mi düşüneceğiz?

-*-*-

Bu arada eklemek istiyorum; özel hastanelere bile el koyamıyorsanız ve aylık kira ödeyeceksiniz; neden ordunuz 2 bin yataklı sahra hastanesi kurmuyor?
İngiliz Ordusu Londra’ya 15 günde 4 bin yataklı hastane kurdu!

-*-*-

Hazır bina mı lazım?
Hala Sultan Camisini kullanın, salgın geçsin, ibadete açarsınız!
Anladınız beni sanırım!
Anladınız, anladınız!
Korkmayın!
Korkmayın!
Türkiye’den size kızsalar bile, biz sizi yine seçeriz!