Yeni Bakış gazetesinden Özlem Çimendal'a değerlendiren; Risk Yöneticisi ve Ekonomist Ertuğrul Buğrahan, dövizin önlenemez yükselişinin etkileri ve geleceğini, KKTC’deki batık kredilerin oranlarını, dövizin yükselişinin kredilerin geriye dönüşlerindeki etki payını, TL-Döviz borçlanmalardaki avantaj ve dezavantajları, pratikte ise, hayat pahalılığına olan etkilerini Yeni Bakış’a değerlendirdi. 

Buğrahan, Türkiye’de enflasyonun Mart 2018 döneminde % 10.23’e yükselerek çift haneli rakamlara çıktığını, KKTC’de ise bu oranın % 12.11’e ulaştığını belirterek, bunun da tüketim fiyatlarını artırarak hayat pahalılığına neden olduğunun altını çizdi.

Buğrahan, özellikle döviz geliri bulunmayan döviz kredi müşterilerinin, taksit ödemelerinin negatif ayrışma ve olumsuz etkilenme riski bulunduğunun unutulmaması gerektiğine işaret ederek, kurların artmaya devam etmesinin kredi riskini doğru orantılı şekilde artıracağı uyarısında bulundu 

“Türkiye’ye yönelik risk primleri gelişmiş ülkelere göre daha fazla olması nedeniyle, TL faizleri de haliyle yüksektir” diyen Buğrahan, bunun da TL kredilerinde yüksek faiz maliyeti ve daha yüksek taksit miktarı gibi ilk adımda dezavantaj yarattığının altını çizdi.

Verilere göre KKTC ekonomisi % 3.6,Türkiye % 7.3 oranında büyüdü

Ertuğrul Buğrahan, KKTC’de Devlet Planlama Dairesi tarafından hazırlanan gayri safi milli hasıla rakamlarının 2016 yılına ait olması nedeniyle dövizdeki kur artışının ekonomiye etkisini güncel dönem için değerlendirmenin subjektif kriterlere dayanacağını söyledi. KKTC ekonomisinin 2016 yılında en güncel veri olarak % 3.6 oranında bir büyüme kaydettiğinin altını çizen Buğrahan, Türkiye istatistik kurumunun yayımladığı verilere göre Türkiye ekonomisinin 2017 yılında % 7.3 oranında bir büyüme yakaladığının da görüldüğünü kaydetti.

“Enflasyonun %12.11’e yükselmesi tüketim fiyatlarını artırarak, hayat pahalılığına neden oldu”

Buğrahan, verilerin sonuçlarına göre, KKTC ekonomisinin % 3.6 oranında büyümesi göz önünde tutulduğunda dövizdeki kur artışlarının ekonomide daraltma yaratmadığının hatta büyüme trendini yakalandığının söylenebileceğinin ancak, bazı finansal ve ekonomik göstergelerde olumsuz etkisinin de inkar edilemeyeceğinin altını çizerek şöyle konuştu: Tabii ki kurlardaki artış ekonomik büyüklüğün yanında bazı finansal ve ekonomik göstergelerde olumsuz etki yaratmaktadır. Bu itibarla Türkiye’de enflasyon Mart 2018 döneminde % 10.23’e yükselerek çift haneli rakamlarda tutunmuştur. Bu rakam KKTC’de ise % 12.11 seviyesine yükselmiş ve tüketim fiyatlarını artırarak hayat pahalılığına neden olmuştur. Diğer yandan, Türkiye’de cari açık 53.35 milyar dolara yükselirken, özel sektörün yabancı para cinsinden borcu 225.7 Milyar dolara yükseldiği gözlemlenmektedir. Böylece hem kamunun hemde özel sektörün dolar bazında yükselen kredi borcu, Türk Lirası’nın değer kaybetmesiyle daha da ağır bir yük hali almıştır.”

“Kredi tahsilatlarında önemli bir zafiyet yok”

2018 yılının şubat ayı sonu itibarı ile bankacılık sektöründe toplam TL bazında 14,64 Milyar TL kredi stoku bulunduğunu vurgulayan Buğrahan,“Takipteki kredilerin (donuk krediler) hacmi 926 Milyon TL’ye yükselmiş ve toplam kredi kalemi içerisindeki ağırlığı % 5,95’e tekabül etmiştir. Bir yıl önceki aynı ayın sonunda 823 milyon TL olan takipteki krediler hacimsel olarak artış göstermiş ve tahsili zorlanmaya başlayan kredi hacmi artmıştır. Ancak canlı kredilerin hacminde daha büyük bir artış yaşanmasıyla birlikte ödenmeyen kredilerin ağırlık payı bir yıllık zaman zarfında % 6,34’ten % 5,95’e gerilemiştir. Bu oran, Türkiye’de % 2,9 civarlarında seyretmektedir. Keza, aynı rasyonun Güney Kıbrıs’ta % 44’lerde olduğu hesaba katıldığında kredi tahsilatlarında önemli bir zafiyet bulunmadığı müşahede edilmektedir” ifadelerini kullandı.

Kurların artışı kredi riskini artıracak 

Dövizdeki artışın, döviz kredi dönüşleriyle ilgili korelasyonu bulunduğunu vurgulayan Buğrahan, özellikle döviz geliri bulunmayan döviz kredi müşterilerinin taksit ödemelerinin negatif ayrışma ve olumsuz etkilenme riski bulunduğunun unutulmaması gerektiğini dile getirdi. Buğrahan, sektörde henüz kredi ödemelerinde önemli derecede zafiyet bulunmamasına rağmen kurların artmaya devam etmesinin kredi riskini doğru orantılı şekilde artıracağını söyledi. 

“Ticaret savaşı ve Suriye sürtüşmeleri faizler döviz üzerinde baskı yaratmaya devam edecek”

Buğrahan, “Dünyadaki ticaret savaşı endişeleri, Suriye’de cereyan eden uluslararası toplum arasında yaşanan sıcak sürtüşmelerden kaynaklanan jeopolitik riskler, Türkiye’deki siyasi riskler, artan kamu ve özel döviz borcu ve artış trendine giren global faizler döviz üzerinde baskı yaratmaya devam edecektir” dedi.

“Hızla yükselen döviz kurlarının olduğu finansal ortamlarda yerel para birimi ile borçlanılmalı”

TL cinsinden kredilerin avantajının TL geliri olan gerçek ve tüzel kişiler için, kur riski taşımadığını ifade eden Buğrahan,“Böylelikle, hızla yükselme trendine giren ve volatilitesi (belirsizliği) hızla yükselen döviz kurlarının olduğu finansal ortamlarda, yerel para birimi üzerinden borçlanmak kur riskten korunmak için iyi bir finansal enstrümandır” diye konuştu.

“Döviz kredisinin tüketiciye maliyeti son 2- 3 yılda TL faizinden daha yükseğe mal oldu”

“Türkiye’ye yönelik risk primleri gelişmiş ülkelere göre daha fazla olduğundan dolayı TL faizleri de haliyle yüksektir” diyen Buğrahan, bunun da TL kredilerinde yüksek faiz maliyeti ve daha yüksek taksit miktarı gibi ilk adımda dezavantaj yarattığının altını çizdi. Buğrahan, “Kredilerde TL faizleri yaklaşık % 17 - % 20 bandındayken, döviz kredisi faiz oranları mevduat maliyetlerinin düşük olması sebebiyle % 6 – 9 arasında fiyatlanmaktadır. Her ne kadar da, yıllık bazda TL faiz oranı daha yüksek olsa da dövizdeki hızlı artışlardan dolayı döviz kredisinin tüketiciye maliyeti son 2- 3 yılda TL faizinden daha yüksek maliyete sebebiyet vermiştir” ifadelerini kullandı.

TL düzenli devalüasyon yaşadı, değer artırıcı enstrümanlar kafi gelmedi

Dövizdeki yükseliş trendi ve sabitlenip sabitlenemeyeceği konusunda da açıklamalarda bulunan Buğrahan şunları söyledi: “Dövizdeki yükseliş trendi, Türk Lirası’nın döviz karşısında değer kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Keza, son 2 yılda Türk Lirası gelişmekte olan ülkeler arasında en fazla değer kaybeden para birimleri arasında yer almıştır. Türk Lirası 2013 yılından itibaren kademeli ve düzenli şekilde devalüasyon yaşamıştır. Serbest piyasa ekonomisinde ve küreselleşmede, faiz ve kur fiyatlamalarında her hangi bir limit bulunmamaktadır. Yani, İngiliz’in dediği gibi “Limit is the sky”. Kurlardaki ve faizlerdeki istikrarı sağlamak, TC Merkez Bankası’nın temel amacıdır. 2017 yılı içerisinde 4 kez kademeli olarak, toplamda % 1,75 (175 baz puan) faiz artırsa da, yerel para birimini değerlendirmek amacı ile kullanılan faiz oranı enstrümanı yeterince kafi gelmemiş ve kurlardaki fiyatlamalarda etkin olmamıştır. Mevcut yapıdaki jeopolitik riskler, siyasi riskler, enflasyon ve cari dengedeki bozulma düşünüldüğünde, yabancı yatırımcı çekmenin, diğer bir deyişle ülkeye döviz arzı sağlamanın az riskli ülkelerin faizleri üzerinde daha cazip faizler sağlanması gerektiği bilinen temel bir prensip ve politikadır.”

KKTC’deki toplam kredilerin % 54,38’i Türk Lirası, % 45,62’si ise yabancı para birimi

KKTC’deki batık kredileri de değerlendiren Buğrahan, “Artık işlem görmeyen donuk hesaplar yani, yukarıda bahsettiğimiz takipteki krediler çerçevesinde değerlendirebiliriz bu kredileri. Bahse konu hacim 926 Milyon TL’dir. Donuk kredilerin toplam kredilerin içerisindeki ağırlığı % 5,95’e tekabül ettiğinden dolayı tolere edilebilir seviyelerdedir” ifadelerini kullandı. Diğer bir deyişle, KKTC’de şuan için borçların geri dönüş ve tahsilat sürecinin verimli olduğunun söylenebileceğini kaydeden Buğrahan, “İlerleyen dönemde kurlardaki oynaklığın aktif kalitesini bozma ihtimali gündeme gelebilecek önemli bir risk faktörüdür” dedi. Merkez Bankası verilerinde TL ve döviz ayrımının sadece canlı kredilerde kümülatif olarak hazırlandığına dikkat çeken Buğrahan, “Bu çerçevede, bireysel ve kurumsal toplam kredilerin % 54,38’i Türk Lirası ve % 45,62’si ise yabancı para cinsi olmak üzere para birimi ağırlığı neredeyse eşit şekilde dağılmıştır. Dolayısı ile halkımızın ve şirketlerimizin yarısı TL ve diğer yarısı ise döviz cinsinden borçlanma yönünü tercih etmiş pozisyondadır” diye konuştu.