Bir suç örgütü liderinin yaptığı açıklamanın ardından ortalık doz duman oldu. Muhalefet meseleyi hükümeti dövme noktasına kadar getirdi.
Bütün bu tartışmalara bakarsanız merhum Kutlu Adalı sanki geçen hafta suikasta uğradı. 
Beyler,  Kutlu Adalı evinin önünde 6 Temmuz 1996’da silahlı saldırıya uğradı. Yani bundan tam 25 yıl önce…
3 Kasım 1996’da Susurluk Kazası ile Türkiye’de ortaya saçılan kirli ilişkiler ağını yakından takip etmiş ve 4 Kasım 1996’da Milliyet Gazetesi’nde “Milletvekili, Polis, Mafya  Aynı Oto’da”  manşetinde imzası olan beş gazeteciden biriyim. Dolayısıyla o dönem ortaya saçılan kirli ilişkilerin izini adım adım takip etmiş biriyim.
Kutlu Adalı meselesiyle ilgili Sedat Peker’in ortaya attığı iddialarda yeni ne var? Bunca yıl bu iddialar  zaten yazılıp çizilmedi mi? Üstelik isimler bazında gazete manşetlerinde haberlere konu  olmadı mı?
“Şimdi durum farklı içeriden bir tanık konuştu, bir itiraf var” diyebilirsiniz. Orada durun bir dakika. Bu itiraf çapraz polis sorgusunda alınmadı. Her türlü manipülasyonun olduğu bir kavgada yapılan suçlamalardır bunlar.
Üstelik iddialarda bulunan kişi dürüstlüğüyle nam salmış bir kişi değil, organize bir suç örgütü lideri. Böyle bir isme, “bütün gerçekleri açıkladı” payesi vermek biraz fazla olmuyor mu?
Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı ile girdiği söz düellosunda devletin itibarını yerle yeksan etmeyi hedeflediği ortaya  çıkan bir firariye, “Hayatın sırrını açıklayan bilge” muamelesi yapmak biraz fazla kaçmıyor mu?
CTP, Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili araştırma yapan ancak rapor aşamasına gelemeyen Meclis Araştırma Komitesi’nin tutanaklarına erişmek adına Meclis Başkanlığı’na başvuruda bulunduğunu açıkladı.
Peki bugüne kadar neden yapmamış?  Sedat Peker’in açıklamalarından önce Kutlu Adalı cinayetinin aydınlatılması önemli  bir konu değil miydi? Bu konu bugün mü önem kazandı? 
Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında imzalanan ‘adli yardımlaşma’ anlaşmasına dikkat çeken Halkın Partisi de soruşturma talep edilmesini istedi. Elbette yapılmalıdır ama bunun için önce firari Sedat Peker’in yakalanıp ifadesinin alınması gerekmez ki? YouTube’dan yapılan açıklamalar ne zaman ifade sayılır oldu? Bizde nasıl oluyor bilmem,  ancak Türkiye’de bir açıklamanın ifade sayılabilmesi için avukat nezaretinde polis veya savcıyla sorgulanması gerekiyor. Bunu Halkın Partili dostlara hatırlatalım.
Meselenin özüne gelecek olursak, faili meçhuller bir ülkenin ayıbıdır. Demokrasi için en büyük yaradır. Asla kabul edilemez. Elbette araştırılmalıdır. Bir tek faili meçhul bile o devletin üstüne gölge düşürür. Ancak meselenin siyasi arenada dövüş malzemesi yapılması da demokrasi ahlakına sığmaz.  
Bunu yaparsanız size sorarlar. Düne kadar siz iktidardaydınız. Harekete geçmek için Sedat Peker’in dürtmesini mi beklediniz?