Üç gündür yazdığım – bahsettiğim bir konu var...

Artık yazmayacaktım ama “mecbur kaldım”; bir açıklamayı “üçte bir oranında da olsa” üstüme aldım...

-*-*-

Konuyu hatırlatayım...

KKTC’de kayıtlı bir üniversite; online dersler veriyor ve online diploma dağıtıyor...

Bu üniversitenin YÖK ve YÖDAK’tan akredite edilmemiş bölüm veya bölümleri diploma dağıtıyor...

-*-*-

Bu haber önce Avrupa gazetesinde yayınlanıyor...

Sonra öğreniyoruz ki, YÖK ile YÖDAK bu durumdan çok rahatsız...

Hatta öğreniyoruz ki Türkiye’de en yukarıdan yetkililer, Başbakan Ersan Saner’i resmen sorguluyor, “Bu ne iş, yetkisiz üniversite nasıl olur da diploma verir?” diye soruyor.

-*-*-

Biz de soruyoruz...

YÖK’e, YÖDAK’a...

Konuyu eşeliyoruz...

Türkiye çok rahatsız!

Saner bunu biliyor...

Saner, Türkiye’nin hem rahatsız hem de kızgın olduğunu gayet iyi biliyor...

-*-*-

Ve ilgili üniversitenin mütevelli heyetinde KKTC’den bir bakan olduğunu görüyoruz...

Ne üniversitenin, ne de bakanın adını hiç yazmadan konuyu dile getiriyoruz...

-*-*-

Ortada bir usulsüzlük var mı?

Var!

Ortada bir bakan var mı?

Var!

Bakanın adı üniversitenin internet sitesinde var mı?

Var!

Yazdığımız güne kadar çıkarmamışlar!

Biz yazdıktan sonra çıkarıyorlar!

Tamam, üniversite hata yapmış, tamam bakan “atanınca” ayrılmış olabilir ve bunu duyurma gereği de duymamış olabilir!

-*-*-

Neyse, meseleye KTÖS de dahil oldu...

Haklı olarak KTÖS Genel Sekreteri, “bu ne iş? Nasıl oluyor da oluyor?” dedi...

Yani önce Avrupa yazdı, sonra ben ve akabinde de KTÖS...

O yüzden olayı üçe bölüp, “üçte bir” sorumluluk alma hadsizliği yaptım...

-*-*-

Tam da aynı günlerde, Okan Erdemsiz kardeşimizin, geçmişteki bir belgede sahtecilik meselesinden, başka bir üniversiteye mütevelli heyetine atanamaması konusu ayyuka çıkıyordu bu arada!

-*-*-

Bakan olduktan sonra ayrıldığı iddia edilen ve ben yazdıktan sonra adı silinen ilgili mütevelli heyeti üyesinin, o ana kadar, yani bakan olduğu dakikaya kadar, ilgili üniversitenin YÖK ve YÖDAK’a göre, usulsüzlük, hukuka uymamak gibi şeyler yaptığından haberi yok muydu?

Olmalıydı!

Vardı!

-*-*-

Üniversite havada diploma uçururken, bizim bakan orada mütevellide miydi?

Evet, en iyi ihtimalle, bakan olduğu gün de mütevelli heyetindeydi!

Çünkü bakan olduğu gün, üniversite, “mütevelli heyeti üyemiz bakan oldu” diye basın açıklaması yapmıştı.

Ve ayrıca ilgili kişi bakan olalı da üç ayı henüz geçti yani!

Saner kabinesinden söz ediyoruz...

-*-*-

Haaa sonradan bu üniversitenin mütevellisinde, bir eski yüksek mahkeme yargıcımızın oturduğunu da örneklediler ki bu da “hukuk ve hukuksuzluk” açısından ilginç bir durum!

-*-*-

Derken, bakanımız, geçen gün bir sanal paylaşım yaptı ve aynen şunları yazdı:

“... AB’deki abilerinizi çok kızdırmış, çok incitmişim ki siz kullarına “Filan”ı şaibelendirme kampanyasına, kumpasına yeniden başlama talimatları yağmış. Topunuz gelin...”

-*-*-

Aynen böyle!

Sayın bakan, sevgili abim, hala ismini yazma gereği bile duymamaktayım ama merak ediyorum; YÖK ve YÖDAK’ın rahatsız olduğu bir durumun AB ile ne alakası var?

AB’nin ne umurunda ki bu mesele?

AB’yi yönetenler sabah uyanıp da ilgili üniversite sahte diploma verdi mi vermedi mi diye mesai mi yapıyor?

-*-*-

AB’den tanıdığım, adını bildiğim, hayatımda tek bir defa konuştuğum, yazıştığım birini söyle, adımı senin adınla değiştireceğim...

Seni şaibelendirme kampanyası da ne demek?

Şaibeli olan sen değilsin ki; üniversite!

Rahatsız olan AB değil ki!

Türkiye ve KKTC’deki yüksek öğretim kurumları!

-*-*-

Kaldı ki, AB’de, yine üniversitenin diplomaları gibi; sabah toplantılara başlandığı andan itibaren akşama kadar senin adını mı tartışıyorlar?

Lütfen yani!

Yalvarırım!

Yapma!

-*-*-

“Talimat verildi de o yüzden yazıyoruz” diyorsun; öyle bir şey yok ama burada talimat verse verse YÖK verir, TC Dışişleri verir veya TC Eğitim Bakanlığı verir! YÖDAK verir...

-*-*-

Elbette sana akıl verecek değiliz ama “Rumcular, AB’ciler, AB’den talimat alan kumpasçılar, komplocular” diye saçmalayıp, mütevellisinde oturduğun üniversitenin yaptıklarını oraya buraya çevirmeye çalışacağına keşke şu açıklamayı yapsaydın:

“... Değerli arkadaşlar, bir kaç günden beri, bir gazete, bir gazeteci ve bir sendikanın gündeme getirdiği konu bakan olduğum döneme kadar mütevelli heyetinde olduğum üniversiteyi çok üzmüştür. Beni de üzmüştür. O üniversitemiz, her türlü şartı, şurtu yerine getirdiği halde bir türlü YÖK ve YÖDAK’tan onay alamamış ama faaliyetlerini sürdürmüştür. Çok değerli akademisyenlerin bulunduğu, güzide bir kurumumuzdur. İleride mutlaka akreditasyon sorununu aşacaklarından eminim. Dediğim gibi ben bakan olduğum gün oradan ayrıldım. İstifamı duyurma gereği de duymadım. Arkadaşlarım da ismimi silmeyi unutmuşlar. Olay bundan ibarettir.”

-*-*-

Ama yapmadın bunu abi!

Ne yaptın?

Zaten ilk gün yazdığımda belirttiğim, “Rumcluk, milliyetçilik” hikayesine girdin!

Hatta “topunuz gelsin” falan diye kahramanlığa soyundun!

Malkoçoğlu havasına girdin!

Daha önce silahlanıp dağa çıkmışlığın falan olabilir ama keşke bu defa yapmasaydın!

-*-*-

Abi ilk gün de yazdıydım, farz edelim ki benim ya da suçladığın öteki arkadaşlarımın, Rumcu ya da AB’ci, AB’de abileri bulunanlar falan olmasının, bu üniversitenin sahte diploma vermesi ve senin de mütevelli heyetinde olmanla ne alakası var sormak istiyorum!

Yani sevgili abim, ben Rumcu ve AB’ci olduğum sen de kahraman milliyetçi Malkoçoğlu olduğun için yazmadım bunları!

Ortada “usulsüzlük” olduğu için yazdım!

Yani Okan Erdemsiz kardeşim LAÜ’ye atanamadı ya, biraz da ondan dolayı yazdım!

-*-*-

Bu arada hazır aklıma da gelmişken sorayım; “... Cenevre’de önümüzdeki ay sonuna doğru yapılacak 5 + BM toplantısına AB de katılacakmış... Siz de buna karşıymışsınız... Eğer hükümet olarak, KKTC kanadının bu nedenle toplantıya katılmasını engellerseniz; o zaman sizin gerçekten Malkoçoğlu olduğunuza inanacağım... Hatta yemin ederim, sırf bu nedenle, ‘aha inandıkları uğurda ölmeye hazırdırlar’ diyerek, ölene kadar her söylediğinize kayıtsız, sorgulamaksızın inanacağım...

Saygılar sunar, sağlıklı ve relaks bir Pazar günü dilerim...