Gencecik bir insan atladı dün akşam aşağıya ve hayatına son verdi… Ve genç bir kadın yaşamaktan vazgeçti geçen gün. Astı kendini çarşafla… “Öldü” diye yazıyor haber siteleri, biz bir dakika sonra unutuyoruz…  Hatta bazen insanlık dışı söylemlerle unutuyor, sorgulamıyor ve hayatımıza devam ediyoruz… Kimsenin hakikati öğrenmek merakı da yok. Sosyal medya hesaplarımızdan paylaşırken, “Derdi neymiş?” diye düşünmüyoruz bile… Akıl verme ve çıkarımda bulunma kısmı ise sadece sosyal medya ile birlikte yerleştiğimiz “seyirci” pozisyonumuzu sürdürüyoruz…
O hiç tanımadığımız, tanımaya da niyet etmediğimiz bir insanın hayatı avucunun içinden kayıp giderken, bizler lay lay lom hayatımıza devam ediyoruz… Nasıl olsa ölen biz değiliz. Ölenler hep başkaları, biz yaşıyoruz ya! Bu ülkedeki acı çığlıkları duymuyoruz… Çaresizliğin çığlığını hiç duymuyoruz… Çünkü magazin ölümden baskın, gazetelerin tıklanma sayısı geride kalanlardan çok daha mühim…
Bir insan neden intihara sürüklenir? Genç bir adamı, kadını, genci kendi hayatına son vermeye iten sebepler nelerdir? Neden bir insan durup dururken canına kıyar? Belki ruhsal bunalım, belki kimsesizlik, çaresizlik, parasızlık, işsizlik, uğradığı bir taciz ya da tecavüz, uğradığı haksızlıklar…
Fransız sosyolog Emile Durkheim intihar vakalarına karşı şu soruyu sormuştu. “İnsanlar niçin intihar eder?” Durkheim, insanın en kişisel eyleminin dahi toplumsal, sosyolojik bir nedene bağlı olduğunu insanlara kanıtlamaya çalışıyordu. Galiba ülkemizde gerçekleşen intihar olaylarını münferit bir vaka olarak görenlerin bundan hiç haberi yok… Bu ülkede intiharlar var ama ne bir önlem alınıyor ne de araştırma yapılıyor. Yitip giden canlar kimin umurunda? Ölen öldüğüyle kalıyor…
Görmezden gelinen sorunlar bir yana birinin intiharına sebep olmak vicdanlarımızı hiç mi sızlatmıyor? Vicdansızlık, bir toplumun başına gelebilecek,  koronavirüsten çok daha büyük bir felakettir aslında. Birileri düşerken, umursamadan, ruhsuz, duygusuz yaşamak… Yaşamı ve acıyı sorgulamayı, ‘Benmerkezciliğimizle’ vicdan ve merhameti unutarak…
Demem o ki; bu ülke zehirlendi. Bu ülkede iyimser olmak artık çok zor… Sizi bilemem ama ben artık Polyanna’yı oynamak istemiyorum. Her şey ayaklarımızın altından, avucumuzun içinden kayıp gidiyor. En çok da insanlığımız…
Pisipisine ölüyoruz…
Not: Benzetmek gibi olmasın ama mandaların ve öküzlerin reaksiyon süresi, ceylandan yaklaşık 250 kat daha yavaşmış;  17 saniye. Bu yüzden geçen treni çok geç algılarlarmış…
Öküzün trene bakması gibi” sözü de bundan çıkmış…