Dünya’nın en büyük ekonomisi…
Ve Dünya’nın en önemli kapitalisti…
Ayrıca, Dünya’nın en sağlam demokrasisi…
En büyük askeri gücü…

-*-*-

Amerika!
Macera dolu ülke!
Kızılderililerin, Mohikanların, Siyuların ülkesi…
Hiç gitmedim!
Basketbolunun hastasıyım, o kadar!
Meraklısı değilim…

-*-*-

Bir de Hollywood herhalde hayatımın en önemli parçasıdır…
Filmleri açısından…
Peki başka?

-*-*-

Bir ülkeden nefret eder misiniz?
İnsanlarından etmezsiniz de, o ülkeyi yönetenlerin Dünya’ya “demokrasi” adı altındaki eziyetinden hep huy kapabilirsiniz.
Amerika işte öyle bir ülke!

-*-*-

Amerika, büyük sömürge dönemini yaşamadı…
Daha yeni keşfedilmişti…
İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz, Hollanda, Belçika, hatta Danimarka, Almanya, hatta ve hatta Osmanlı Devleti kadar sömüremedi!
Ama “Birinci” ve “İkinci” diye nitelendirilen Dünya savaşlarından galibiyetle çıktığından mıdır yoksa tüm Dünya’nın ticaretine, finansına, faizine hükmetmeye başlamasından mıdır; dilerseniz tartışın sebebini; herkese, her ülkeye, her sıkıntıya hükmetmeye başladı!

-*-*-

Dünya’nın bir çok ülkesinde, “demokrasi” diyerek, demokrasiyi katletti…
Onlarca ülkede, insanlığa karşı işlenen askeri darbe suçlarının arkasında hep bu ülke yer aldı…
Bizi en yakından ilgilendireni, kendi ülkemiz, kendi Ada’mızdı elbette; burada bu günlerde acısını ve krizini iliklerimize kadar hissettiğimiz ve eğer çözmezsek, işimizin boru olduğu net bir şekilde hissedilen “Kıbrıs sorununu” da büyük oranda Amerika başlattı…

-*-*-

İkinci Dünya Savaşı sonrası liderlik kavgasında, stratejik, jeostratejik veya “diplomatik” anlamda çok değer biçilen Kıbrıs’ın “komünistleşme” endişesi karşısında, EOKA’yı da, TMT’yi de Amerika’nın kurduğunu artık ilkokul çocukları da öğrenebilecek şansa sahiptir…
Kıbrıs’ı biraz okuyan, bu ülkede “etnik milliyetçiliğin” neden Amerikalılar tarafından teşviklendirildiğini çok iyi bilir…
Kıbrıs’ın her iki toplumu içerisindeki “milliyetçi – kapitalist” ağaların, efendilerin “toplumsal kavgalar başladığı günler” öncesinde de sonrasında da aynı zamanda nasıl dost ve müttefik oldukları apaçık ortadadır.

-*-*-

Petrol üreticisi ülkelerin mahvedilmesi ve tam anlamıyla Amerikan kontrolüne girmesi ile sonuçlanan “Arap Baharı” veya “Körfez Savaşı” örnekleri, tamamen o ülkenin oyunlardır…
Saddam’ın idam edilmesi; Kaddafi’nin linçle gitmesi; bir gün tarih kitaplarının yazacağı, “adaletsizlik ve hukuksuzluk” örnekleridir…
Bağımsız mahkemelerin çok uzağında, yargısız infazlar gerçekleştiren Amerika; Taliban’ın, IŞİD’ın, FETÖ’nün “merkez üssü”dür…

-*-*-

Ve sonuca gelelim…
O Amerika, bugün kendi içinde çok ciddi “nefes” sorunu yaşıyor.

-*-*-

Irkçılığın ve ırkçıların kalesi Amerika; modern Dünya’nın en ırkçı, en cahil, en garip başkanıyla birlikte, belki de tarihinin en ürkütücü sınavıyla karşı karşıyadır.
Amerika’yı sokağa döken, basit bir polis cinayeti değildir.
Amerika, gelir dağılımının çok ciddi anlamda bozulmasının; koronavirüsten ölenlerin bile daha çok yoksul Afrika kökenliler olmasının bedelini ödüyor.

-*-*-

Başkan Donald Trump, eylemcileri terörist ilan etti…
Vurulacaklarını söyledi, vur emri verdi…
Valileri, “yumuşak davranmakla” eleştirdi…
Ama sonuç, vahim…
Ve vahamet gittikçe büyüyor…
Bir çok Avrupa ülkesine, “Kardeş Britanya”ya daha ciddi şekilde uğrayacağına kesin gözle bakılıyor.

-*-*-

Bundan çıkarmamız gereken çok önemli dersler var…
Irkçılık, insanlık düşmanı bir ideolojidir.
Irkçı temelde yürütülen siyasetler, insanlık ve insan sevgisi karşısında kaybetmeye mahkum olacaktır.
Dolayısıyla “nefes almamız” çok önemli…

-*-*-

Ne yazık ki KKTC’de insanlar, nefes alamaz duruma doğru hızla gidiyor…
Ciddi anlamda yoksullaşan, çok önemli bir kitle var ülkede…
Ve bir yanda “sağlıklı kalalım ama hep birlikte ekonomik nefesimiz kesilsin” tarafı var.
Öte yanda, “ Risk alalım, açılalım” tarafı…
İkisinin de ucu kirli!

-*-*-

Eğitim lazım…
İnsanlar eğitilmeli, maskelerini takmalı, hijyenine uymalı ve sosyal mesafesini korumalı.
Bu yapılıyor mu?
Karantina günlerinde büyük oranda yapıldı ama şimdi resmen saçıldı!

-*-*-

Hükümet üyeleri ve vakillerimizin bizzat kendisi maskeden de sosyal mesafeden de uzak!
Gözle görülüyor ikisinin de yokluğu!
Hijyen özel durum!
Bilmiyoruz!
Umarım, kucaklaşmaya, tokalaşmaya başlayan siyasilerimiz, ellerini dezenfekte ediyordur, yüzlerini bol sabunla yıkıyordur!

-*-*-

Şaka bir yana; eğitimin ötesinde, çok ciddi planlar, programlar gerekiyor…
Ekonomiyle ilgili, turizmle ilgili, üniversitelerle ilgili şaşırtan ve muhteşem projeler olmalı…

-*-*-

Ama görülen gayet açıktır ki; tüm bunları yapmak, yaşama geçirmek, önümüzdeki yakın dönemin “yasallığını” da gerektiriyor…
Turist bizim için “olmazsa olmaz” mıdır?
Evet öyledir!
Peki, “nasıl turist getireceğiz?”…
Uçakla Ercan’dan, gemiyle Girne ve Mağusa’dan ve kara kapılarından!
Her üçü sıkıntılıdır…
Hatta her üç “turist giriş noktası”, “yasal” değildir.
Hemen kızmayın!
Hemen köpürmeyin!
Fokurdamayın, kaynamayın!

-*-*-

Oturun, sakin olun…
Hamasete kapılmayın…
Durum, birkaç yüz milyon TL maddi destek, hibe veya kredi ile aşılabilecek bir durum değildir!
İçine girmekte olduğumuz “çok kötü ve çok zor dönem”, “yasal ve kalıcı; sağlam ve güvenilir” bir zemin gerektirir…
Ercan Havaalanı’na uçak inmeyebilir…
“Hadi oradan sende” mi diyorsunuz?
Bence bu tepkiyi vermeden önce, uluslararası uçuş güvenliği ile ilgili kurumların yayınlarını bir okuyunuz…

-*-*-

Şu ya da bu şekilde; boğazımıza basılmış durumdayız!
Nefes almalıyız!
Alamayanların sayısı her geçen gün artıyor…

-*-*-

Güney’de çalışıp işsiz kalanlar, işten çıkarılanlar, işlerine geri dönemeyenler ve bakmak zorunda oldukları aileleri “on binli” rakamlarla ifade edilmeye başlandı…
İşsiz, parasız ve haliyle aç ve de nefessiz kalanlar; “Nüfusunu bilmediğimiz bu garip coğrafyada”, eğer, “binli” değil, “on binli” rakamlarla ifade edilmeye başlamışsa; en mantıklı olabilecek çözümün önümüze gelmesi gerekmektedir.

-*-*-

En mantıklı çözüm; hamasi açıklamalar değildir.
En mantıklı olan; bir yolunu, yordamını bulup; Kıbrıs sorununu çözmektir.
Ercan’dan da turist gelsin, Girne’den de Mağusa’dan da…
Ve biz, bu gelenlere sağlık açısından “en yasal” ve “en resmi” şekilde “hizmet” verebilelim…
Ve turist, Larnaka’dan da, Baf’tan da gelsin…
Onlara da “en yasal ve en resmi” şekilde sağlıklı tatil sunabilelim…
Değilse, “nefesi kesilen insanların” tek bir çaresi kalır…
Örnek Amerika!

-*-*-

“Asla olmaz!” mı diyorsunuz?
Umarım siz haklı çıkarsınız!