Bazen yazı yazmak çok kolaydır benim için…

Her gün yazarım ve çoğu zaman örneğin 750 kelimelik bir yazı, en fazla 20 dakikada, hadi bilemediniz 30 dakikada biter…

Eğer iki kez, üç kez hatta dört kez tekrar okuyup düzeltmeler yapmazsam, ertesi gün o yazı hatalarla doludur…

Kelime yanlışları vardır.

Cümle düşüklüğü söz konusudur.

-*-*-

Bazen yazı yazmak çok zordur…

O “zor” dönemlerde, insanların kötülüklerini yorumlamak gibi bir durum söz konusudur…

Bir insan, başka bir insandan neden nefret eder?

Neden bir insan, başka bir insanın kötülüğünü ister?

Gerçekten bunu anlamak çok zordur…

-*-*-

Cehalet mi?

Kültür farklılığı mı?

Yani bir çeşit kültürel farklılık mıdır?

Kısacası, normal bir şey midir başka bir insandan nefret etmek?

Bu konuyu yazmak çok zordur!

“Irkçı, pis falşist” diyerek kesip atamazsınız!

-*-*-

Ebru Şallı’nın dokuz yaşındaki minicik oğlu kansere yenildi…

Kadına yazılan mesajlar içerisinde, “nefret içerenler”; “hak ettin sen bunu” falan diyenler oldu.

Nasıl bir şeydir bu?

Nasıl bir inançtır, nasıl bir duygudur?

Nasıl bir kültürdür?

Nasıl bir ırkçılık, dışlayıcılık, nefrettir?

Nedir?

-*-*-

Hürriyet gazetesinde dün Fulya Soybaş bu konuyu yazdı ve “Biz ne zaman insanların acısı ile beslenen kötü kalpli insanlar olduk?” diye sordu…

“Biz” derken, elbette Türkiye’den bahsediyordu ama bu konu, bu olay sadece “bize”, mahsus bir “kötülük” değildir…

-*-*-

Konunun uzmanları bu nefreti, “kıskançlık” veya “farklı yaşamlara öfke duymak”la açıkladı.

-*-*-

Çok adi, çok ahlaksız bir tavırdır nefret!

Kadın çocuğunu kaybetti; “yaptığın kötülüklere say” diyenler var!

Kabul etmek mümkün değil!

Kadın, çocuğunu gösteriş ve para kazanma maksatlı olarak uçaktan aşağıya salkıtırken kaybetmedi kardeşim!

-*-*-

Hepimiz böyleyiz ama değil mi?

Bizden farklı olanı mutlaka eleştiririz.

Kıskanır mıyız yoksa başka bir sebeple mi saldırırız bilemem ama her yerde vardır bu “insanlardan”…

Daha önce de vardı; şimdi de var ama umarım gelecekte olmaz…

-*-*-

Bunu, ceza kanunları ile engellemekten söz edenler de oldu.

Bahsettiğim (Hürriyet’teki) haberde bir avukat da görüş belirtiyor ve “cezasızlık nedeniyle yanlarına kalıyor” diyor…

-*-*-

Bizde de durum farksızdır…

İnsanlara maske yaratmak için neredeyse canını yiyen bir öğretmenimize coronavirüs bulaşmış; öyle paylaşımlar var ki, neredeyse “öldürün bu kişiyi” diyecek!

Bu bir hastalıktır kardeşim!

Bir insanın hasta olması ne zamandan beri çok büyük suçtur?

-*-*-

Ama biz çok alışkınız bu tür “ırkçı – dışlayıcı” yorum ve davranışlara değil mi?

Yıllardır yaşıyoruz bu iğrenç ve aşağılık durumu…

Biz, “bizden olmayanı” asla sevmeyiz.

Aşağılarız, eleştiririz, suçlarız, dışlarız…

-*-*-

Zengindir, “kesin hırsızlık yaptı!”…

Cinsel yönelimi farklıdır; söylemediğimiz bırakmayız…

İki sarımlık bile olmayan gannavuri ile mi yakalandı; aylarca hapse atarız!

Siyasi görüşü bizden farklı mı?

Desteklediğiniz birini veya partiyi mi eleştirdi?

“İşten attırırız!”…

Attırmak için elimizden geleni ardımıza koymayız!

-*-*-

Herkes, bizim sevdiğimizi sevmek zorundadır!

Sevmiyor mu?

O’na yaşama hakkı tanımayız!

-*-*-

Türkiye’de de böyledir, KKTC’de de!

Belki Türkiye’de durum bize göre çok daha üzücü ve acı boyuttadır ama bizde yok değildir!

-*-*-

Diyeceğim şudur ki; bu koronavirüs günleri geçtikten sonra; umarım daha düşünceli, daha hoşgörülü, daha sevgi dolu, daha paylaşımcı olmayı başarırız.

Bu konuda hükümetlere, bazı makamları koruyanlara da görev düşer!

Ceza vermek için değil elbette!

Bu türden tavır takınanlara “yakın” durmamak mesela…

-*-*-

Yıllardır bu ülkede kendileri gibi düşünmeyenlere yaşam hakkı tanımak istemeyen ve özellikle “milliyetçi” tandanslı yöneticilere baskı yapan bir grup “kötü” insan var.

Gerçekten kötüdür, kötü kalplidir bu insanlar.

Allah, onlara sağlık ve uzun ömür versin; ama kendileri de düşünmelidir.

Yaptıkları kötülükleri, hissettikleri ve kustukları nefreti!

-*-*-

Yıllardır bu tür “kötü”, “gammaz” insanlar çok etkili oldu bu ülkede.

Umarım “koronavirüs çağında” yani yeni dönemimizde, bu tür alışkanlıklarından vazgeçerler.

Kimse, sizin sevdiğinizi sevmek zorunda değildir; sizin oy verdiğinize oy vermek zorunda değildir.

Sağdan ya da soldan, fark etmez!

-*-*-

Kimse, sizin istediğiniz gibi yaşamak zorunda da değildir!

Dileyen dilediğini sever, dilediği gibi yaşar…

Dilediğini eleştirir…

Hakaret etmeden tabii ki…

Yanlış gördüğüne yanlış der…

Doğru gördüğüne de doğru…

-*-*-

Yeni dönemde, ekonomik anlamda yaşamımızı sürdürmek için çok ciddi zorlukların içine gireceğimiz kaçınılmaz bir gerçektir.

Ama bu yeni dönemde, eski alışkanlıklarımızdan lütfen kurtulalım…

Daha dürüst, daha temiz insanlar olalım…

“İnsan üzerinden” oyun oynamayalım…

-*-*-

Aslında yeni bir şey de değil bu söylediklerim…

Mesela 700 yıl öncesinde Nesimi söyledi bunların çoğunu…

Gerçi sonuçta derisini yüzerek öldürdüler ama bu sonucu bildiği halde inandığı davadan vazgeçmedi…

Devrin müftüsü konumundaki adamın Nesimi için “Bu öyle bir kâfirdir ki kazara pis kanı insanın bir uzvuna temas etse orasını kesmek lâzım gelir” demiştir…

Haaa Nesimi ne mi değmişti?

“…Sofular haram demişler / Bu aşkın badesine / Ben doldurur ben içerim / Günah benim kime ne / Haydar Haydar günah benim kime ne…

Nesimi’ye sormuşlar / Yarin ilen hoş musun / Hoş oluyum olmuyayım / O yar benim kime ne / Haydar Haydar o yar benim kime ne…”