Koronavirüs devam ederse, kişisel tedbirleri artırıp, yaşamı sürdürmek gerektiği inancındayım.
Hayatı durdurmak mı?
Mümkün değil!

-*-*-

Şu soru aklıma geldi: “Siz hiç Kuzey Kıbrıs’ta 1974 sonrası kurulan düzende özel sektör çalışanı oldunuz mu?”

-*-*-

Ya da başka bir şekilde sormaya çalışayım: “Tüm devletten maaşlı kardeşlerim, maaşlarının yarısını özel sektör çalışanı bir kişiye vermeye hazır mı?”

-*-*-

“Sen de zamanında ataydın kapağı bir devlet daireciğine...” mi diyeceksiniz?
Bazen düşünüyorum da, keşke kapağı başka bir devlet dairesi yerine, başka bir devlete atsaydım ya... Veya atmışken, kalsaydım ya!
Neyse...

-*-*-

Asil Nadir...
Asil Nadir benim için sadece eski patronum değildir... 
Çok uzun süre şirketlerinde çalışmış biriyim... 
Babam birse, Asil Nadir en kötü ihtimalle, 1,05’tir”... 
Asil Nadir, kapitalist Dünya düzeninde, finans ve iş sektöründeki uluslararası analizcilerin, yorumcuların “üstün zekalı” kabul ettiği bir yatırımcıdır... 
Ve Asil Nadir, babası ile vatanına olan aşırı sevgisinin yol açtığı bir takım sıkıntıların sonucunda, aynı kapitalist Dünya düzeni içerisinde çok ciddi zarara uğratılmış, hatta hapse atılmış ve büyük bir imparatorluğun paramparça olması sonrası, zirveden aşağılara inmek zorunda kalmış bir büyüğümüzdür.
Ne isterse, olsun benim nazarımda tektir.
Ama düşünün; o koskoca “Dünya Markası” Asil Nadir ile bu ülkede, devlet memuru olmayan her hangi bir işçinin devlet makamındaki sosyal güvenliği eşittir. 
Kapitalizmin korkunçluğu veya kapitalizmle sosyalizm arasındaki en önemli fark budur.

-*-*-

Mesela KKTC’de sadece devlet çalışanlarının sosyal güvenlikle alakalı gelecek endişesi yoktur.
Oysa her hangi düz bir işçi ile Dünya tarihinin en büyük yatırımcılarından ve girişimcilerinden biri olan Asil Nadir arasında, bu ülkede, sosyal güvenlik endişesi aynıdır. Asil bey iflas ederse, her hangi bir çalışan işsiz kalırsa, çukurlarla dolu asfalt içerisine kıçüstü düşer. Ama sendikalarını arkasına alan devletimizin memurunun “kusura bakmayın” ama kıçı son derece rahattır!

-*-*-

KKTC’de devlet memurunun, öğretmenin sosyal güvenlikle alakalı gelecek garantisi avantajı dışında da avantajları vardır.
Sakın onları suçladığım, eleştirdiğim anlamını çıkarmayın.
Sistemdir derdim!
Sistemdir yanlış olan!
Evet, devlet çalışanlarının en büyük derdi, ek mesaidir.
Öğretmenin en büyük derdi, hazırlık ödeneğidir mesela.

-*-*-

“Aldıkları hakları değildir veya doymak bilmeyenlerdir bunlar” demiyorum!
Lütfen, oraya buraya çekmeye çalışmayın!
Filanca veya falanca adayı destekleyin derdinde hiç değilim!
Ama filanca aday veya falanca aday, “kapanalım” diyorsa, “popülizim yapıyor, dinlemeyin, bunun derdi sadece seçimdir, geçim değildir” derim.

-*-*-

Mesela bazı dertlerim var...
Adam, benden bir yaş küçük!
İki sene önce devletten emekli olmuş!
Müşavirmiş devletteyken!
Ve müşavirken, bir özel kurumda da müdürlük etmiş!
Özel kurumdan aldığı maaş vergi dışı!
Şimdi ne mi yapıyor?
Hala özel kurumda çalışıyor, her gün sosyal medyada “kapıları kapatın, koronadan öleceğiz, bu hükümet rezalet” diye veryansın ediyor!

-*-*-

Ben, bu kardeşten bir yaş büyüğüm; belki bir gün sigortadan emekli olurum ki sanmıyorum!
Ama bu kardeş, iki bilemediniz iki buçuk sene sonra, devletten emekli maaşı almaya başlayacak. Yaşı 55 olmalıymış galiba maaşı almak için. Ama ikramiyeyi çoktan aldı. 

-*-*-

Anlatmaya çalıştığım mı?
Yes!
Lets cut the story short...
Pardon, kısa keseyim ve konuya gireyim!

-*-*-

“Kapanalım, koronadan öleceğiz” diyenlerin çok iddialıyım, tamamı ya “devlet çalışanı”dır; ya da “seçim miltanı”!
Özel sektörde çalışan kimse, “seçimi değil geçimi dert edinen hiç bir kimse”, “kapanalım, biz kendi kendimize yeteriz” demiyor. Diyemiyor. Diyemez.

-*-*-

Devlette çalışan kimsenin maaş endişesi yoktur.
Devlette çalışan kimseye patronu, “bu ay para yok, ne halin varsa gör” diyemez, demedi, dememiştir, demeyecektir!

-*-*-

Alın kardeşim tedbirinizi!
Maskesiz sakın sokağa çıkmayın!
Hijyene olağanüstü boyutta dikkat edin!
Hiç bir yüzeye dokunmayın, kimseyle kucaklaşmayın, el sıkışmayın... 
Çevrenizi, evinizi, eşyalarınızı sık sık temizleyin...

-*-*-

Bakın; geçtiğimiz yıl çok yakın bir arkadaşımı önce sel vurdu.
İş yaptığı makineleri su altında kaldı.
6 milyon TL zarar etti.
Ardından tam toparlamıştı ki, tüm işleri durdu.
Devlet söz vermiş, çalışanlara bin 500 TL ödeyecekmiş de devlet söz vermiş, iki aylık, üç aylık sosyal güvenlik yatırımlarına katkı yapacakmış da daha bilmem neler... 

-*-*-

Sadece çok yakından tanıdığım, iki değerli üniversite hocası, işten durduruldu... 10’a yakın tanıdığım üniversite çalışanı var, sebep bildirmeksizin, sözleşmeleri yenilenmedi...

-*-*-

Kapanalım!
Dursun TC’den gelişler!
Gelmesin Londralılar!
İstemeyiz!

-*-*-

Daha ileri gidenler var!
Üstelik, solculuk ve hatta devrimcilik adına, ne yorumlar paylaşıyorlar!
“Garasakallar ve Londrezler korona getiriyor, bizi öldürecekler”...
Neden?
Çünkü kumar oynamaya veya hava basmaya geliyorlarmışlar; gelmesinmişler!

-*-*-

Yazık!

-*-*-

Evet, hükümet tedbirlerini artırmalı.
Artırabilmeli.
Bu noktada evet, tek maddi kaynak olan Türkiye, kesinlikle bir şeyler yapmalı.
Evet, testler çoğaltılmalı; evet girişlerde titizlik artırılmalı.
Evet, çok kısa sürede pandemi hastanesi veya merkezi hizmete sokulmalı. 
Ama, kapanamayız...
Başka devletleri, başka ülkeleri bilemem...
KKTC bir daha kapanırsa; özel sektör veya reel sektörü unutun!
Peki sonrasında sıra kime gelecek?

-*-*-

Haaaa, başlığı az kalsın unutuyorduk!
Okullar açılacak mı?
Dün sosyal medyada bir paylaşıma rastladım...

-*-*-

Jules Verne... 
“Ay’a seyahat”ı yazdığında henüz aya çıkılmamıştı...
“Denizler altında 20 bin fersah”ı yazdığında, henüz denizaltı yoktu...
“80 günde devr-i Alme”i yazdı, o da gerçekleşti.
Bu dev yazarın, “İki yıl okul tatili” adlı bir kitabı daha var...
Kıbrıslı dedi ki, “Olman da o da gerçek olur?”...

-*-*-

Okullar açılmalı mı?
İki yıl değil ama belki biraz gecikse de kesinlikle açılır... 
Açılmalı!