Kendi çapımızda bir şeyler yapıyorduk işte…

Biraz futbol oynuyordum; babam kızıyordu!

Yani genç takım falan oynadık yani…

O zamanlar henüz “öküzleşme çağı” başladı sayılmazdı…

Ki yine de lakap “şişko”ydu…

-*-*-

Neyse, sene herhalde 1980…

Şimdi adı “Şehit Turgut Ortaokulu” olan okul, o zamanlar “Kurtuluş Lisesi” bünyesindeydi…

Biz mezun olduk, sonra ortaokul ve lise ayrıldı…

Orta ikinci sınıfım…

İlk seneyi Lefke Gazi Lisesi’nde okumuştum…

-*-*-

Beden eğitimi öğretmenimiz merhum Yakup Kırmızı…

Bir de “abi” var okulda; henüz öğretmen değil…

Neyse, bu abi, beni voleybolcu olarak ayırıyor…

Yakup hoca onaylıyor ve okulun voleybol takımı yavaş yavaş kurulmaya başlıyor…

Aynı mesleği paylaştığımız Metin Güngör, İhtiyat Sandığı Müdürü Erman Yalyalı, Hüseyin Sebatlı kardeşim gibi bir yaş büyüklerimiz var…

Erman ve ben, “pasör” oluyoruz…

Takımın en kısaları…

Bir sene sonra belki de ülkenin en iyi pasörlerinden Umar var takımda…

Umar Göker…

Hala sporumuzun içinde…

-*-*-

Ve başlıyoruz çalışmaya…

“Parmak, manşet, parmak, manşet…”

Bu sözler, senelerce hep kulağımda fısıldadı…

Saatlerce, günlerce çalışıyorduk…

Teneffüste, boş derste, öğleden sonra…

Yağmurda, çamurda, güneşte, aşırı sıcakta…

-*-*-

Evet, henüz o günlerde Spor Akademisi’nden yeni mezun olan Orhan Demircan çalıştırıyordu bizi…

Atletizm favori sporuydu…

Aynı yıl yanılmıyorsam İzmir’de İslam Oyunları yapılmış ve KKTC de katılmıştı…

Orhan Demircan’ın güreş ağır siklette ikinciliği vardı…

Evet, güreşçiydi, rekortmen gülleciydi, atletizm, voleybol hastaydı…

Ortaokulu bitirdiğimde, voleybol topunu, parmak veya manşetle basketbol potasına sokar seviyedeydim…

Orhan abi sayesinde tabii ki…

Asla yorulmadan çalışırdı, çalıştırırdı.

Yorulmanızı da istemezdi…

-*-*-

Önce ilkokul öğretmenliği yaptı…

Öğretmenliğinin ilk yıllarında Sadrazamköy İlkokulu’nda görevliydi…

Ve sekiz – on çocuğun öğrenim gördüğü bu ilkokul, atletizmdeki başarılarıyla konuşuluyordu…

-*-*-

Sporun tüm branşlarında, ama özellikle de atletizmde yetiştirdiği sporcu sayısı binlerle ifade edilir…

-*-*-

Güzelyurt Güreş Kulübü vardı o zamanlar…

Atletizmde, ferdiler, okullar, şunlar bunlar derken, tam bir spor heyecanı yaşanmaktaydı.

Voleybol, basketbol liglerinde; 24’er takımın mücadele ettiğini hatırlarım…

-*-*-

Bir gün Güzelyurt’ta bir güreş müsabakası veya turnuvası vardı…

Artı 80 kilo güreşçisi Bostancılı bir arkadaştı ve elini incitmiş ya da kırmıştı…

Herkesin maçı bitti…

Artı 80’de kimse yok…

Bizim de voleybol antrenmanımız var; elimizde çanta Orhan abiyi bekliyoruz…

Orhan abi, “… Be Serhat, git acele 20 kadeh su iç da gel tartalım seni” dedi…

“Abi ne suyu?” diyene kadar, ağzıma bardak dayandı!

İçtim ve o anda tartıldığımda, 80’in az altındaki kilom, artıyordu…

Kullanılmış ve feci kokan bir güreş şortu mudur nedir ondan giydirdiler; 80 kiloyu azıcık geçmiştim ki kendimi minderde buldum.

Herhalde Dünya’da bu kadar kısa sürede tuş olan ilk güreşçiydim!

Orhan abinin hesabı, “eğer mindere çıkmazsak, puansız kalırız” hesabıydı…

Beni çıkardı, kilosu uygun tek kişi bendim…

Ve en azından puanı aldık.

Üstelik ben de ikinci olmuştum ayıptır söylemesi! (İki kişi vardı o siklette ama olsun)…

-*-*-

Çalıştırdığı her takımı şampiyon yaptı!

Yapmadıysa, mutlaka üst sıralara çıkardı!

Güzelyurt tarihinde ilk kez voleybolda yarı final oynamayı O’nunla ve tabii ki Yakup hocayla başardık…

Orta üçüncü sınıfta, Lefkoşa dışında ilk kez bir ortaokul, şampiyon oldu. Kurtuluş Ortaokulu…

Kesinlikle emeği vardı…

-*-*-

Bizler mezun olduk, ayrıldık, Orhan abinin başarılarını takip etmeyi hiç bırakmadık…

-*-*-

Ama ya hayırsızlık ya da zamansızlık ve derken pandemi; hasta olduğunu duyduk, “geçmiş olsun hocam” diyemedik.

-*-*-

Dün ölüm haberini aldığımda şimdiki hocalar sakın bozulmasın ama “çalışkan bir öğretmen nasıl olur?” sorusunun yanıtı parladı kafamda…

-*-*-

En son sohbetimizde, küstürüldüğünü, bezdirildiğini sezmiştim…

Ama, O bizim için her zaman çalışkanlığıyla hatırlanacak…

-*-*-

Sadece çalışkanlığıyla değil elbette…

“Efendim, iyi bir öğretmen, siyaset yapmaz” mı diyeceksiniz?

Hadi oradan, bayrak sallamayan öğretmeniniz mi var?

-*-*-

Orhan abi, bizim sadece antrenörümüz değildi…

Yoksulluğun, ezilmenin ve ezenin ne olduğunu da anlatıyordu bize…

Kendi çocukluğundan, gençliğinden, uzun süre üniversiteye neden gidemediğinden de söz ediyordu.

Yine aynı okuldan hocamız Üner Berkalp’in kendisine nasıl sahip çıktığını, nasıl yardımcı olduğunu anlatırdı…

-*-*-

Orhan Demircan…

Orhan Fundo…

Orhan abi…

Artık yok…

-*-*-

Bize çalışkanlığı, spor aşkını, ilerici – devrimci insan kafasını aşılayanlardan biri, belki de en başta geleniydi…

Çalmadı, çalmayı düşünmedi…

Hile yapmadı, hile yapmayı aklına getirmedi…

Çalıştı…

-*-*-

Kendine has saç yapısıyla, ses tonuyla, bazen kızan tipiyle, bazen kucaklayan sapasağlam kollarıyla , bazen asılan - bazen gülümseyen yüzüyle…

-*-*-

Omorfo bölgesinde 1974 sonrasının sporunda Orhan Demircan markası çok büyük bir markadır…

Sevgiyle, saygıyla hatırlayacağız…

Orhan abi; Yakup hocamızla, Üner hocamıza selam söyle…

Onları unutmadık; seni da unutmayacağız…