Türkiye’de futbol maçları başladı.

Fenerbahçe – Kayseri maçını izleyeyim dedim; tribünlerin bomboş olması, keyfimi kaçırdı!

Futbolsuz hayat, hayat değil!

Ama sağlıksız hayat da olmaz!

-*-*-

Tıpkı bizim ekonomi gibi!

Dibe vurduk mu?

Bence vurduk!

Ama tabii ki “siz bilirsiniz!”

Siz, bizimle dalga geçmeye devam edebilirsiniz!

Yani, diyorsanız ki, “hiç olur, gayet iyiyiz, efsane gerçekleştirdik, destan yazdık” diyeceğim bir şey yok!

Belki, bir ricam olur o kadar; “… o aldığınız ilaç, içtiğiniz sıvı neyse; lütfen bize de dağıtın”…

Yoksa acaba “Türk” olmanın bir gereği mi bu?

Çünkü, İngiliz Başbakan Boris Johnson da “Türk” kökenli ya, dalga geçermiş gibi konuşuyor…

Ülkesinin koronavirüsten kırıldığının her halde farkında değil veya rakamlar hatalı ki; ne dedi biliyor musunuz?

Tıpkı bizimkiler gibi konuştu; “… Britanya için mükemmel bir yıl olacak!”…

Herkes şaşırdı!

Oysa hiç şaşırmamak gerek; O’nun da dedesinin babası sonuçta vatanına ihanet etmiş de olsa, “Türk”… Yani dalga geçmek huyunda var, soyunda var!

Türk siyaseti diye bir siyaset türü var, eminim biliyorsunuz!

Vatandaşa sürekli propaganda!

N’apsın Boris Johnson?

Soyuna çekmeyip de soysuz mu olsun?

-*-*-

Kıbrıs’taki yabancı diplomatların şikayetleri var!

Geçenlerde de uyarmıştık; oturun bu insanlarla konuşun!

Lütfen!

Evet, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmayacaklar ama Ferdi Sabit Soyer’in dediği gibi, “Dünya ile kavga ederek bu iş olmaz!”…

Hatta hatırlatmak isterim; şu anda bu kimsesiz halimizin sorumlusu, yıllarca Dünya’ya meydan okumuş, kendi kendimizle dalga geçmiş olmamız değil midir?

-*-*-

Şimdi, “bizim tarafa sağlık nedenleri ile geçemezsiniz” dediğimiz yabancı büyükelçiler, kendi ülkelerine, “Sakın Kuzey Kıbrıs denen coğrafyaya gitmeyin, sağlık oralarda çok kontrol dışı, bir pandemi hastaneleri bile yok!” derse…

Demezler elbette!

Eminim bizden korkarlar da!

Kükretmesinler bizi!

Yıkarız, yakarız bilsinler!

İyi tamam da; eğer gerçekten bir siyasi tavır içindeysek ve dalga geçmiyorsak, bu yabancı misyon şeflerine karşı, lütfen o tavrı değişelim.

Yok eğer “ne münasebet, tamamen sağlıkla alakalıdır” diyorsanız, o zaman, lütfen çelişkiye düşmeyelim!

Bilmem anlatabildim mi?

Çelişki derken, neyi kast ettiğimi eminim anlamışsınızdır!

Ve unutmayınız, o diplomatlarla diplomatik temasa, Rumlar değil, bizim ihtiyacımız var!

-*-*-

Hani Rum Yönetimi ile Birleşik Krallık, Kıbrıs’taki Egemen İngiliz Üsleri konusunda anlaştı ve o anlaşma yürürlüğe girdi ya!

Çok şaşırdım; Mustafa Akıncı da tepki göstermiş!

Ya da, o bile bizimle dalga geçiyor!

Öteki koro bir dereceye kadar haklı!

“Vataaaaan, bayraaaaaak, kahpe Yunaaaaaan, bir karış toprak, tek çakıl taşııııı” diyerekten maçı idare ediyorlar genelde de; Sayın Akıncı neden bozuldu?

Yeni bir şey değil ki olay!

-*-*-

İngiliz Başbakan David Cameron ile Rum lider Nikos Anastasiadis, bu eleştirilen anlaşmayı 2014’te imzaladı!

Aradan neredeyse yedi yıl geçti!

Anlaşma şimdi yürürlüğe girdi!

Üs topraklarında mülkü olan “Kıbrıs Cumhuriyeti” vatandaşları, bu mülkleriyle ilgili yatırımlarda daha rahat olacaklar!

Neymiş efendim; “bize de sormaları gerekiyormuş!”…

-*-*-

Gerçekten ciddi misiniz?

Yani, herkes bu konuda tepki göstersin de; Akıncı neden tepki gösteriyor anlamadım!

Birilerine şirin mi görünmek istiyor?

“Bakın, Akıncı da kötü değilmiş yahu, gül gibi bizim evladımız” denmesi için mi?

-*-*-

Birleşik Krallık devleti, Kıbrıs Adası üzerinde “iki ayrı devlet” olduğuna mı hükmetmeli?

Hangi uluslararası hukuk kitabında yazıyor bu?

Kardeşim, 1960’taki haklarınızdan mı dem vuruyorsunuz?

E gidip alsanıza!

Hem ayrı devletiniz var iddiasındasınız, hem de iki devletin anlaşmasına mı müdahale edeceksiniz?

Deniliyor ki; “Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle, iki toplum arasındaki dengeye, siyasi eşitliğe, dolayısıyla da Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik çabalara zarar verilmiştir”…

Gerçekten ya şakasınız; ya Dünya’yı salak sanıyorsunuz; ya da bizi kandırmaktan hiç usanmayacaksınız!

Ya dalgadasınız ya da “Dalgacı Mahmut”sunuz!

-*-*-

2014’te ortalığı neden velveleye vermediniz?

Bu anlaşma imzalandığı gün, neden tutup tüm İngiliz vatandaşlarını ülkeden kovmadınız mesela?

Mesela beni!

Mesela “İngiliz vatandaşı olan herkesi!”…

Neden şimdi, anlaşma yürürlüğe girdi diye, boş yere alakaya çay demliyorsunuz?

-*-*-

Gerçekten, Sayın Akıncı bu konuda ciddi mi?

Yeni bir siyasi gelişme var da bizim haberimiz mi yok?

Kusura bakmayın Sayın Akıncı ama, “… İngiltere ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında yapılacak ikili anlaşmalar için, Kıbrıs Türk Toplumu’ndan izin mi alınmalı?”

Lütfen!

-*-*-

Yalandır de bana Barış Burcu!

Yalandır de bana Barış Burcu!

“Akıncı böyle demedi” de!

“Akıncı da hepsi gibidir saptaması doğru değildir de bana Barış Burcu!”…

-*-*-

Neyse!

Bugün Pazar…

Bir hesap yapalım…

Pandemi süresince, ülkeden ayrılan TC vatandaşı sayısı en az 70 binmiş!

Bilemediniz 60 bin!

Gelenlerin sayısı da 15 bin civarında!

Yani üç aşağıya beş yukarıya 50 bin kişi eksildik!

Bu korkunç bir ekonomik felaket olabilir ve kesinlikle çok ciddi hesap yapılmasını gerektirir!

-*-*-

Allah’a şükür, bu rakam öyle ya da böyle, birkaç bin yanılmayla biliniyor, nüfus gibi değil!

Geçenlerde DAÜ’den Sami Fethi hocam bir paylaşım yaptı!

Ve dedi ki; “… Bir ülke verileri insanın çocukluğu gibidir… Eğer çocukluk bilinmez ise gelecek de kurulamaz… Ülke ekonomileri de aynen böyledir… Bu ülkede mangalda kül bakmayan ekonomistler olabilir ama gerçek veriler kullanılmadığı zaman hiç bir ehemmiyet taşımaz…

Bir ülkenin ekonomisini planlamak için elinizde çok önemli veriler olması gerekir. Mesela Nüfus sayısı! Nüfus sayısı bilinmeden bir ülke bütçesi öngörülemez. Mesela sağlık ve eğitim planlanamaz!..”

-*-*-

Dalga geçmekten vazgeçin sevgili yönetenler!

Açın, siz de okuyun!

İkinci dalgadan da bahsediyor Sami Fethi hocam!

Okuyun!

Çünkü “ya hepimizi dalgada sanıyorsunuz”, “ya siz dalgadasınız”, “ya bir dalga çevriliyor” da kimsenin haberi yok!

-*-*-

Oysa ne güzel anlatmış Orhan Veli:

“… İşim gücüm budur benim, / Gökyüzünü boyarım her sabah. / Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman, / Bilmezsiniz kim diker; / Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da, / O da benim vazifem; / Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde, / Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğimi bilemem…”