Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay “Fileleftheros” gazetesine Kıbrıs sorunu ve müzakereler konusunda söyleşi verdi.
Fileleftheros gazetesi, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’la gerçekleştirilen söyleşiye, “Ortak Vizyon Aranıyor – Özersay: ‘Uzlaşı Yolları İçin “Kutunun Dışına” Gayrı Resmi Görüşmeler Başladı – “Kutu’nun” Dışında Sohbet Ediyoruz” başlıkları altında, manşet ve iç sayfalardan geniş yer verdi.
“BM Genel Sekreteri’nin son Kıbrıs raporuna baktığında, çözüm sürecinin yeniden başlamasına ilişkin nasıl bir beklenti gördüğünün” sorulması üzerine Özersay, BM Genel Sekreterinin raporunun 27’nci paragrafına atıfta bulunarak, Genel Sekreterin, “ne yaratacağınıza dair görüş birliğiniz, bu adanın geleceğine ilişkin ortak vizyonunuz var mı?” sorusunu yönelttiğini, “eğer bunlar varsa ve minimum bir fikir birliği varsa, o zaman müzakereler başlayabilir” mesajını verdiğine inandığını söyledi.
“Bunun ilk unsur olduğunu ve BM’nin, bazı yeni fikirler olabileceğini, bu konuda da size yardım edeceğiz” dediğini vurgulayan Özersay, “ikinci unsurun ne olduğunun” sorulması üzerine ise, “Müzakerelerin referans noktaları konusunda uzlaşıya varmanız ve müzakerelerin sonra başlaması olduğu” yanıtını verdi.
Özersay, BM’nin Crans Montana’da olduğu gibi çıkmaza yeniden düşmemek, güvenilirliğini ve ününü kaybetmemek adına, her iki tarafın da yerine getirmesi gereken iki koşul ortaya koyduğunu belirterek, “bunlardan ilki, ortak vizyonumuz olup olmadığı ve ne tür bir çözümü müzakere edeceğimiz konusunda uzlaşmamız, müzakerelerin referans noktasının ne olduğunda uzlaşmamızdır. BM’nin yaklaşımına göre ancak o zaman resmi müzakereler, al-ver başlayabilir” şeklinde konuştu.
“BM raporunu incelediğinde, herhangi bir çerçevenin empoze edilmediğini, örneğin, iki toplumlu iki kesimli federasyonu ne empoze ettiğini ne de dışarıda bıraktığını gördüğünü” belirten Özersay, “görüşülebilecek yeni fikirlerden bahsedildiğini” vurguladı.
Rapordan gözlemlediği şeyin, “çerçeve konusunda uzlaşmanın taraflara kaldığı” yönünde olduğunu ifade eden Özersay, Genel Sekreterin raporunda “müzakereler masasına, kaldığı yerde devam etmek için geri dönün” diye bir şey söylemediğini belirtti.
Özersay, Crans Montana’da müzakereler başarısızlıkla sonuçlandığında BM’ni bir düşünme dönemi ilan ettiğini, bunun doğru bir yaklaşım olduğunu, ardından Jane Holl Lute’un adaya gelerek taraflar ve garantörü ülkelerle müzakere ettiğini ifade ederek şunları söyledi:
“Bu görüşmelerin tutanaklarını gördüğümde, BM’nin 50 yıldan sonra, anlaşmazlığın temel sebeplerini belirlemeye çalıştığını düşünmüştüm. Genel Sekreter ve diğer yetkililerle New York’ta yaptığımız görüşmelerde, BM’nin artık anlaşmazlığın gerçek sebebini düşünmeye başladığını ve bunun, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ne yapmamız gerektiğine ilişkin bir tartışmayı başlatacağını gerçekten hissetmiştim. Tüm bunlara karşın raporda buna ilişkin bir şey görmedim.”
Özersay, buradaki sorunun “hedef, soruna kalıcı bir çözüm bulmak olması gerekirken, araç olması gereken müzakerelerin amaç haline gelmesi” olduğunu vurguladı.
“Guterres çerçevesinin bir tuzak olup olmadığı” şeklindeki bir soruya karşılık Özersay, “tarafların bir belgeye, bir fikirler dizisine veya başka bir şeye değinirken bile iki farklı şeyden ve tarihten bahsettiklerini, farklı yorumlar sebebiyle ilk belgenin biri mi yoksa diğeri mi olduğunu tartıştıklarını” söyledi.
Özersay, “ne yazık ki en temel unsur olan iki toplumlu iki kesimli federasyon hakkında dahi ortak görüş olmadığını, tarafların bunu farklı algıladığını” ifade etti.
“CÜMLEMİN YARISINI ALDILAR MANŞET YAPTILAR”
Gazetenin, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in gevşek federasyon önerisini “blöf olarak nitelendirdiğinin” hatırlatılması üzerine ise Özersay, “cümlemin yarısını aldılar ve manşet yaptılar” dedi.
Özersay sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer Kıbrıs Rum tarafı bize, ‘erki paylaşmakta zorlanıyorum’ - ki burada vurgulamam gereken şey bunun resmi olarak da söylendiği ve 2004 yılındaki BM raporunda olduğudur – diyorsa, eğer Kıbrıs Rum tarafı bize, ‘erki paylaşmakta zorlanıyorum, bu yüzden kurucu devletçiklere daha fazla yetki bırakacağız, federal hükümete daha az yetki aktaracağız, buna karşılık ise Kıbrıslı Türklerin karar alma mekanizmalarına etkin katılmaları gerekli olmayacak diyorsa, bu bir tuzaktır. Çünkü siyasi eşitlik, rakamsal eşitlik değil, federal hükümetin tek bir yetkisi olsa dahi, temsiliyete ve karar alma mekanizmasına etkin katılım demektir. 
Gevşek federasyon önerdiği için Nikos Anastasiadis’i eleştirmiyorum. Dostumdur, kendisine sempati duyuyorum ve kendisiyle sorunum yok. Ancak, etkin katılım talebinden kurtulmak için federal hükümete daha az yetki vereceğim mantığı yürümüyor. İkisinin alakası yoktur. Federal hükümetin ne kadar yetkisinin olduğunun bir önemi yok. Bir karar alınacağında ne kadar rahat ve güvende hissedeceğimin önemi vardır”.
“KIBRISLI RUMLAR YETKİYİ PAYLAŞMAK İSTEMİYOR”
Özersay söyleşisinin devamında, “federasyonun yetkilerin ve refahın paylaşımı olduğunu” belirterek, “Kıbrıslı Rumları suçlamak istemediğini ancak 1964’ten sonra Kıbrıs Cumhuriyetini tek başlarına yönetmeye alıştıklarını ve günü sonunda da yetkiyi paylaşma yönünde daha az istekli olduklarını” dile getirdi.

Özersay, “birisi yetkiyi ve refahı paylaşmak istemezse, federal bir devletin nasıl kurulacağı ve nasıl yaşayabilir olacağı sorularının kendisini düşündürdüğünü” vurguladı.
Bunca yıldan sonra bu soruya yanıt bulunamamasının trajik olduğunu belirten Özersay, “Başımızı bir kutuya hapsettik ve bu kutudan çıkanın suçlu olduğunda ısrar ediyoruz. Farklı bir şey söyleyen çözüme karşı (gibi). Sorun da burada. Görüşmelerimize bir anlam kazandırmayı başaramadık” şeklinde konuştu.
Özersay, mevcut şekilde devam edilemeyeceğini ve bunun aşmanın iki yolunun olduğunu belirttiği söyleşisinde, bunlardan ilkinin, “hali hazırda başlayan gayrı resmi görüşmeler” olduğunu vurguladı.
İkinci yolun ise, “BM nezdinde başlaması söz konusu olan, müzakereler değil görüşmeler olduğunu” belirterek, cümlesine “Kıbrıs’ın geleceği için tarafların ortak vizyonu olup olmadığına ilişkin görüşmeler” şeklinde açıklama getirdi.
Özersay “Bu iki platform, görüşme için gerekli fırsatları yaratıyor. Bugünkü çerçevenin, yani iki toplumlu iki kesimli federasyonun en uygunu olduğuna karar verebiliriz. Bu gerçekleşse bile birbirimize açık olmalıyız. Hayatımın üçte birini müzakerelerde geçirdim ve bu tür bir ortaklıkta zorlandığımızı söyleyebilirim. Sadece müzakerelere veya al-vere ilişkin değil. Daha fazlası. Anlayış eksikliği. Tepki çekmek için söylemiyorum. Dürüst olmaya çalışıyorum” şeklinde konuştu.
Taraflardan hiçbirinin yeni bir şeyi tek başına görüşebilecek konumda olmadığını ve bunun, taraflar masada bir araya geldiğinde karara bağlanacak bir şey olduğunu dile getiren Özersay şunları söyledi: 
“Ancak bazı şeyleri denememiz gerekir. Bu Sn Akıncı için de geçerli. Bildiğiniz gibi, Guterres Çerçevesinin stratejik anlaşma olmasını önerdi. Aldığı yanıt aynı belgeden bahsetmediğimizdi. Ancak Akıncı da aynı şeyden mi bahsettiklerini tespit etmek isteyecekti. Sürecin başarısız olmasının ardından New York’a gitti ve BM’yle çeşitli fikirleri görüştü ve BM’yle aynı vizyona sahip olduğunu anladı. Ancak bu Kıbrıs Rum tarafı için geçerli değilse, o zaman sorunumuz vardır.” 
Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis ile Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun görüşmeleri ve kendisinin yaptığı görüşmelerin bir sonuca ulaşıp ulaşmadığının sorulması üzerine ise Özersay, “bir sonuç doğurmaları imkanının bulunduğu, gerek gayrı resmi görüşmeler gerekse iki lider arasındaki görüşmelerde bu imkanın olduğu” yanıtını verdi.
Anastasiadis-Çavuşoğlu görüşmesinde nelerin ele alındığı şeklindeki bir soruya, kendisinin bu soruya yanıt vermesinin doğru olmadığı şeklinde cevap veren Özersay, gazetenin soruyu “Kutunun dışındaki konuları mı görüşüyorlar?” şeklinde yinelemesi üzerine şunları söyledi:
“Kutunun dışında. Sadece ikisinin ne görüştüğüyle sınırlı değildir. Sn. Akıncı’yla görüştüklerini, benim Çavuşoğlu’yla ve Averof Feofitu’yla görüştüklerimi de içerir. Yapılandırılmış buluşmalardaki görüşmelerdir demiyorum. Birisi belirli bir çözüm çerçevesini tercih etmiyor olsa bile, bu çerçevenin ne içerdiğini duymak isteyebilir. Çözüm şeklinin tabelalarının bir önemi yoktur. Önemli olan her toplumun beklentileri ve esastır. İade edilecek taşınmazların, toprak düzenlemelerinin toplam oranı, güvenlik sisteminin geleceği, AB normlarının adada ne oranda uygulanacağı. Esas budur. Eğer birisi bu esası bir çerçeveye, iki toplumlu iki kesimli federasyona koyarsa, ne elde edeceği az çok bellidir. Örneğin taşınmaz mallar, aşağı yukarı yüzde 20-30 oranında iade edilecek. Ancak eğer birisi bu esası alır ve başka bir çerçevenin içine yerleştirirse, farklı bir görüntü elde eder”.
Özersay, iki devletli çözüm modeli konusunda kendisine yöneltilen soruya karşılık ise, “çözümün, nasıl adlandırıldığından bağımsız, üzerinde uzlaşılan şey olacağını, olayları kategorize etme durumunda bir tuzağın, Kıbrıs tuzağının içine düşüleceğini” söyledi.
Konunun modelin ne olacağı değil, bu konuyu samimiyetle görüşebilmek olduğunu vurgulayan Özersay, “belki de şimdi en uygun zaman olduğunu, gayrı resmi görüşmelerle, doğru bir eylem gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini, ortak vizyona sahip olum olmadıklarını ve çok önemli bir sonuca ulaşıp ulaşamayacaklarını anlayabileceklerini” ifade etti.
Tarafların, federasyon olarak adlandırdıkları ancak özünde konfederasyon olan birçok ülke ve müzakereler gördüğünü vurgulayan Özersay, İsviçre’de bunun görüldüğünü, Belçika’nın da federasyon olarak adlandırılmasına karşın, belki de iki devlet olduğunu örnek gösterdi.
Özersay, Kıbrıs’ta bir tür ortaklık kurulması ve bunun yürüyecek, kalıcı bir ortak olması gerektiğini belirttiği söyleşisinde, bir anayasanın nasıl adlandırıldığının önemli olmadığını vurguladı.
Gazete, Özersay’ın söyleşisinin, enerji, Türkiye’nin tepkileri ve kendisinin Kıbrıs sorunundaki rolüne ilişkin kısmının yarın yayınlanacağını da not düştü.