Dünkü yazının devamıdır…

Ya da orada anlatamadığım bazı anıları, burada anlatmaya çalışacağım yazıdır…

Evet, benim iki adet pasaportum var…

Ve siz “KKTC” kısa adı ile kurduğunuz devlette gerçek bir “devlet”i ne yazık ki vatandaşınıza veremediniz!

Verebilseydiniz, kimse gidip başka pasaport almazdı…

Verebilseydiniz, kimse gidip başka pasaportla çocuklarını kutmazdı…

Verebilseydiniz, hepiniz, Derinya’da, Güney Lefkoşa’da, Limasol’da, Baf’ta, pasaport kuyruğunda görülmezdiniz hatta görüntülenmezdiniz…

-*-*-

Ne mi yapmanız lazım?

Evet, Kıbrıs sorununu çözmeniz lazım!

Peki nasıl çözeceksiniz?

Efendim, “rezil olmadan” çözmenin yolu ve yordamı bellidir!

Mevcut şekliyle çözülmeyeceği gayet “görünür”dür!

-*-*-

Bugün Pazar…

Bu konulara girmeyelim…

Londra’da, “Mr. Mekhmet” diye bana bakarak çağıran Kıbrıslı görevli olayına geçelim…

Dünkü yazıyı mı?

Eğer okumadıysanız, aha buraya link atayım, önce onu okuyun, sonra bu yazıya geçin.

https://www.gundemkibris.com/kibris/pasaportlarim-h314423.html

https://www.giynikgazetesi.com/pasaportlarim/

-*-*-

Evet, pasaportumuzu gelmiş, Londra’daki Kıbrıs Yüksek Komiserliği’nin bodrumunda on kadar insanla beklemekteyiz…

Çoğu Kıbrıslı Türk!

Benzer maksatla oradalar.

Ya başvurur yapacaklar, ya da belgelerini alacaklar…

Neyse, kadın “Mr. Mekhmet” diyor, ben hemen, “buradaki 10 kişiden biri ya işitme engelli ya da gerçekten geri zekalı; adını bilmiyor veya duymuyor yani” diye düşünüyorum!

Çünkü hayatımda kimse bana aksanlı olarak “Mr. Mekhmet” ya da “Mr. Mehmet” diye çağırmamış ki!

-*-*-

Derken jeton “Serkhat Siki Mekhmet” şeklindeki ağır anonstan sonra düşüyor!

İşi kıvırmam lazım çünkü kadın en az beş kez çağırmış; kulaklarımı gösteriyorum ve “accident, accident” diyorum…

Yani kaza geçirdim ve işitmiyorum demeye getiriyorum…

-*-*-

Siz hiç pasaportla uyudunuz mu?

Hani eskiden bayramlıklarıyla uyuyan çocuklar gibi!

“Yeni top potinlerimle de uyumuştum” bir kez!

Aklıma o da geliyor!

Gaziveren’li Salih Tarcan (Stegga) hocam eski ayakkabılarını hediye etmişti…

Yenicami’de top oynadığı yıllardı…

Bana en az iki numara büyüktü o ayakkabılar ama 12 yaşlarımda falandım, ilkokulun sonu ya da orta birinci sınıf…

O ayakkabılarla da uyuduğumu hatırlarım…

Çıkarmamıştım ayağımdan…

Ne yani hep Sebo mu giyecektik!

-*-*-

Sebo, bez ve lastik karışımı, siyah renkli top potiniydi…

Futbol ayakkabısı demek istiyorum!

Sebo ile bir yere kadar…

Toprak sahada, harmanlıkta tamam da, mesela Rumların 1974’te giderken bize bıraktığı Omorfo’nun çim sahasında o lastik – bez karışımı potinlerle oynanır mıydı?

-*-*-

KKTC Pasaportu ile İngiltere’ye giriş yapmıştım…

Sene 1994…

Ama bir belgeye altı aylık vize vurmuşlardı!

Sonra bir altı ay daha uzatmıştık!

Aynı belge üzerine bir mühür, birkaç pul daha!

Sonra bir yıl, iki yıl derken “çalışma ve oturma izni”…

Sonra Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu!

-*-*-

1997’de, Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu olayları yine bugünkü gibi konu olmuştu…

Londra’dan Larnaka’ya gelmiştim…

O dönemde KIBRIS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ali Akpınar’dı…

Yazı İşleri Müdürü de Başaran Düzgün…

-*-*-

Gazete, bir belge yayınlamış, bazı siyasilerin “Rum” pasaportu olduğunu yazmıştı… Yani Kıbrıs Cumhuriyeti…

Hem bunu soruşturacaktım hem de eski Türk köylerini gezip, yazı dizisi hazırlayacaktım…

Bu arada belirteyim, Başaran Düzgün ve foto muhabiri İbrahim Özdamlı, Güney’e geçip, aynı işi yapmak istemişti. İzin talep etmişler ve o izin verilmemişti!

Neden verilmediği konusunda merhum Akpınar’a, dönemin bir bakanının, “… Biz o taraftaki köyleri halkımızın artık unutmasını istiyoruz, siz hatırlatacak mısınız?” diye tepki verdiğini, bizzat Akpınar anlatmıştı…

-*-*-

Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportumu yıllarca hiç yanımdan ayırmadım…

Ardından İngiliz Pasaportum da oldu…

İngiliz Pasaportumu artık Lefkoşa’da oturduğum yerden yeniletebiliyorum…

Ama Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportumu yenilemek sıkıntı yarattı.

Onu da anlatayım!

-*-*-

Galiba bir taşınma falan olmuş, 2003’ten önce Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu alanların bilgileri kaybolmuş!

Yenilemek için Covid öncesi başvurduğumda; “sıfırdan başvuru” istediler.

Çünkü eski pasaport elimdeydi ama onlarda “kökü” yoktu diyelim…

-*-*-

Yeniden başvurdum…

Güney Lefkoşa’da mahkemede, çok eski bir Kuran üzerine el basıp yemin ettim.

“Vallahi” dedim.

Anamın, babamın hatta ablamın kimlik, pasaport, fotokopilerini falan hep götürdüm…

İlkini alacağımda, “İncirli” soyadımı reddetmişlerdi…

Çünkü öyle bir “belgeyi” kabul etmiyorlardı.

Bir de, “işgal yönetimi size bu soyadlarını verdi” falan diye “propganda” da basmışlardı!

-*-*-

Doğrusu, yenilerken de herhalde yine “Serhat Sıtkı Mehmet” olacak dedim çünkü doğum belgesi öyleydi.

Ama hayır, hem Kıbrıs Cumhuriyeti Kimlik Belgesi hem de Pasaportu, KKTC’de kayıtlı olan ismime göre verildi…

İtiraz etmedim…

Ama işlemler uzadıkça uzamış; bir ara KKTC usulü hızlandırma girişiminde bulunmuştum.

Yok canım, rüşvet teklif etmek falan değil…

Ama mesleki avantajla, en azından Dışişleri Bakanı falan beni tanır noktasından girmek istemiştim; görevli Rum memurun “… Burası Kuzey değil” aşağılamasına maruz kalmıştım ki “sizin da yaptıklarınızı biliyoruz mavre” diyecektim, “yemedi”; diyemedim!

-*-*-

İçimde kalmıştı, şimdi yazıyorum…

Olan be çatır çatır pasaport sattığınızı Dünya alem yazıyor artık!

-*-*-

Kavgaya, gürültüye, siyasete, “bende yoktur”a; “iade edeceğim” yalanına hiç gerek yok…

Meşhur fıkrada var ya hani Temel ansızın ışıkları yakar ve “Organize olalım” diye bağırır!

Aynen o fıkradaki gibi; hiçbir şekilde tecavüze uğramaksızın; “çözüme konsantre olalım!” diyorum!

Lütfen!

İyi pazarlar…

En başta kendi annem olmak üzere, tüm annelerin gününü de kutlarım…