Çok üzgünüm ama bugün bir miktar “felaket tellallığı” yapmak istiyorum!

Gerçekten üzgünüm ancak çok daha kötü günlere hazır olabilmemiz adına, bazı “olasılıkları” çok iyi bilmemiz gerekiyor…

-*-*-

Turizm öncül sektörümüz…

Turizm Bakanı, “… iç turizm” diyor…

İç turizm mümkün mü?

Kim, nasıl, kaça?

Üzgünüm ama bence “hayal!”…

-*-*-

Farz edin ki, KKTC salgınla mücadelede ciddi ve kalıcı bir başarı elde etti!

Mayıs ayı başından itibaren de yavaş yavaş ya da kademeli olarak normalleşmeye başladığımızı düşünün!

Dört kişilik bir aile, Alagadi Plajı’na ayda bir kez bedava gidebilecek benzin parasını, dört sandviç ve dört de kolayı ancak karşılayabilecek!

Bu mudur “yerel turizm” beklentisi?

-*-*-

Geçtik turizmi!

Lefkoşa, Girne, Mağusa’da kiralık mağazalar ne yapacak?

Kim, ayda ortalama 2 bin Sterlinlik kirayı ödeyebilecek ki?

2 bin Sterlin, dün bu satırları yazarken 18 bin TL’ydi!

-*-*-

Arz – talep mi?

Talep düşünce, kiralar da mı düşecek?

Dereboyu’nda 5 bin Sterlin olan dükkan kirası, bine düşse dahi, kim, nasıl ödeyecek?

-*-*-

Elektrik borçlarını kimse ödeyemeyecek!

Cep telefonları da ciddi oranda ödenemeyecek?

Ve kesilecek!

Su, belediye, seyrüsefer, sigorta ödemeleri ne olacak?

Kim, nasıl ödeyecek?

Neden ödesin ayrıca?

-*-*-

Çekler havada dönüyor!

Karşılıksız!

İş insanları, elden ele çek döndürüyor; sonuçta çek finans kurumlarının eline geçiyor; faizini kim ödeyecek?

Faiz uygulanmayacak denmişti?

Yoksa bankalar takmadı mı?

-*-*-

Bankalar?

Bu konuda spekülasyon yapamayız ama mesela Kalkınma Bankası’nın dedikodusunu yapalım; “kimse aldığı krediyi geri ödeyemeyecek, ödeyebilen de ödemeyecek!”…

Efendim “ipotek mi?”

Elbette çok sağlam ipotek vardır da, kim o ipoteği, en erken beş yıl içinde paraya çevirebilecek?

Yoksa, bu işin de mi fırsatçıları ortaya çıkacak?

-*-*-

Mahkemeye mi vereceksiniz?

Mevcut yargı yapısını ve şikayetleri düşündüğümüz zaman, “İlk alacak – verecek davasının, 2025’te başlama olasılığı dahi yoktur!” dersem, katılmaz mısınız?

-*-*-

Kişisel kredilere bakalım…

Bankalardan, finanssan kurumlarından kredi alan kişilerin çok önemli bir oranı; taksit ödemelerinde sıkıntı yaşayacak.

-*-*-

Neyse!

Eğitim?

Üniversitelerden başlayalım…

Gelin 100 bin öğrenci rakamına göre konuşalım…

100 bin öğrenci rakamına yeniden ulaşabilecek miyiz?

Bunların “para ödemesi” ne kadar mümkün olacak?

-*-*-

Çok merak ediyorum; hangi aile, geçtiğimiz ay İngiltere’den getirilen çocuğunu, Eylül ayında geri okuluna gönderir?

Bu da mı kriz?

Hem maddi, hem manevi; korkunç bir sosyolojik ve kesinlikle psikolojik kriz!

-*-*-

Orta dereceli okullara bakalım; özel okulları ele alalım…

Kim, çocuğunun özel okul parasını yılda 5 bin, 6 bin STG ya da Euro olarak ödeyebilecek?

Hatta daha yüksek?

-*-*-

Devlet memurları mı?

Koronavirüs krizi öncesi maaşlarını alacakları söyleniyor…

(Çok büyük konuşmuş gibi olacağım, biliyorum, haddimi de bilgimi de aştım, özür dilerim ama) iddia ediyorum ki; kimsenin maaşı, eskisi gibi olamayacak!

-*-*-

Doğal gaz mı?

Doğu Akdeniz’de Türkiye veya başka bir ülke doğal gaz için şu anda “masraf” yapar mı sizce?

Petrol fiyatlarının normale dönmesi için yine 2025’ler sonrasından söz ediliyor…

Bir tonu 10 bin TL’ye satılan portakalın toplanması için, ton başına 25 bin TL masraf etmek gibidir şu andaki durum!

Hiç bir ülke doğal gaz çıkarmaz.

-*-*-

Peki, Türkiye bize, eskisi gibi yaşayabilmek için kredi veya bağış “veremez” mi?

Bu konuyu siyasi kavgaya çekmenin bir anlamı yok.

Türkiye’nin bize verecek parası da olmayacak…

Sadece Türkiye turizminde, 2020 yaz sezonu için aylar önce yapılan bir milyon rezervasyon iptal edilmiş durumdadır.

Bu rezervasyonların parası ödenmiştir; ödeyenler, iade talebindedir; onlarca, yüzlerce seyahat acentesi ne yapacağını şaşırmış durumdadır!

-*-*-

Kaldı ki, Allah Türkiye’den elbette razı olsun ama son bir buçuk yıl içerisinde 720 milyon TL civarında bir katkı gelmiştir; bunun 650 milyon TL civarı savunma giderlerine aktarılmıştır…

-*-*-

Yatırımlar durmuştur.

İnşaatların yeniden başlaması, emlak sektörünün canlanması mümkün değildir.

-*-*-

Hepsinden kötüsü; dün öğrendim; Geçitköy Barajı’nda en fazla bir buçuk aylık su kalmıştır.

-*-*-

Kısacası diyeceğim şudur; daha önce de yazdım; tekrar edeceğim; Mayıs ayı başından itibaren “sadece ayakta kalmayı başarmak zorundayız!”…

Çünkü, koronavirüs geldi, kapıyı çaldı ama gitmedi!

“Maalesef!”

Vurup öldürmemiş olabilir ama öyle bir tokat attı ki; 1958’den beri yaptığımız “SİYASİ” hataları umarım hatırlatmıştır!

Değilse; bildiğiniz, övdüğünüz, şükranlar çektiğiniz yolda yürüyebilirseniz, buyurun yürüyün!

“Maalesef!”…