Yeni Bakış'tan Deniz Abidin'in haberine göre, Yakın Doğu Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şevki Kıralp, ülkelerin enerji politikalarında, coğrafya, siyasal ilişkiler, karşılıklı kazanç koşulları, karşılıklı bağımlılık koşulları ve ekonomik şartların bazı temel faktör belirleyici olduğunu söyledi. 

Kıralp, ülkelerin bazen siyasal ilişkilerinden ötürü enerji politikalarını değiştirebildiklerini ifade ederek, örneğin, Türkiye’nin 2016 yılında en çok petrol satın aldığı ülkenin Irak olduğunu söyledi. Kıralp, Ankara-Bağdat ilişkilerinde yaşanan sorunlardan ötürü 2017 yılında Türkiye’nin politika değiştirdiğini belirterek, en çok petrol ihracatını İran’dan yaptığını söyledi. Kıralp, Türkiye’nin Irak’tan petrol alımının 2017’de de devam ettiğini, ancak siyasal ilişkilerdeki olumsuzluklardan ötürü %20 oranında azaldığını ifade ederek, Türkiye’nin enerji politikasında Rusya ile ortaklığının oldukça önemli bir yeri olduğuna vurgu yaptı. 

“Türkiye’yi güçlendirmeye aday olan bir proje”

Türkiye’nin en çok doğalgaz satın aldığı ülkenin Rusya olduğunu dile getiren Kıralp, şöyle devam etti, “Geçtiğimiz yılları hatırlarsak, Suriye iç-savaşının en keskin döneminde, Ankara-Moskova ilişkilerinin en gerilimli evresinde dahi bu durum değişmemiştir. İki ülke coğrafi olarak birbirleriyle enerji ortaklığı yapmaya elverişlidir, bundan karşılıklı kazançları vardır ve iki ülkenin ilişkilerinde Suriye iç-savaşının belirli bir evresinde yaşanan gerilim aşılmış, yerini Suriye politikasında Türk-Rus ittifakına bırakmıştır. Akkuyu nükleer santral projesini bu bağlamda geniş bir çerçeveye sahip olan Türk-Rus enerji ortaklığı içerisinde okuyabiliriz. Akkuyu nükleer santrali Türkiye ile Rusya arasındaki coğrafi şartların ve siyasal ilişkilerin elvermesiyle hızlanan ve Türkiye’yi enerji üretiminde ciddi biçimde güçlendirmeye aday olan bir projedir.”

“Ciddi bir zedelenme getireceğini öngörmüyorum”

Dr. Şevki Kıralp, Rusya’dan Türkiye’ye Karadeniz vasıtasıyla doğal gaz nakliyatı sağlayacak olan Türk Akımı projesinin ilerlemekte olduğuna dikkat çekerek, Türk-Rus enerji iş birliğinin gelişme eğiliminde olduğunu söyledi. Kıralp, “ABD ve AB açısından şok etkisi yaratacağını ya da Türkiye’nin Batı ile ilişkilerine ciddi bir zedelenme getireceğini öngörmüyorum” diyerek, Rusya’nın çok sayıda AB ülkesine ciddi miktarda doğalgaz ve ham-petrol tedarik ettiğini, Türkiye’nin coğrafya bakımından oldukça yakın olduğu Rusya’nın enerji alanındaki gücünden yararlanmasının doğal olduğunu kaydetti.

“Türkiye’nin tek nükleer santral projesi Akkuyu değil”

Türkiye’nin bugün yürüttüğü tek nükleer santral projesinin Akkuyu olmadığını belirten Kıralp, Sinop’ta da Fransız-Japon ortaklığıyla bir nükleer santral kurma projesi yürütülmekte olduğuna dikkat çekti. Kıralp, tartışmalara konu olanın daha ziyade Akkuyu santrali olduğunu belirterek, Akkuyu nükleer santralinin ne ölçüde tehlike arz ettiğinin uzman görüşü gerektiren bir husus olduğunu, bu konunun uzmanı olmadığı için konunun uzmanlarını referans almak zorunda olduğunu belirtti. 

“Türkiye’nin şikayetleri dikkate alacağını düşünmüyorum”

Şevki Kıralp, bu konuda farklı görüşler mevcut olduğunu belirterek, şunları söyledi, “Örneğin, ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi’ne göre, santralin inşa edileceği bölge “beşinci derece” deprem riski taşıyor, yani güvenli bir alandır. Ayrıca santralin 400 tonluk cisimlerin çarpmasına ve 9 şiddetinde depreme dayanıklı bir yapıyla inşa edileceği ifade ediliyor. Öte yandan, Türkiye Jeoloji Mühendisleri Odası Akkuyu’da nükleer santral inşa edilmesinin çok ciddi tehlikeler taşıdığını belirtiyor, Akdeniz havzasında yaşanabilecek şiddetli bir depremin Akkuyu nükleer santraline vereceği zararın felaket niteliğinde sonuçlar doğuracağını dile getiriyor. Başta Güney Kıbrıs olmak üzere pek çok uluslararası aktör bu projeye karşı çıkmaktadır. Geçtiğimiz yıl Avrupa Parlamentosu Akkuyu’nun deprem riski taşıyan bir bölge olduğu gerekçesiyle Türkiye’ye bu projeyi durdurma çağrısı yapmıştı. Türkiye’nin Güney Kıbrıs ya da AB’den gelecek bu türden şikâyetleri dikkate alacağını düşünmüyorum. Çünkü Türkiye son yıllarda Avrupa’nın bazı yaklaşımlarını iç siyasete müdahale olarak algılıyor ve bundan rahatsız oluyor.”

“Verebileceği zararın ölçeği büyüktür”

Şevki, nükleer enerjinin güvenliği konusunda uygulanan bazı önlemlerin nükleer atık yönetimiyle ilgili bilinen bazı tedbirler olduğunu belirterek, “Unutulmamalıdır ki dünyanın neresinde olursa olsun, herhangi bir nükleer kazanın insanlara, hayvanlara ve doğaya verebileceği zararın ölçeği büyüktür” dedi. 

Şevki, 1979’da ABD’nin Three Mile adasında meydana gelen nükleer kazanın yol açtığı çevre kirliliğini temizlemenin tam 14 yıl sürdüğünü ifade ederek, bazı araştırmaların bu kazanın bölgedeki kanser vakalarında artışa sebep olduğunu da ortaya koyduğunu söyledi. 

Kıralp, “Hangi ülkenin nerede nükleer santral kuracağından ziyade, dünya genelindeki nükleer enerji kullanımıyla ilgili olarak ele alınmalıdır”  diye konuştu. 

Yeşil Barış Hareketi Genel Sekreteri Sahir: "Büyük risk"

Yeşil Barış Hareketi Genel Sekreteri Doğan Sahir de, genel hatlarıyla nükleer tesislerin risklerinin dünyada kabul gördüğünü ifade ederek, Japonya, Amerika ve Rusya gibi birçok ülkede kazaların meydana geldiğini belirtti. Bu kazaların insanları düşündürdüğünü belirten Sahir, Almanya’nın ve Amerika’nın bu santralleri programından çıkardığını kaydetti. Sahir, Amerika’nın sanayi devi bir ülke olduğunu belirterek, ilk büyük ve ciddi kazanın Amerika’da olduğunu söyledi. Sahir, o zamandan sonra Amerika’nın tesis kurmama kararı aldığını belirterek, şimdi ise Türkiye’nin bir fay hattı üzerinde tesis kurulması yönünde adım attığını kaydetti. Sahir, nükleer santrallerde bilinmezliklerin olmasının daha büyük bir risk olduğunu belirterek, atıkların bertaraf edilmesine yönelik bir teknolojinin geliştirilmediğini kaydetti. Doğan Sahir, santral çalıştırıldıktan sonra atıkların bir yerde birleştirileceğini söyleyerek, dünyada kaynakların daraldığı bir zamanda böylesi bir sıkıntının çok ciddi bir olay olduğunu belirtti.

“Akdeniz’in ısısı 2 derece artacak”

Sahir, nükleer santrallerin çok ucuza maliyeti olduğuna yönelik yanıltıcı bilgi verildiğinin de altını çizerek, ancak bu alanların örtülüp binlerce yıl kullanılamayacağının maliyetini kimsenin hesaplamadığını dile getirdi. Sahir, söz konusu santralin Kıbrıs’ı da ilgilendirdiğini belirterek, yerleşim yeri olarak en yakın yerde olduğumuzu söyledi. Sahir, Akdeniz’in ısısını o bölgede 2 derece artıracak olmasının ekosistemi ciddi boyutlarda tahrip edeceğini belirterek, yeni oluşumlara neden olacağını kaydetti. 

“Kirlilik çeşmelerimizden bardaklarımıza kadar girecek”

Sahir, nükleer santrallerde meydana gelen kirliliğin denize karışacak olmasının ciddi tehlike anlamına geldiğini ifade ederek, bölgeden KKTC’ye su gelen barajı anımsattı. Sahir, bu barajın çok küçük sızıntılardan etkilenecek önemli bir noktada olduğunu kaydetti. Küçük sızıntılardan etkilenmesi halinde söz konusu kirliliğin evimizdeki çeşmemize kadar gireceğini ifade eden Sahir, “Çeşmelerimizden bardaklarımıza, vücudumuza kadar girecek ve kimse bunu anlamayacak” diye konuştu. Sahir, su hattının kokusu ve rengi olmadığını, kirliliğin bu nedenle hiçbir belirtisi olmamasından dolayı kimsenin bu tehlikeyi fark edemeyeceğini kaydetti. 

“Rusya Pazar karşılığında üs istedi”

Doğan Sahir, Rusya ile Türkiye arasında yapılan bu anlaşmanın çevresel tehlikesi yanında siyasi açıdan değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Avrupa haricinde başka pazarlar arayışı içinde olduğunu kaydetti. Sahir, Türkiye’nin son dönemde Arap ülkeleriyle de sıkıntılarının olduğunu ifade ederek, son dönemde Rusya ile ilişki içinde olduğunu söyledi. Sahir, şöyle devam etti, “Rusya Türkiye’ye 200 milyon dolarlık bir pazar verdi. Yapılan ile pazarlık karşılığında belki söylenmemiştir ama Akdeniz’de teması olan bir üs istenmiş olabilir. Bunun adı üs değildir ama bu Rusya’nın denetiminde bir tesis olacak. Limanı ile birlikte Rusya’nın konuşlandırılacağı bir yer olacak. Bu demek oluyor ki bu tesis bir nevi üs olacak.”