Biyologlar Derneği Başkanı Hasan Sarpten, dereler ve sulak alanların binlerce yıldır ülkeye hayat veren en önemli doğal alanlar olduğunu, yer altı sularını beslediğini, tarlaları suladığını, ekmek, geçim, iş ve aş olduğunu kaydederek, “suçlu doğa mı, yoksa doğayı hiçe sayanlar mı?” diye sordu.

Sarpten, yöneticilerin, dereleri hep “gelişmeye engel oluşumlar” olarak niteleyerek, sadece sel baskınları yaşandığında önemini hatırladıklarını savundu.

BİO-DER Yönetim Kurulu adına yazılı bir açıklama yapan Sarpten, bu sebeplerden dolayı yağan her yağmurun felâkete dönüştüğünü, yaşananların adının da “doğal afet” olarak adlandırılabildiğini kaydetti.

Gelmiş geçmiş tüm yöneticilerin suçu doğaya atarak kendi yapmadıklarını ya da yanlış yaptıklarını, örtbas etmeye çalıştıklarını ileri süren Sarpten, bu lâf kalabalığı arasında suçsuz olan tek şeyin doğa olduğunu, esas suçlunun ülkede vatandaşı artık her yağmur yağdığında tedirgin kılan ve 100 kilogramın üzerindeki her sağnak yağışın sele dönüşmesine neden olan gelmiş geçmiş tüm yöneticiler olduğunu savundu.

6 Aralık gecesi Ciklos’da yaşanan, sonrasında Karpaz’da veya Lefke’de su baskınlarına yol açan ve şimdi de Taşkent-Haspolat-Değirmenik bölgesinde meydana gelen olayların ve gelecekte de yaşanacak nice benzerlerinin bu gerçeği ortaya koyduğunu belirten Sarpten, son olayda bir kez daha yaşananların “doğanın felâketiyle” değil, “insanın doğayı hiçe saymasıyla” yaşandığını dile getirdi.



“SULAK ALANDAN KARAYOLU GEÇİRİLDİ”

Sarpten, Haspolat kavşağının hemen üzerinde kalan Haspolat Göletinin içerisinden geçen kara yolunun da bu duruma verilebilecek en önemli örnek olduğunu söyledi.

Bölgenin uydudan çekilmiş bir fotoğrafını da yayımlayan Sarpten şöyle devam etti:

“Avrupa Birliği desteğiyle hazırlanan ‘Sulak Alanların Korunması ve Yönetimi Tüzüğü’ sayfa 32’de yer aldığı ve ekteki resimde görüldüğü üzere mavi olarak belirtilen alan sulak alan kapsamındadır ancak içerisinden kırmızı olarak belirtilen karayolu geçirilmiştir. Üstelik, bu yol yapılırken yasal olarak hazırlanması gereken ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporu hazırlanmamış, çevre unsuru önemsenmemiş ve hiçbir bilimsel veri dikkate alınmamıştır.

Resimde sarı olarak görülen noktada gelişigüzel bir köprü yapılarak sorun yaşanmayacağı varsayılmıştır. Oysa, Taşkent ve Güngör bölgesinden gelen pınarlar ve Haspolat – Taşkent yolu ile Haspolat – Güngör yolu arası bu alana doğal bir drenaj sağlamaktadır.

Tüm bunlar, suçun kimde olduğunu ve ne yapılması gerektiğini net olarak ortaya koymaktadır. Bunu kavramaz ve bir an önce gerekenleri yapmazsak öyle görünüyor ki, son 40 yılda yapılan herşeyi tekrar yaptırana kadar suçu her fırsatta üzerine yüklediğimiz doğa intikamını almaya devam edecektir.

Umuyoruz ki, bir an önce gerçek anlaşılır ve doğaya yapılan müdahaleleri önlemek için gereken adımlar süratle alınır.”