10 Mart günüydü...
Ablamın, dayımın doğum günü...
İkisi de kutlayamadı...
Ortalık bir anda karıştı.

-*-*-

Peki bizim pasaport ne olacaktı?
İngiliz Pasaportu’nu yenilenmesi için İngiltere’ye göndermiştim!
Daha önce de yazdım!
İnternete bir kod numarası giriyorsunuz, DHL ile size gönderilen pasaportun nerede olduğunu bulabiliyorsunuz.
“18 Mart’a kadar bizim pasaport İstanbul’a kadar geldi” diye görüyoruz!
Ama 18 Mart sonrası “belirsiz!”...

-*-*-

İngiltere’yi aradık!
Ercan’a sorduk!
İstanbul’dan bir dost, sevgili İsmail aradı, “abi yazını okudum, ben bir baktırayım” dedi; “galiba İngiltere’ye geri göndermişler” dedi!
Ortalık çok karışıktı!
Koronavirüs İngiltere’yi, Avrupa’yı kasıp kavuruyordu!
Ne DHL cevap verdi, ne İngiliz Pasaport Ofisi!

-*-*-

Derken, iki gün önceki Pazartesi bir telefon aldım!
Meğer bizim pasaport, 18 Mart’ta tüm uçuşlar durduğu saatlerde, “galiba son Pegasus uçağı ile” İstanbul’dan KKTC’ye gelmiş; Lefkoşa’nın Kuzey’inde, Sanayi Bölgesi’ndeki DHL ofisindeymiş!
Ama Ortalık karışık ya!
“Açılalım gayrı” kararı çıkınca, yaklaşık 50 gün sonra aradılar, “paketiniz var” dediler.
Dün gittim!
Kırmızı çizgiden öne geçmeden paketimi aldım!
Ve “aman inşallah kaybolmadı” diye nice stresler çektiğim pasaportuma kavuştum!
Bir yere uçamıyoruz ama düşünün, hayattaki en ciddi “sosyal güvenliğim” o pasaport!
Üzgünüm ama öyle!

-*-*-

Ama nasıl olur?
Bak İngiltere darmadağın oldu!
Bizim vatandaşlar buraya gelmek istiyor!

-*-*-

Tamam, gelmek isteyebilirler!
Ama hem KKTC hem de British Pasaportu olan birine, olmaz ama farz edin ki oldu ve “Tamam, buyurun Kuzey Kıbrıs’a gelin ama İngiliz vatandaşlığından vazgeçeceksiniz, hepinize KKTC ve TC Pasaportu vereceğiz” deyin; bir kişi gelmez!
Koronadan ölmeyi tercih ederler!
Bilmem anlatabildim mi?
Bilmem “pasaportumun stres sebebini” çözebildiniz mi?

-*-*-

Neden mi?
Nedeni gayet açık!
KKTC’nin veya Kuzey Kıbrıs’ın gerçek bir devlet olmasını istemediğiniz için!
Hiç istemediniz!
Bu şekliyle kalması işinize geldi!

-*-*-

Dünya’dan uzak, Dünya koronavirüs istatistiklerinin dahi bizi tanımadığı, çullisine, hamasi bir garibanlık yarattık, eseriniz budur yani!

-*-*-

Mesela; tüm Dünya’da koronavirüs salgını ile alakalı bazı kurallar kondu değil mi?
Bizde de kondu!
Ama mesela sokağa çıkma yasağını takmayanlar çoktu.
Şimdi de kurallara uymayanlar var.
Hem de gırla!
İnanın, bu durum, “arabada kemer takma” ve “yola çöp atmama” meselesi gibidir!
Devlet otoritesini kimse hissetmedi, kimse takmadı!
Kurallara uyan insanlar, devlet istediği için değil, kurallar öyle emrettiği için de değil, kendileri öyle inandığı için doğru olanı yaptı!

-*-*-

KKTC’de dikkat edin, herkes bir şey istiyor ve bunu toplum için değil kendisi için dile getiriyor.
Devletten yardım almak isteyip de aslında “parası” hatta “çok parası” olan 9 bin kişinin de bin 500 TL için başvurduğunu bizzat bakan açıkladı!
Biray Hamzaoğulları dedi ki, “... Kızılay yardımı alan bir kişi 50 paket biriktirip, borcuna karşılık bakkala verdi; bu yüzden dağıtımlar adil olmadı... Bu aşikardır!”
Daha ne diyeyim?
Daha ne anlatayım?
Adam veya kadın, “devletin otoritesini hissetse, bu ahlaksızlığı yapa rmıydı?”

-*-*-

Turizm baddos oldu!
Üniversiteler bilinmezde!
Devletin gelirinin yüzde 90’ı devlet memurlarına maaş olarak gidiyor ama aynı devlet, gelirinin yüzde 60’ını toplayamıyor!
Toplayıp da memuru ödemek için, özel taraf ezim ezim eziliyor!
Devlet tarafının sendikaları, “bizden kestiğinizi vermezseniz, sizi biz keseriz” diyor; özelde çalışan kölelerin durumu ise belirsiz!
Mağazalar, esnaf, taksici, kamyoncu, tırcı, patatesçi, balıkçı, narenciyeci, gazeteci, kumarhane çalışanı, restorancı, garson ne olacak?
Belli değil!

-*-*-

Orta dereceli özel okullar ne olacak?
Kimse bilmiyor!
Öğrenciler ne yapacak?
Belli değil!
İngiltere’de veya Avrupa’da okuyan öğrenciler nasıl, ne zaman geri gidecek?
Gidecek mi?

-*-*-

Para yok!
Ve Erhan Arıklı hocam Kıbrıs Postası’nın tv yayınında özetle dedi ki; “... KKTC’deki hükümet FETÖ operasyonu yapmadığı için Türkiye para vermiyor!”...
Al da geeeeeeel!
Amerika da yapmıyor hocam!
Amerika Fetullah Gülen’i iade etmiyor!
Belki para gönderemezdi ama aynı Türkiye, Amerika’ya iki uçak dolusu malzeme gönderdi.
Bence mesele sadece öyle değil!
Erhan hocam da “Türkiye’nin gönderecek parası yok” demeye çekinenler arasında!

-*-*-

KKTC’de her şey belirsiz, gelecek belirsiz, plansız ve programsız ama tek belirgin olan şey, para olmadığı ve olmayacağı!
Ülkeye nasıl para gelecek?
İhracatı mı artıracağız?
Ne satacağız?
Hangi mühürle?
Mersin Gümrüğü’nü bile geçemeyen sinekli patatesimize kim “sağlık karnesi” verecek?

-*-*-

İşte bu ve binlerce daha sebepten dolayı, “evet sağlık açısından şimdilik çok güvende görünüyoruz” ama gerisi boş!
Bom boş!

-*-*-

O “boşluk” doldurulmalı!
Bu boşluğu doldurmanın adı, saçma sapan siyasi dalgalanmalar yaşamak değildir.
Bu boşluğun doldurulması, büyük yatırımları bir çırpıda mahvetmek de değildir.
Kavgayı bırakın!
Bir televizyon kanalını kapatmakla alakalı tartışmanın, şimdi beş büyük otelin mahvedilmesine taşınmasına hiç bir aklı olan insan onay veremez.


-*-*-

Yatırımlara sahip çıkmak ve bu ortamda bile daha çok yatırım yapılmasını sahiplenmek lazım.
Mesela çok iyi biliyorum, bir Kıbrıslı iş insanı ile işbirliği yapan yatırımcılar, derhal teleferik inşaatı başlatmak istiyor.

-*-*-

Eğer tüm yasal zeminiyle, tüm araştırması, soruşturması ile böyle bir zamanda böyle bir yatırım, böyle bir inşaat başlarsa, inanın bunun motivasyonu koronavirüsü yenmek kadar büyük olacaktır!

-*-*-

Hükümetin görüntüsü, dağınık ve çaresizdir.
Sürekli birileri ile kavga ediliyor!
Böyle kırgın ve kaotik bir görüntü var!
Toparlamak şart...
Karar alırken, net olunmalı.
Kesin ve keskin olunmalı.
Cesaretli olunmalı.
Kesinlikle, gelecek seçim değil, gelecek nesil düşünülmeli.
Mevcut hükümet, ülkenin faydasına olacak sağlıkla, ekonomiyle, üniversitelerle, turizmle, yatırımla ilgili planlar yapsın, bunu desteklemeyen namerttir.
Ama tekrar ediyorum, üzücü olan, mevcut hükümetin, daha çok abuk sabuk işlerle ve gelecek nesilden çok, gelecek seçimlerle ilgilenir görüntü sergilediği gerçeğidir.

-*-*-

Eleştirilere, yorumlara takılmayın.
Lütfen iş yapın.
Siyasetçi arkadaşlarımızın sağlıkla ilgili yorumlarını dinlemeyin.
Biz de dinlemeyelim!
Hastalığın nasıl bulaştığı konusunda yorum yapan bir siyasetçiye lütfen medyada yer vermeyelim!

-*-*-

Yanınızda uzmanlar var.
Dünya’daki gelişmeler var.
Elinizde veriler de var.
İki hafta daha eğer vaka çıkmazsa; şeftali kebabının tarifiyle uğraşmak yerine; belki ayağa kalkacağımız adımlar atamayabilirsiniz ama en azından kıçüstü oturup, sırtımızı da garantiye alabileceğimiz çabalar görebilmeliyiz.

-*-*-

Allah yardımcınız olsun!
Ama ne olur, işimizi Allah’a bırakmayalım!