Modern çağın bireyleri olarak adlandırılan bizler sanayi dört devriminim yaşandığı dünyamızda konumumuzu yaratmakta ve kurgulamakta zorluk yaşıyoruz.

Birbirinden kopuk bir şekilde kendi hayat mücadelesini, kendi ekseni etrafında şekillendiren ve bu uğurda savrulan bireyler vardır. İnsanların ruhsal dengelerinin bozulduğu, belirsizlik ve istikrarsızlık yüzünden sıkıntıların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz; küresel salgın dönemi bu sıkıntıları daha da yukarıya çıkardı.

Yapılan hatalardan dolayı insanlar arasında sevgi, saygı anlayış kalmamış; bencillik en yukarıda… Bölündük, parçalandık, ötekileştik; bir araya dahi gelip tartışma ortamı üretemeyen siyasiler. Kimin umurunda yapılması ve üretilmesi gereken projeler; kişisel çıkar uğruna kendi aralarında gerçekleşen kavgalar. Boş yere büyüklerimiz; "Siyasetin okulu olmaz; malzemesi insandır, siyaset uzun soluklu bir uğraştır" dememişler.

Bir de bir noktayı sık sık vurgularlar; Siyaset etiği... Tecrübelerine dayanarak söyledikleri gibi; siyaset etiği yaşanarak öğrenilen bir uğraş. Ama burada karşınızdaki insanın karakter yapısı, algılama gücü, hırsları da önemli bir rol oynamaktadır. Hırsın bir insanı nasıl yok ettiğini, ne durumlara düşürdüğünün en kötü örneklerine bugünlerde tanıklık ediyoruz. Tarzları ile bu durumu karşı tarafa yansıtırlar. Siyaseti kendilerine yaşam şekli edinmiş insanlar içinde bu durum geçerlidir. Peki, tepeden inmeler… Siyasetçiler zamanla insanlarla iletişim kurabilmek için onlara nasıl hitap etmeleri gerektiğini öğrenirler. Zaten bunu başarabilenler siyasi arenada uzun yıllar yerlerini muhafaza ederler.

Köylüyle köylü, işçiyle işçi, sanayici ile sanayici, iş adamı ile iş adamı olmayı öğrenmişlerdir. Yeri geldiğinde kılıktan kılığa girerler. Kendilerine ters gelip de bu durumu eleştirenler ise taşın altına ellerini koyduklarında bir bakarlar ki kendileri de dönüşüme uğramıştır. Bir de tepeden gelme siyasetçi örneği vardır. Onların ömürleri uzun süreli olmaz. Kendi çevreleri ile bu işi yürütebileceklerini sanırlar; ama iş işten çoktan geçmiştir. Çünkü siyasi etiği öğrenmekte geç kalmışlardır. Siyasetin etik ile ilişkisini ortaya koyarken, etiğin ne olduğunu açıklamak isterim. Çünkü işin içerisine girdikçe gördüm ki, bunlar ayartıcı sınıftır, sadece söylemde ve idare etmekte yetenekleri bayağı gelişmiştir.

Yükümlülük, sorumluluk ve erdem gibi kavramları içerir… Etik denilince, yükümlülük, sorumluluk, erdem gibi kavramlar akla gelir. İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlâkî açıdan araştıran bir felsefe disiplini olarak da "etik" kavramını tartışabiliriz. "Neden bugün böyle bir konuya değinme gereği duydun?" sorunuzu duyar gibiyim. Anlayanlar anlasın ya da hâlâ anlayamayanlara da anlayanlar anlatsınlar, diye herhalde… İçinden geçtiğimiz bugünlerde sıkıntılarla boğuşurken, kolaylıkla geleceğe yönelik umutlarımızı yitirdiğimiz, sorunları çözme kapasitemizin elimizden alındığı ve etkisiz bireyler haline getirildiğimiz, her şeyin boş ve ne yaparsak yapalım düzelmeyeceği duygu durumuna sürüklenmekteyiz…

Bizim için en büyük tehlike de bu olsa gerek; toplumdan ayrışarak ayrı bir varlık edinen devasa devlet aygıtları ve bürokratik mekanizma; bizim irademiz dışında, hiçbir biçimde hükmedemeyeceğimizi ve değiştiremeyeceğimiz ayrı bir güç imgesi içinde varlığını sürdürüyor, kendisini daim kılıyor… Günümüzün bireyleri, bizler, bu küçük ülkede, çoğu zaman aynı fikirde olsak dahi birbirimizle temas halinde olmayan kitleler halinde siyasal hayata katılıyoruz. Ama gerçekleşen katılma sağlıklı ve doğru bir şekilde yaşanmamaktadır.