Yıllardır yazıyorum…

En çok ne yazdım?

Düşündüm!

Elbette en çok “Kıbrıs sorunu”nu yazdım…

-*-*-

Ve Kıbrıs sorunu ile ilgili yazarken de en çok bahsettiğim neydi?

-*-*-

Aslında sadece Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak değil; her türlü ortaklıkta çok fazla sorun olabileceğinden ve bu sorunların da “uzlaşı” ile çözülmesi gerektiğinden çok fazla bahsettim.

-*-*-

“Kavga ederek, hiçbir sorunu çözemezsiniz” dedim.

Örneğin kavga ederek “insan ortaklıklarının” hiçbir sorununa çözüm bulamazsınız!

-*-*-

Medeniyet, en şiddetli şekilde tartışmayı gerektiriyor olabilir!

Ama “sen sus, otur” diye tehditler savurup hatta karşı tarafa her türlü şiddeti uygulayıp “tek tarafın” empoze ettikleri ile sorunlar asla çözülemez diye defalarca anlatmaya çalıştım.

-*-*-

Kavga etmeden tartışabilmek, bir medeniyet göstergesidir.

Kavga etmeden tartışabilen toplumlar medeni toplumlardır.

Hatta bu medeni toplumlar içerisinde de var olabilen çeşitli kavgalar bile en üst seviyede tartışılarak çözülür.

-*-*-

Medeniyet seviyesi aşağıya indikçe, namus, onur , hamaset vesayre gibi “iddialarla”, tartışılması gereken bir çok konuda, kavga dahi çıkmasına müsaade edilmeyen bazı durumlar da oluşturulur.

-*-*-

Örneğin bir doktor görüş belirtmiş…

Bir hemşire “bizden değilmiş”…

Oturup bu doktoru, bu hemşireyi dinlemek ve görüşlerini değerlendirmek medeni yönetimlerin tarzıdır.

Geri kalmış veya bizimkisi gibi “geri bıraktırılmış” toplumlarda ise toplum için canını feda eden hemşire ya da doktor, “konuşmuşsa eğer” cezalandırılmaktadır…

-*-*-

Yasalar, konuşmaya ve tartışmaya engeldir…

Doktorun konuşması yasaktır.

Doktor gazetelere demeç veremez.

Görüşünü açıklayamaz.

Neden?

Devletin kanunları bunu emreder; asayiş bozulur, disiplin yok olur!

-*-*-

Devlet memuru sayılan doktor konuşmasın ama mesela özelde ameliyat yapıp vergi dışı para kazanmasına göz yumulsun!

Tam bir geri kalmışlık göstergesidir bu son yazdığım!

-*-*-

Örneğin Kıbrıs sorunu özelinde ama siyaset genelinde de bu söylediklerim geçerlidir!

Herkes, belirli karanlık çevreler tarafından hatları çizilmiş “statükoya” göre konuşabilir…

Statükonun dışına çıkmak yasaktır!

İşinizi çok iyi yapıyor olmanız da bir şeyi değiştirmez!

-*-*-

Çok iyi bir doktorsunuz ya da hemşiresinz ve pandemi nedeniyle verdiğiniz emekten dolayı heykeliniz dikilmelidir belki ama “konuşmayacaksınız”…

Konuşursanız “cıssss!”..

-*-*-

Siyasette mi?

Mesela asla Türkiye’deki iktidarı eleştirmeyeceksiniz.

Geçmişte orduya şimdilerde hükümettekilere “be arkadaşlar bu yaptığınız yanlıştır” demeyeceksiniz!

Sesinizi keseceksiniz!

Kesmezseniz ne olur?

Keserler!

-*-*-

Peki neden?

Hah esas açığa çıkarılması gereken mesele de bu sorunun kapsama alanındadır.

Statüko öyle emreder.

Çünkü statüko, kurulu düzen üzerinden hukuk dışı bazı kazanımlar yaratmıştır.

Bu kazanımların bazıları iç hukuk veya yerel hukuk içerisindeki kişisel avantalar ve avantajlardır.

Diğerleri ise uluslararası hukuk içerisinde yer bulamayan “ulusal avanta ve avantajlar”la alakalıdır.

-*-*-

Bazı köşe başlarını tutanların kişisel kazanımlarını zarara sokacak ya da bazı hukuk dışı ulusal pozisyonları eleştirecek her tür ifade “vatana ihanet” olarak nitelendirilebilirdir.

-*-*-

Öyle ki sizi işten atarlar, ekmeğinizle oynarlar, ülkeden kaçmaya zorlarlar hatta ötesi; gerekirse “Kutlu Adalı” gibi gayet net bir şekilde; hiç çekinmeden vururlar…

Bakın, Adalı cinayeti ile ilgili olarak Sedat Peker’in isimlerini verdiği kişi ya da kişilerin şu anda çok varlıklı, çok büyük işler yapan kişiler olması şaşırtıcı olmamalıdır!

-*-*-

KKTC’de her önüne geleni Türkiye düşmanı, Rumcu, Rum ajanı ilan eden bir kaç kişiye bakın… Tamamının devlet memuru maaşı ile edindikleri mal ve mülkün değeri, 100 devlet memurunun aynı sürede elde edebileceği toplam gelir karşılığıdır.

Gözü olanın gözü çıksın!

O ayrı bir mesele!

-*-*-

Artık bu ülkenin de “karanlık güçler” tarafından sırf kişisel çıkarlar veya “ulusal çıkar” adı altında ortaya atılan “hamasi” tavırlardan kurtulması kaçınılmazdır.

Ve bunun ilk şartı; “kavga etmeden, uzlaşarak bu gerçekle ilgili olarak ikna oranını en yükseğe çekmek”le mümkündür…

-*-*-

Toplumun ve Ada’nın geleceğini değil, kendi geleceklerini düşünenler çok açık bir şekilde bilinirdir…

Hem oturdukları koltukları, hem siyasi her türlü geleceklerini alacakları ya da aldıkları emirlere göre ayarlayanlardan kurtulmak kaçınılmazdır.

-*-*-

Nasıl mı?

Kavga etmeden; uzlaşarak, ikna ederek…

Ve hiç usanmadan…

-*-*-

“Kavga etmeden”; “sin da gal” dediğim sonucuna varılmaması önemle rica olunur!

Bilmem anlatabildim mi?