İngiltere’den Güney Kıbrıs’a, her iki haftada bir uçak geliyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları dilerlerse Ada’ya gelebiliyorlar.
Uçaktan iner inmez kendilerine test yapılıyor.
Hızlı test.
Sonra iki hafta karantinaya alınıyorlar.

-*-*-

Peki; bu uçaklara “Kıbrıslı Türk” alıyorlar mı?
Hayır, Kıbrıslı Türk başvurursa, oracıkta vurup öldürüyorlar!
Değil tabii ki!
Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan “Kıbrıslı Türkler” de uçağa binip gelebiliyor.
Peki Larnaka’ya indikleri zaman ne oluyor?
14 gün karantinaya alınıyorlar mı?

-*-*-

Hafta sonu iki kişi bu şekilde Larnaka’ya geldi.
İki Kıbrıslı Türk.
İkisine de hızlı test yapıldı.
Sonuç beklendi.
Negatif.
Özel bir taksi çağrıldı.
Kendilerinden hiç bir taksi ücreti de istenmedi.
O iki kişi, Kermiya’ya, pardon Metehan’a getirildi.
Ercan, Girne veya Mağusa’daki limanlardan gelenlere uygulandığı gibi, bu iki kişiye de aynı şey uygulandı... İkisi de sağlık yetkililer tarafından alınıp, Çatalköy’deki Malpas Hotel’e götürüldü.

-*-*-

Hani artık gelenler Merit’te bedava kalacaktı?
O söylem galiba doğru çıkmadı!
Merit’ler, bir tek kişiye özel karantina oteli olmayı sürdürüyor.

-*-*-

Neyse!
Anlatmak istediğim, “Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı Kıbrıslı Türkler, dilerlerse, bu şekilde gelmek için, bu devletin ilgili makamlarına başvuru yapabilirler”...

-*-*-

Peki, Güney’deki havaalanlarına uçaklar inebiliyor mu?
Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti, 15 Mayıs’a kadar Larnaka ve Baf’a uçuş yasağı koymuştu. Bu karar 28 Mayıs’a kadar uzatıldı.
Ancak, bu karar, kargo uçaklarını kapsamıyor.
Yani Güney’e uçakla ticaret devam ediyor.
Yurt dışındaki “Kıbrıslıların geri dönüş uçuşları” da yasak kapsamı dışında tutuluyor.
Cuma günü bir uçak Londra’dan geldi.
Pazar günü bir uçak da Moskova’dan geldi.
Ayrıca, “insani sebeplerle uçanlar” ve “ambulans uçaklar” da gelebiliyor.

-*-*-

Ercan için de aynı şey geçerli.
Biz de, yurt dışındaki vatandaşlarımızı getirdik. Hala gelmek isteyenler de var!
İnsani uçuş da olabiliyor, ambulans uçak iniş ve kalkışı da…
Kargo mu?
TC’den gelen yardımlar var…
Sayın Halil Falyalı’nın getirttiği malzemeler ve ilaçlar da var…
Ama onlar için dev kargo uçağına gerek olmadı.
Mete Özmerter kendi uçağı ile çoğunu getirdi.
Peki bize hiç mi kargo uçağı gelmiyor?
I ıh!
Gelmiyor!

-*-*-

Güney bizden biraz farklı değil mi?
Sanki bizden biraz daha “devlet”!
Girmeyelim bu absurd tartışmaya!

-*-*-

Ama bir konuya daha girebiliriz.
Mesela hapishane!
Güney’de merkezi hapishane 450 kişilik.
Ancak 130 kişi erken salıverilmiş olmasına rağmen, hala içeride 700 kişi tutuluyor ve “Devlet”, bunun çok büyük bir sorun olduğunu “kabul etti”...
Çözüm üretmek için de Adalet Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında bir özel komite kurdu.
Bu komite, bu günlerde önerilerini hükümete sunacak ve hapishanedeki nüfusun azaltılması aşamasına geçilecek.

-*-*-

Lütfen bizde de bunu yapın!
Tahliye Kurulu’nu beklemeyin.
Avukat Mustafa Asena’nın uyarısı çok mantıklı ve çok doğrudur.
Tahliye Kurulu’nda, “mahkum edenler” ağır basıyor.
Mahkum edenlerden, mahkumiyeti hafifletmeyi ve bir çok kişiyi “şartlı” dahi olsa salıvermeyi beklemek, ölüden gözyaşı beklemekle eşdeğerdir.
Lütfen bir şeyler yapın!
Evet, belki “bu salgının ilk dalgasını, büyük oranda dalga geçerek geçirdik” ama ikinci dalga tehlikesi için “mümkün değil, bize gelmez” dememek de ayrı bir durum!

-*-*-

Hiç bir sağlık uzmanı, “artık bize kesin gelmez” diye konuşmuyor.
“Gelmez” değil, “bizimle birlikte” diye düşünerek, ona göre hareket edilmesi gerektiğini tüm Dünya konuşuyor.
Yine, “bizden az biraz daha devlet” olduğunu sandığımız Güney’e bakalım!
Restoranları da açıyorlar.
21 Mayıs’ta “bahçesi olanlar”, 9 Haziran’da ise tüm restoranlar açılacak.
Nasıl mı?
Sosyal mesafeyi koruyarak.

-*-*-

Sosyal mesafeyi korumak, devletin işi değil.
Vatandaşın kendi sorumluluğu.
Bu konu artık yeni yaşantımızın, en önemli kuralı olmak zorunda.
Öpüşmek, kucaklaşmak, tokalaşmak yok.
Hatta yumruk veya dirsek dokundurtmak da yok!
Japon usulü eğilerek selamlayabilirsiniz!
Veya herkes, herkese el sallasın!
“Merhaba” desin, dilerse “selam” diye seslensin, “n’oldu gardaş taamsın?” diye sorsun veya “N’apan? N’apayım! E n’apacan!” muhabbetiyle giriş faslı tamamlansın!

-*-*-

Neden restoranlar açılmalı?
Neden sosyal hayat biraz daha hareketlenmeli?
Neden insanlar daha aktif olmalı?
Mesela İngiltere koronavirüsten kırılıyor ama devletin aldığı ilk tedbir; “evden çalışamayan işe gitsin (Özellikle inşaat ve üretim sektörü); giderken toplu taşımacılığı kullanmasın”...
Peki ikinci tedbir?
Bu çok önemli: İkinci tedbir, herkes sosyal mesafeyi koruyarak bol bol spor yapsın ve alabildiğince güneş ışığı alsın!
Neden?
Çünkü, koronadan gitmezsek, sağlıksız bedenlerimiz bizim dilimizde daha önceden var olan “goronayı” yiyecek de ondan!

-*-*-

Turizm ve Çevre Bakanı Sayın Ünal Üstel “ay sonu” demişti ama hemen yarın, havalar da çok ısındı, deniz kenarındaki ufak tefek açık hava mekanları açılabilir.
Sosyal mesafeyi insanların kendileri koruyacak ama bu mekanlarda da masaların arası açılabilir.

-*-*-

Güney bu gibi yerleri haftaya Çarşamba açıyor.
Ellerinizi yıkayacaksınız; dezenfekte edeceksiniz; girişte ateşiniz de ölçülecek ve sosyal mesafeyi koruyacaksınız!
Uzmanlara göre Denize girmekte hiç bir sakınca da yok!
Olay bu!
Yeni yaşam bu!

-*-*-

Efendim, paramız kaldı da plaja mı gideceğiz?
Doğru bir soru!
Fiyatlara da dikkat etmek yine hem devletin hem de işletmelerin görevi!

-*-*-

Daha önce de yazmıştık!
Artık “büyük patron” olup da, yanınızda yabancı işçi çalıştırmak (bir çeşit kölelik) olmayacak!
Olmamalı!
Devlet buna da dikkat etmeli!
Fiyat artışının bir şekilde önünde durabilmeli!

-*-*-

Kısacası, hem devlet hem de kişiler olarak; sosyal mesafeye, hijyene, ellerin tertemiz olmasına, maske takmaya, sırnaşmamaya, bulaşmamaya, bulaştırmamaya ve bulaş olmamaya çok ama çok dikkat ederek; “lets the Show begin!”
Veya ne bileyim, “Show must go on!”...