Demokrasi nedir?
Şimdi durup da bunu mu yazalım?
Sömürgecilik nedir?
Sömürge devleti nedir?
Bunları mı anlatalım?

-*-*-

Ama yıllardır kavgasını verdiğim bir şey var; “... Türkiye’nin Kıbrıs üzerine baskısı, etkisi veya her neyiyse; kabul edilmemeli!”
Kimisi de “işgal” diyor!
Aman! Aman!

-*-*-

eklemek istediğim bir şey daha var; hiç kimse söylemez ben söylerim; “... Mevcut şekliyle devam edeceğine, göndersin Türkiye bir desteban veya vali; bağlanalım bu iş bitsin!”

-*-*-

Evet, Türkiye’yi yönetenleri eleştirdim.
Hatta kınadım.
Ama kimseye küfür etmedim.
Ne ilginçtir, bu yüzden de yıllardır, “Anavatan’a küfür ediyor, Türkiye’ye sövüyor, Rumcu, şucu, bucu” demediklerini bırakmadılar.

-*-*-

Diyalog TV Genel Yayın Yönetmeni Reşat Akar ile uzun seneler birlikte çalıştık.
Reşat beyle ilgili olarak üç özellik say deseler; “en başta çalışkan, bu mesleğe aşık biri” derim sonra “Türkiye konusunda hassas” diye eklerim.
Ama gelin görün ki, O Türkiye, Akar’ın yönettiği televizyon kanalını “şrak” diye kapattı!
Kıbrıs TV’de program yapardık.
Reşat bey, Ali Baturay ve ben...
“Aman bu deli şimdi Türkiye’yi eleştirecek” endişesi ile Reşat beyin “çok öksürüğünü, tekmesini, kaş göz işaretini” bilirim...

-*-*-

Lafı uzatmanın bir anlamı yoktur.
Eğer, mevcut sistemi savunuyorsanız, Türkiye’deki her hangi bir yönetim, bu ve buna benzer her şeyi yapar.
KKTC’yi dilediği gibi yönetir.
Sorun buradadır.
Mevcut sistemden memnun musunuz?

-*-*-

Benim gördüğüm kadarıyla, gerek Diyalog TV’nin yayın çizgisi,  gerek patronları, gerekse patronla program yapan sunucusu, yani Reşat Akar da, Besim Tibuk da, Hasan Erçakıca da KKTC’deki ekonomik veya sosyal gidişattan memnun olmayabilirdi ama “Türkiye’yi mutlak hakim kılmış olan sistemden” son derece memnundu...Hatta destekçisiydi.

-*-*-

Mevcut sistemin bir yığın “Trol” diyebileceğimiz saldırı silahı vardır. Onlar gerektiğinde siyah çelenkle, gerektiğinde sosyal medya saldırısıyla, gerektiğinde de “Kutlu Adalı örneği”ndeki gibi silahla piyasaya çıkabilirler.
Mevcut sistemi eleştirmeyeceksiniz!
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü savunmayacaksınız!
Onu geçtim, federal çözüm de istemeyeceksiniz!
Böyle devam etsin diyeceksiniz!
Türkiye’nin icraatlarını asla eleştirmeyeceksiniz!
Hatta her şeyi alışlayacaksınız; maddi destek gelmiyorsa bile, “geldi” diye yalan bile söyleyeceksiniz!
Savaş karşıtı olmayacaksınız!
Ama kafayı en çok taktığım konudur; tekrar ediyorum, “Türkiye KKTC’ye para göndermiyor, gönderemiyor” demeyeceksiniz!
Kesinlikle gönderdiği yalanını uyduracaksınız!
Bir çok konuda yalan söyleyeceksiniz!
Sürekli propaganda yapacaksınız!

-*-*-

Hayatımda Türkiye’ye hakaret etmedim; “ettin” diye on binlerce kez eleştirildim!
Neden?
Mesela Selahattin Demirtaş’ın hapse atılmasını onaylamadım!
Mesela “KKTC diye bir devleti asla tanıtamazsınız; Kıbrıs Cumhuriyeti sınırları içerisinde etnik temele dayalı ayrı ve bağımsız bir devlet kuramazsınız; buna ilk karşı çıkan Türkiye olur” dedim!
Vaaaay hain, vaaaaay Rumcu, vaaaaay şucu, bucu!
Oysa bunlar benim düşünce ve ifade özgürlüğüm sınırları içerisinde dile getirdiğim; hiç bir şekilde “Türkiye’ye hakaret ya da küfür” içermeyen ifadelerdi!
Üstelik, Dünya’nın en güzel ülkesindeki, Dünya’nın en güzel insanlarını “Selahattin Demirtaş haksız yere içeridedir” görüşüm neden ilgilendirsindi ki?

-*-*-

Başka bir meseleye geçelim: Mesela, Afrika gazetesi dilediğini yazmalı mı?
Evet ifade özgürlüğü sınırları çerçevesinde, yazmalı!
Efendim, o karikatür “hakaret” miydi?
KKTC’nin mahkemesine ver!
Verdin!

-*-*-

Hayır, önce taşlayın!
E oldu mu ya Besim bey!
Oldu mu ya Reşat abi!
Keşke o taşlar atılırken de manşetten verebilseydiniz vahşetin büyüklüğünü!

-*-*-

Şener Levent, Şener Elcil veya başkası; sizden farklı düşünüyor olamaz mıydı?
Bunca yıldır kim “nedir be ama bu insanlara yaptığınız?” diye sordu mu?
Sormadı!

-*-*-

Türkiye’nin bir bakanı çıktı; televizyonda canlı yayında anlattı; “... KKTC’de operasyon yaptık, sanal bete darbe vurduk” dedi!
Bir ülke, başka bir ülkede operasyon yaptığını sanırım tarihte ilk kez “resmen” ve “bu kadar rahat” kabul etmiştir!
Bir tek hukukçu buna tepki göstermedi!
Bir tek yargıç, savcı, avukat “ma nedir bu kardeşimizin söylediği yahu!” diye sorgulamadı!
Bu nedenle de “KKTC psfeto gratostur” dediğimde, kimse yanımda durmadı!

-*-*-

Onlarca örnek sıralayabilirim!
En basitiyle; son bir haftada 26 asker, Toros gemisi ile Mağusa Limanı’ndan KKTC’ye geldi ve karantinaya alınmadı!
Evet, çok hassas bir mesele!
Evet, askerin karantina uygulaması var!
Evet, sıralayın sıralayabildiğiniz kadar!
Oysa yanlıştır yapılan!
Kimse giremeyecekse, 26 asker de girememeliydi!
Ne isterse olsun!

-*-*-

Kısacası benim diyeceğim “DEMOKRASİ”...
Tek kelim: DEMOKRASİ!”
Gelin, bu işi “gayet demokratik bir şekilde” halledelim!
Adana milletvekili, müzakerelerle ilgili açıklamalar yaparken, kimseyi kandırmanın bir anlamı yok; maskaralık olsun diye cumhurbaşkanı seçmeye hiç gerek yok!
Referandum yapalım!
Hazır tüm Dünya da karışıkken; Annan Planı referandumunda olduğu gibi, vatandaşa sorulsun... Seçenekler belirlensin... Seçeneklerden biri de “full entegrasyon” olsun...

-*-*-

Ama mevcut saçmalıkla devam etmeyelim...
Kardeşim, düşünün ki ülkemizin tüm kabine üyeleri, Türkiye’den KKTC’ye maddi yardım yapılamadığını söylemeye dahi çekinir bir haldedir!
Biri kadın onu erkek kabine üyeleri; “... Türkiye de zor durumda, başımızın çaresine bakmalıyız” bile diyemiyor!
İlla ki propaganda yapacak!
Hele içlerinde bir tane var ki; yürüyor duruyor başka bir şey söylemiyor!
Türkiye’deki yönetim ne kadar poh pohlanırsa, O’nun siyasi geleceğinin de o kadar parlak olacağını biliyor!

-*-*-

Düşünün ki; Allah’a inançları dahi sorgulanabilecek KKTC’deki onlarca alkol bağımlısı siyasetçi (Lütfen üstünüze almayın, hepimiz böyleyiz); Ak Parti’nin iktidara geldiği günden beri, Cuma Namazı kılıyor (muş gibi); oruç tutuyor (muş gibi) yapıyor!
Konu Ak Parti de değildir!
Bir örnek daha vereyim; 15 Temmuz Darbesi’ni hatırlayalım; darbe girişimi başarılı olsaydı, KKTC’de bila istisna tüm siyasetçiler ertesi gün destek mesajı yayınlayacak; Meclis de yüzde yüz destek kararı almayacak mıydı?
Lütfen, ama lütfen bir birimizi kandırmayalım!
Yanlış olan, “genelde sistemin yapısıdır” demek istiyorum!
Sorun, Ak Parti, Recep Tayyip Erdoğan falan değildir.


-*-*-

Yarın Allah göstermeye askeri darbe de olsa, KKTC Meclisi ertesi gün, “haydi destek kararı alın!” talimatına, aynen uyacaktır!
Sıkıntı buradadır!
Lütfen, yalvarırım, “yok öyle değildir” demekten vazgeçin!

-*-*-

Bu yalanlara son verelim!
Herkes gideceği yolu veya yürüyeceği monobadiyi bilsin!
Hatta şunu da söylüyorum; biraz da Nikos Anastasiadis düşünsün!
Neden mi?
E biraz da siz düşünün!
“Nikos anastasiadis’e gönderdiğim mesaj nedir?”
Düşünün!
Bugün Pazar...
Vaktiniz de çok; karantinanın da son günü...
Yarın özgürsünüz!

-*-*-

Efendim, Diyalog TV kapatıldığı için Türkiye’yi kınamayacak mıyım?
Hayır, kınamıyorum!
Türkiye’deki yetkililer, kendi kuralları, kanunları, yetkileri dışında bir şey yapmadı ki!
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Ben meselenin “özünü” yıllardır zaten kınamaktaydım!
Anladık ne demek istediğimi sanırım, değil mi?
“Bunca zamandır beni sokmadın, çok yaşa! Şimdi soktun! Auuuv?”
E yok!
En baştan susulmayacaktı!
“Biz bu Ermeni’yi dövdürtmeyecektik!”...
Daha önce yazdım bu fıkrayı...
İnternete girin; “Sırrı Süreyya Önder – Biz bu Ermeni’yi dövdürtmeyecektik gardaş!” yazın, okuyun!

-*-*-

Bu arada son bir not: Zaten deli gibi bir şeydik hepimiz; bu karantina sürecinde daha da delirdik; bir yanda hükümetin açılım kararı, öte yanda doktorların uyarıları, üstüne bir de bu tartışma; annem eskiden çok söylerdi; (sözüm meclisten dışarı dostlar) “tam tımarhana delisi olduk!”