Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) açıklama yapan Tatar, “egemen eşitlik” talebinin bu dengeyi gözetecek bir adım olduğunu, bu durumda bir anlaşmadan sonra Kıbrıslı Türkler AB içinde yer alsa bile dengenin bozulmayacağını kaydetti.

Cenevre sonrası temasların sürdüğünü, BM üst düzey yetkilisi Jane Holl Lute’un önümüzdeki hafta Ankara ve Atina’da temaslarda bulunacağını, İngiltere Dışişleri Bakan yardımcısının da şu anda adada olduğunu ifade eden Tatar, ikinci toplantının tarihinin henüz netleşmediğini belirtti.

Birleşmiş Milletler’in (BM), Cenevre’de “bottom-up” yani “alttan yukarıya” yaklaşımını gündeme getirdiğini, bunun da önce tarafların ayrı ayrı yetkilerinin belirlenmesini öngördüğünü anlatan Tatar, Rum tarafının bu durumdan rahatsız olduğunu bildirdi.

Rum tarafında vakaların azalmasıyla birlikte artık kapıların açılmasının zamanının geldiğini aktaran Cumhurbaşkanı Tatar, Rum yönetiminin bu yönde adım atmak için hafta sonu yapılacak seçimleri beklediğini söyledi.

Pandemi sonrası ülkede hızlı bir yükseliş beklediğini de ifade eden Tatar, özellikle gençlerin devletlerine sahip çıkmasını istedi.

“BİZİM ÖNERİMİZ HEM KIBRISLI TÜRKLER HEM DE KIBRISLI RUMLAR İÇİN EN İYİSİ OLACAKTIR”

Yapılacak bir anlaşmanın hem sürdürülebilir, hem kalıcı, hem kapsamlı, hem de adil olması gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Bütün bu şartları da sağlayabilmenin anahtarı bize göre, bizlerin egemenliğidir. İki eşit, egemen devletin yan yana yaşayabilmesidir.  Bunu başarabilirsek, sağlayabilirsek hem Kıbrıslı Türkler, hem Kıbrıslı Rumlar için en iyisi olacaktır” dedi.  

“Siyaseten bazı muhaliflerimizin yaptıkları çığırtkanlıklar ve bizi zora sokacak şekilde açıklamalar bana göre yersizdir. İnanıyorum ki bugünkü pozisyonumuz bizi daha iyi günlere taşıyacak bir pozisyondur” diyen Tatar, “Artık şartlar değişmiştir. Annan Planı’nda, Crans Montana’da artık fırsatlar tüketilmiştir. Bir 50 sene daha beklemek istemiyoruz” şeklinde konuştu.

Egemen eşitliğe dayalı, yan yana yaşayan iki devletin işbirliğini önerdiklerini vurgulayan Tatar “Altını çizerek söylüyorum, iş birliği dediğimizde her türlü, enerji kaynaklarının kullanımından tutun da dış temasa kadar, çevre ve su politikaları, kriminal olaylar, her türlü meselede iş birliği yapabileceğimizi söylüyoruz” dedi.

Bugüne kadar çözüm yönünde 15 planın masaya geldiğini, Türk tarafının Denktaş dönemi dahil anlaşmaya yaklaştığını ancak masadan kaçan tarafın Rum yönetimi olduğunu kaydeden Tatar, “Çünkü onların akıllarında bizim tereddütsüz gördüğümüz, gün geldiğinde Türkiye’nin öncelikleri değişecek, bir noktada Türkiye pes edecek ve empoze edecekleri bir çözümle, AB’ye girdikten sonra dolaylı anlamda bir Enosis’i gerçekleştirecekler. Bunların 1960 anlaşmalarından da hayali buydu. Makarios’un sözleri vardı ‘bu bir sıçrama tahtasıdır diye’. Bunu yabancılarla temaslarımızda da önlerine koyuyoruz ve inanın ki bilmiyorlar. Bunları göstermek önemlidir. BM  Genel Sekreteri 4 yıldır bu işe uğraşıyor, ondan öncesini bilmiyor. Bayan Lute, ondan öncesini bilmiyor” ifadelerini kullandı.

“EGEMEN EŞİTLİK TÜRK-YUNAN DENGESİNİ DE GÖZETİYOR”

Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların yanı sıra Türkiye ve Yunanistan arasında dengenin korunmasının da önemli olduğuna, 1960 anlaşmalarından beri buna dikkat edildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla birlikte yeni duruma da dikkat çekerek sözlerini söyle sürdürdü:

“Egemen eşitlik, devletten devlete muhatap olma boyutunu getiriyoruz meseleye. Bu çok önemli. Çünkü biz bu vizyonu ortaya koyana kadar müzakere masası devrildiğinde onlar ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak devam ediyor, sen bu tarafta dünyanın tanımadığı bir topluluk olarak.  Bu dengesiz bir yaklaşım.  Bizim değerlendirmemize göre, böyle bir masada bizim bir netice almamız mümkün değildir.

Onlar AB içinde bizleri azınlık pozisyonuna koyacak üniter bir devlet ve Türkiye AB içinde olmadığında ve zaman içinde Türkiye’nin çekilmesiyle burada bambaşka dengeler oluşur. Halbuki 1960’tan bu yana olduğu gibi, Türkiye-Yunanistan dengesine de dikkat edilmesi lazım Doğu Akdeniz’de.

Egemen olursak, o zaman biz bir anlaşmadan sonra Avrupa Birliği’nde olsak dahi, Türkiye ile anlaşmalarımızı, Türkiye ile bağlantılarımızı aynı şekilde sürdürebiliriz.  Dolayısıyla egemen eşitlik bir bakıma o Kıbrıs’ın iki halkı arasındaki dengenin ötesinde Türk-Yunan dengesini de gözetmektedir. Kusura bakılmasın ama kimse burasının tamamen AB’ye gireceğini ve bunun sonucunda Türkiye’nin buradan dışlanacağını düşünmesin.  Biz bunu asla kabul etmeyiz.

Müzakere masasının pozisyonuna baktığınızda, bir tarafta Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar vardır. Diğer tarafta Türkiye ve Kıbrıslı Türkler.  İngiltere ortada tarafsız şekilde duruyor orada, özellikle AB’den çıkmasıyla daha da tarafsız haldedir. Dolayısıyla müzakere masasına baktığımızda, terazi şu anda bir dengeye gelebilecektir diye düşünüyorum.  Aski takdirde biz bu pozisyonu ortaya koymasak,  AB kartı ile terazinin dengesini bozmaya çalışırlardı.   Bu pozisyonu sürdürmek bizim için fevkalade önemlidir.”

“Türkiye’nin de verdiği destekle, bizim yeni pozisyonumuzdan geri adım atmamız söz konusu değildir” diyen Tatar, bu pozisyonun Kıbrıs’ın gerçeklerine dayandığını kaydetti.  

Tatar, “Madem ki Kıbrıs Cumhuriyeti, Güney’de bir Rum Devleti’ne dönüştü, bizim de kendi devletimize sahip olmamız en doğal hakkımızdır. Onlar ne kadar egemense, biz de o kadar egemeniz. Şu anda bunu anlattığımızda her ne kadar da bazı çevrelerde istediğimiz yanıtı alamasak da saygı duyuyorlar. Dolayısıyla bu duruşumuzu muhafaza etmek ve ona göre ilerideki süreci yönetmek durumundayız” dedi.  

“Kıbrıs meselesi her zaman kritik süreçlerden geçmiştir. Yine kritik bir süreçten daha geçmektedir. Ama netice itibarıyla baktığımızda bir başarı vardır” diyen Tatar, “Yeni bir süreçten geçmekteyiz. Bu süreç içerisinde de bu iki devletlilik ortaya konmuştur.  Bunun arkasında durmamız lazım, duracağız. Bizim demokrasimiz bize bu görevi vermiştir. En iyi şekilde halkımızın hak ve çıkarlarını korumak için Türkiye ile işbirliği içinde Doğu Akdeniz’de, Mavi Vatan’da, ulusal meselenin korunmasında bu fevkalade bir politika haline gelmiştir” şeklinde konuştu.

“CENEVRE SONRASI TEMASLAR SÜRÜYOR. LUTE ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA ANKARA VE ATİNA’DA OLACAK”

Cenevre sonrasında temasların sürdüğünü anlatan Tatar, Jane Holl Lute’un önümüzdeki hafta Ankara ve Atina ‘dan başlayarak temaslarda bulunacağını aktardı.  Tatar, “Bizimle de temas kurmuşlardır. İngiltere’den Bakan Yardımcısı da burada, bizimle de görüşüyor. Devamlı surette bir temas oluyor” ifadesini kullandı.

Tatar, “Baktığınız zaman zaten Kıbrıs’ın geçmişine, en kötü dönemde dahi birileri zemin arayışında olmuştur.  Burayı yalnız bırakmak istemiyorlar. Temas geleceğe bir umuttur. Burada beklentileri canlı tutabilmek için bazıları gelip gideceklerdir. Biz hiçbir toplantıdan kaçmıyoruz.  Ama resmi olarak müzakerelerin başlayabilmesi için biz altı maddeyi şart koştuk. Gayriresmi toplantılara gidebiliriz” şeklinde konuştu.

“ZORLA ANLAŞMA DAHA SONRA ÇATIŞMA GETİRİR. BUNU KİMSE İSTEMEZ”

Bir anlaşma olacaksa iki tarafın da onay vermesi gerektiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Tatar, “Esas başlangıç noktası budur.  Zorla anlaşma olmaz. Zorla bir anlaşma daha sonra çatışma getirir. Bunu kimse istemez” dedi.

Cenevre de çok şey konuşulduğunu bütün dünyanın Kıbrıs’taki yeni pozisyonu bir kez daha algılama, bir kez daha değerlendirme fırsatı bulduğunu aktaran Tatar sözlerini, “Bunun için Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün Cenevre için ‘devrim niteliğinde bir toplantı’ tanımlaması yapmıştır.   Söylediklerimiz BM kayıtlarına geçmiştir. Oradaki tüm aktörler söylediklerimizi not etmiştir” ifadeleriyle sürdürdü.

“SÜRECİ NASIL YÖNETMEYİ DÜŞÜNÜĞÜMÜZE DAİR BM GENEL SEKRETERİ’NE MEKTUP YAZDIM”

Bir hafta önce BM genel Sekreteri Antonio Guterres’e kapsamlı bir mektup yazdığını anlatan Cumhurbaşkanı Tatar, bu mektubun AB ülkelerinin yanı sıra BM’deki önemli ülkelere de iletildiğini kaydetti.  Mektupta, kapsamlı bir şekilde Kıbrıs Türklerinin pozisyonunu aktardığını ve önümüzdeki süreci nasıl yönetmeyi düşündüklerini de paylaştıklarını belirten Tatar, bu mektubu yakında basınla da paylaşacaklarını bildirdi.

İkinci gayriresmi toplantının ne zaman olacağının henüz net olmadığını söyleyen Tatar, bu arada çalışmalar ve temasların süreceğini, ortak zemin arayışı içerisinde bunların değerlendirileceğini ifade etti. .

“BM CENEVRE’DE YENİ BİR YAKLAŞIM ORTAYA KOYDU.  BU BİZİM LEHİMİZEDİR”

Cenevre’deki görüşmelere de değinen Tatar, BM tarafından orada ‘bottom-up’, yani ‘alttan yukarıya’ yaklaşımının ortaya konduğunu, bunun da önce tarafların ayrı yetkilerinin konuşulmasını içerdiğini aktardı. Bu yaklaşımın ortaya konmasında İngiltere’nin rolünün olabileceğini ifade eden Tatar, BM’nin bu yeni yaklaşımının Rum tarafını rahatsız ettiğini de belirtti.

Tatar sözlerini şöyle sürdürdü:

“Daha önce hiçbir zaman bu cümleler kullanılmadı. Ve bu ‘bottom-up’, ‘alttan yukarıya’ dediklerinin içerisinde de, ‘egemen toplumlar’ var.  ‘Biz toplum değil halkız’ dediğimizde de ‘egemen halklar’ noktasına kadar işi getirdiler. Bunda İngiltere’nin payı olduğunu yönünde değerlendirmeler var. Çünkü İngiltere’nin yaklaşımları içerisinde bunlar da vardı.  Dolayısıyla federal temelden, yani siyasi eşitlik kavramları ki başarılamadı şimdiye kadar, oradan buraya bir hamle oldu. Yani bizim egemen eşitlik, yan yana yaşayan iki egemen devletin altyapısını, temellerini oluşturacak bu hamlenin egemen iki halk ve ‘bottom-up’ dedikleri o üstteki ortak yapı neyse, dış temaslar için vs., diğer yetkilerin hepsi altta olacak. Buradaki devlette olacak şekilde bir şeyler orada ifade edildi. Rum tarafını rahatsız etti bu.

Tabii egemen halk bizi tatmin etmez. Biz egemen devlette ısrarlıyız. Eğer egemenliği merkeze kaptırırsanız ve ‘bottom-up’ değil de ‘top to bottom’ olursa o zaman merkezden yetki verilmesi için yalvarmak durumunda kalırsınız. Dolayısıyla bambaşka bir formattır bu. Bu formatın oluşması, ‘bottom-up’ yaklaşımı bir ilerlemedir bizim lehimize diye düşünüyorum.”

“SULAMA TÜNELİ MÜTHİŞ BİR PROJENİN DEVAMI”

Hafta sonunda sulama tüneline ilişkin yapılan törene de değinen Cumhurbaşkanı Tatar “Bunlar KKTC’nin gelişmesi, ekonominin kendine yeter hale gelmesi, insanlara umut vermesi açısından önemli yatırımlardır. Burada bir devlet var. Bu devletin gelişmesi için, ekonomisinin büyümesi için, insanların refahı için her türlü fedakârlık yapılmaktadır” dedi.  

Yıldan yıla kuraklığın arttığını ve yağışların azaldığını kaydeden Tatar, “Trodos’tan gelen suların önünde de barajlar kurulmuştur. Dolayısıyla bizim sularımızda tuzlanma vardır. O tuzlu suyla da narenciye bahçelerini sulamak mümkün değildir. Hem şimdi Anadolu’dan gelen su bahçelere verilecektir, hem de aynı zamanda da yer altı kaynaklarımız eskiden olduğu gibi kullanılmadığı için yer altındaki su seviyesi yükselecek , tuzlanma azalacak ve hem yerel kaynaklar hem de Anadolu suyu birlikte kullanılabilecektir. Müthiş bir projenin devamını görüyoruz” şeklinde konuştu.

“PANDEMİ SONRASI HIZLI BİR YÜKSELİŞ BEKLİYORUM”

Şimdi bir pandemi döneminden geçildiğini, ancak bu sürecin yavaş yavaş hafifleyip geçeceğini kaydeden Tatar, Kıbrıs’ta pandemiden sonra hızlı bir yükselişe geçileceğine inandığını belirtti.  Tatar, “Şu anda çok ciddi çalışmalar vardır. Gerek turizmde, gerek üniversitelerde, gerek inşaat sektöründe. Yeni yeni projelerle dışarıdan bizim öz vatandaşlarımız da, İngiltere’den, Avustralya’dan, Türkiye’den geri dönenler vardır. Buraya yerleşenler vardır. Çoluk çocuğunun en iyi şekilde eğitim alabileceği, hizmet görebileceği bir ortam vardır.  Yeni yatırımların tamamlanmasıyla geleceğe umutla bakabiliriz. Yeni dönemde yeni bir heyecan, yeni bir beklenti, KKTC’yi yüceltmek, geliştirmek, altyapısıyla, statüsüyle bu çalışmaları yürütmek bizim görevimizdir” dedi.

“GENÇLER DEVLETE SAHİP ÇIKSIN”

Özellikle gençlerin KKTC’ye sahip çıkmasını isteyen Tatar, “Çünkü bu ülke, bu devlet onların geleceğidir. Hiçbir zaman başka bir oluşumda oraya yama olarak kendi onurunuzu haysiyetinizi orada sürdüremezsiniz. O bakımdan kendi devleti, kendi cumhuriyeti ve bu topraklarda atalarından her türlü emaneti en iyi şekilde koruyabilmek, yüceltebilmek ve ona göre onurlu bir yaşamın Kıbrıslı Türk gençlerin özlemi olması lazımdır.  Bunun şartları, bunun altyapısı oluşmuştur. Biz bu siyasetin temsilcileri olarak elimizden geleni en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

“GÜNEY İLE KAPILARIN AÇILMASININ ZAMANI GELDİ” 

“Pandemi süreci de bana göre iyi yönetilmiştir” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, Güney Kıbrıs’ta vakaların azalmasıyla birlikte artık kapıların açılmasının zamanının geldiğini de söyledi.

“Kapıların kapatılması Rum tarafının inisiyatifinde olmuştur. Hatta bana göre politik nedenlerle olmuştur. Buraya biraz ekonomik akış varsa onu durdurmak için” diyen Tatar bu konuda çok girişimlerin olduğunu ve belli şartlara bağlı olarak kapıların açılmasını uygun bulduklarını belirtti.  

“Bu çalışmalar epey süre almıştır, epey geciktirilmiştir” diyen Tatar sözlerini şöyle noktaladı:

“Vakalar düşünce kapıların açılmasının artık zamanı gelmiştir. Ekonomimizde de, esnafta da, çarşıda da bunun beklentisi vardır. BM ve AB de bu konuda kendi iradelerini ortaya koymuşlardır. Biz bunu sürekli olarak BM ve AB ile de konuşmaktayız. Bu kapıların kapalı kalması onların anlayışına göre de terstir. Dolayısıyla açılmasının zamanı çoktan gelmiştir.  Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu ve Sağlık Komitesi’nde de bunlar değerlendirilmiştir. Bana gelen son bilgi, bizim bütün şartları ortaya koyduğumuz yönünde. Açılmaması için hiçbir neden yok. Rum tarafı seçimi bekliyor. Biz bunun takipçisi olacağız.”