Başbakan Ersin Tatar, Türkiye ile imzalanan ve bazı siyasi partiler ile bazı kesimler tarafından eleştirilen protokol konusunda açıklama yaptı.

Tatar, yazılı açıklamasında şunları kaydetti:

"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Halkının refah seviyesinin yükseltilmesi, yaşam kalitesinin artırılması hükümetimizin ana gayesidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin gayesi de budur ve Türkiye, 1950’li yıllardan bu yana çeşitli şekillerde ve miktarlarda, sıkıntılarımızın aşılmasına, sosyo-ekonomik kalkınmamıza destek sağlamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’la 20 Temmuz günü imzaladığımız İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması da bu amaca yöneliktir.

Esasen, ülkemiz ekonomisi için istikrar, önünü görebilme ve ciddi bir maddi destek anlamına gelen KKTC-Türkiye İktisadi ve Mali işbirliği anlaşması bizden önceki hükümet tarafından 2018 yılı içinde imzalanmalıydı.

Biz hükümete geldiğimizde önümüzde Türkiye ile imzalanması gereken bir İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması, ağır bir mali tablo ve can suyu bekleyen ekonomi bulduk.

Dolayısıyla önce Türkiye ile görüşerek 2019 yılının geri kalan kısmını kapsayacak bir geçiş dönemi anlaşmasını imzalama yoluna gittik.

Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’ın da ifade ettikleri üzere, bu anlaşmayla, Türkiye 750 milyon Türk lirasını bizlere, ilk dilim ve hibe olarak veriyor.

Bu kaynak, bazı altı yapı projelerinin tamamlanması, devletin ciddi rakamlara ulaşan bazı borçlarının ödenmesi açısından hükümetimize ve halkımıza önemli fayda sağlayacaktır.

Bunu görmeden, değerlendirmeden hükümetimize ve Türkiye’ye haksız ifadeler ve suçlamalarla saldırmak ne ülkemize ne de halkımıza bir yarar sağlamaz.

Defalarca ifade ettiğim üzere, bizim asıl hedefimiz bu geçiş dönemini iyi kullanarak yıl sonuna doğru Anavatan Türkiye ile yeni bir anlaşma yapmak ve ülkemizi ciddi bir kalkınma hamlesi içine sokmaktır.

Ancak, bizden önceki hükümetin de ifade ettiği, Türkiye ile yapılan görüşmelerde onların da gündeme getirdiği ve tedbir almak konusunda Türkiye mutabık kaldıkları yapısal sorunları vardır.

Artık bunları aşmak zorundayız.

Aksi takdirde ne ekonomimiz kalkınacak, ne yaşam kalitemiz yükselecektir.

Telekomünikasyon konusuna el atılmasın mı?

CTP Genel Başkanı Sayın Tufan Erhürman şimdi ne yapılacağı belli değil diye bizi suçlamaya kalkışıyor…

Peki ama Sayın Erhürman siz görev süreniz içinde telekomünikasyon konusunda ne yapılacağına neden karar vermediniz?

Bizim tavrımız açıktır. Biz kamu- özel işbirliği ile telekomünikasyon

konusunu çağdaş bir çözüme kavuşturacağız. Kamu-Özel ortaklığı modelleri ise bellidir. Sayın Erhürman da bunları biliyor.

Bu modellerden hangisini uygulayacağımız ise tamamen bizim irademizdedir. Hiç kimse endişe etmesin ülkemizin menfaatine en uygun modeli uygulayacağız.

2019 Eylem Planı’nda yer alan konuların birçoğu mali disiplini sağlamaya, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almaya yöneliktir.

Almayalım mı?

Sayın Erhürman buna karşı mı?

Kendiler hükümette olsa bunları yapmayacaklar mıydı?

Kendileri bir protokol imzalayacak olsalar( ki imzalamak için hayli yol kat etmişler ama sonuca bağlayamamışlardı) bu maddeler orada olmayacak mıydı?

Sayın Erhürman bir taraftan ‘ imzalanan metin önemli ölçüde bizim dönemimizde yapılan çalışmalara dayanıyor’ diyor diğer taraftan ise bizlere insaf ölçülerini aşan eleştirilerde bulunuyor.

Oysa 2016-2018 protokolünün biteceğini bile bile 2019 protokolünü imzalayamayan ve 2019 yılının ülkemiz için kayıp bir yıl olmasına neden olan en başta kendisidir.

Ulusal Birlik Partisi’nin Kıbrıs Türk Halkı’nın bütün sosyal ve maddi kazanımlarının altında imzası vardır.

Kimse UBP’den daha fazla çalışanımızı, işçimizi, memurumuzu, emeklimizi, çiftçimizi, tüccarımızı, esnafımızı, turizmcimizi düşünemez.

Ama yaşadığımız aksaklıklar varsa bunları da düzeltmek zorundayız.

Neden?

Çünkü asıl olan bir zümrenin, bir sektörün, bir grubun değil tüm halkın menfaatlerine uygun davranmaktır.

Dolayısıyla toplu iş sözleşmeleri de bu anlayışa uygun olmalıdır.

Bir iş yeri ve/ veya devlet, bir çalışan işe aldığı zaman ona çalıştırdığı saatlere karşılık bir maaş vermek üzere bir yükümlülük altına girer.

Yılsonunda ise mali durum gözden geçirilir ve ona göre bir karar verilir.

Bunun neresi yanlıştır?

Eğer o iş yerinin mali durumu iyiye gitmemişse, ek menfaatler vermeye devam etmesi doğru mu?

Anlaşmada yapılmak istenen maaşlara bir halel gelmeden yasada yapılacak değişiklikle Toplu iş sözleşmesi ile maaş dışında verilen hakların yılsonunda tekrar gözden geçirilmesidir.

Kooperatifler konusu bizim son derece önem verdiğimiz bir konudur.

Bu konuda kimsenin bir şüphesi olmasın.

Kooperatif Merkez Bankası’nın öneminin ise farkındayız. Onu koruma çabasındayız. Her kurum kendi işini yapacak kendi kaynağını kendisi yaratacaktır. Bu anlaşma ile yapılmak istenen budur. Bugüne kadar yaşananlar da ders çıkararak, halkımızın yararını düşünerek hareket etmek zorundayız. Bundan böyle her kurum yasalara uygun hareket edecektir. Bizde bunun denetçisi olacağız.

Bankacılık yapanlar Merkez Bankasının iznine ve denetimine tabi olacaktır.

Yapılmasın mı?

Hiçbir çalışanımızı uluslararası örgütlerin belirlediği saatlerin üzerinde çalıştırmak niyetinde değiliz…

Ama bunların çok altında çalışanlar varsa, ülkemiz için, halkımızın genelinin yararı için önlem almayalım mı?

Sonuç olarak şunu vurgulamak istiyorum: Niyetimiz temiz, gayemiz her gelişmiş ülkenin yaptığı gibi çalışmak ve ülkemizi, halkımızı bugün olduğu noktadan çok daha ileri noktalara taşımaktır. Bunun için kısır çekişmeleri bir yana bırakmalıyız. Öneriler, projeler bazında ve sadece halkımızın genelinin çıkarlarını gözeten bir anlayışla tartışmalı, görüşlerimizi ortaya koymalıyız. Bizim hiçbir takıntımız yoktur. Ülkemiz için yararlı bir düşünce ortaya koyacak herkesten, her kesimden yararlanmakta kararlıyız. Bu ülke için, bu halk için doğru eleştiri ortaya koyan kimse onu alır değerlendiririz varsa bir hatamız düzeltiriz. Önemli olan biriken ağır sorunlarımızın aşılmasıdır. Aksi takdirde mevcut kısır döngü devam edecektir.