Yorulduk, sıkıldık, güvenimiz kalmadı… Güvenmeyen, mutsuz bir toplum haline geldik. Çok kısa sürede de olmadı bu; geçmişi var. Zamanla kaybettik birçok şeyi ve geldik en kaygılı, stresli, depresif periyotlardan birine; toplumsal paranoya sarmalı dönmeye başladı etrafımızda…

Vakalar artıyor, tedbirler tartışılıyor, insanlar mutsuzlaşıyor. Covid-19, isminin Koronavirüs Sendromu olduğu bir ruh sağlığı bozukluğuna da dönüştü. Yaşama yönelik tehdit, bunun getirdiği çaresizlik, dehşete kapılma durumu. Kaygı duyma evresi, aşırı temizlik davranışları, sosyal olarak izole yaşamlar derken en korkutucu etkilerinden biri başlıyor; “şüphecilik!”. Vaka sayısının artışıyla tüm bunlar teker teker tetikleniyor. Diğer yandan da şöyle bir tablo oluşuyor; temelde ya da geçmişte herhangi bir psikolojik problem yaşayanların geçirdikleri semptomlar tetikleniyor.

Geldiğimiz noktada aslında işler hiç iyiye gitmiyor. 2 ay gibi bir süreye yakın “izole” olduk hayattan. Tüm sosyalliğimizi, işimizi, okulumuzu yani hayatımızı duraklattık. Olması gereken bir durumdu, gerekliydi. Sivil itaat yaşandı, herkes evlerine kapandı. Sonra açıldık. Yavaş yavaş, kademe kademe… Liderler, hükümet, yönetenler yani otorite, topluma herşeyin bu şekilde düzelebileceğini söyledi, toplum itaat etti. Geldiğimiz noktada sizce herşey düzeldi mi?

Maalesef düzelmedi. Vakalar ciddi bir şekilde arttı, bu peşinde ölüm korkusu ve travmayı yeniden getirdi. Ciddi bir ekonomik kriz başladı, peşinden depresif tablolar geldi. İntihar söylemleri duyulmaya başlandı. Siyasi kişiler bir çeşit seçim yarışına girdi, hatta bu yarışa tüm dünyanın içerisinde bulunduğu ve bizim küçük dünyamızda gitgide daha tehditkar hale gelen pandemi de alet edildi. Tarihsel düzlemde ele alındığında zaten travmatik ve güvensiz bir topluma bu kadar uyaran verildiğinde ne olur?

Hemen anlatıyım. Kaygı oluşur mesela sonra korku. Kaygı ve korkunun beraberinde getirdiği, yaşanacak olaylara dair “felaket senaryoları” oluşur. Yani paranoya derecesinde şüphecilik, ciddi bir öfke, hepsini içine alan bir üzüntü durumu… Güvenmedikçe daha paranoyak senaryolar üretiyoruz, sonra bu senaryoların kaygısını yaşıyoruz. Birbirimize anlatarak, sosyal medyada yazarak yayıyoruz. Odak noktamız eksikliklere dönüyor. Yolumuz yok, ekonomimiz yok, tanınırlığımız yok, inanacağımız bir sistem yok, şimdi de can güvenliğimiz yok. Yani en çok ihtiyaç duyulan şey eksik toplumda, güven! Kişilere, kurumlara, geleceğe dair güvenimiz yok…

Tablo karamsar, biliyorum. Tekrar toplanacak olan bakanlar kurulu gün içerisinde alınacak olan yeni tedbirleri açıklayacak, sonrasında neler olacak birlikte göreceğiz. Ön görülen bazı kararlar, kalabalık yerlerin kapatılması, ekinliklere ara verilmesi gibi insanların topluca yer alacağı mekanlardan korunmak. Hastane ve karantina merkezlerinin kapasiteleri dolu. Bir sağlık tehdidinde ya da bulaş durumunda ne yapacağımızı bilmiyoruz. İnsan doğası gereği bilmek ister. Belirsizlikler kaygı seviyesini yükseltir. Bu tür kollektif durumlarda belirsizliği ortadan kaldıracak olan kişiler yönetimde olanlardır. Toplumsal düzlemde bu çizgide hareket edeceğiz, peki kendimiz için neler yapalım?

Öncelikle sakin olun ve her habere itibar etmeyin. Bazı asılsız haberler paranoya seviyemizi arttıracaktır. Bireysel tedbirlerinizi alın ve bir hedef, yol haritası belirleyin. Alınacak kararları bekleyin. Bu kararlar doğrultusunda hem sosyo-ekonomik hem de psikolojik olarak kendinize rahat, kaliteli ve güvenli bir ortam yaratmaya çalışın. Hedeflerinizi günlük olarak belirlemeye özen gösterin. Uzun vadeli hedeflerde, değişen güven ortamı ile virüsün yaratacağı olumsuzluklar, hedeflerinizi sekteye uğratabilir. Bu sizde hayal kırıklığı ve başarısızlık hissi yaratabilir ki istediğimiz en son şey bu aslında. Oldukça olumsuz bir tablo içerisine olduğumuzu biliyorum ancak olumlu yanlar bulmaya ya da yaratmaya çalışın. Pollyanna’cılık gibi ama dozunda. “Mış gibi” yaparak değil yani.

Şimdi hep birlikte alınacak kararları bekleyelim, ondan sonra psikolojik zemini, olasılıkları ve neler yapabiliriz noktasını konuşalım.

Herşeyin başı sağlık, hepinize sağlıklı günler dilerim.

Psk. Esra Dağlar Bozdoğan

[email protected]