Siyasette doğru kararlar vermek, ülkeler için çok önemlidir...

Örneğin İngiltere!

Brexit kararının doğru olup olmadığı hala tartışılıyor!

Evet, referandumda çıkan sonuç, demokrasinin gereğidir ve bu ülke AB’den ayrılacaktır ama şu anda örneğin koronavirüs krizinde koruyucu kıyafet veya çeşitli ekpimanların eksikliğinin sebebi, siyasi karar hatasıdır.

Geçtiğimiz günlerde Financial Times konuyu manşetinden duyurmuştu.

İngiltere’nin aldığı siyasi karar veya yaptığı siyasi hata, bu ülkeyi, solunum cihazı başta olmak üzere, çeşitli çok acil ekipmanların AB’den sağlanması anlaşmasının dışında bırakmıştı!

-*-*-

Kıbrıs’ın yakın tarihindeki en büyük siyasi hata; Annan Planı Referandumu’nda “hayır” kararıydı...

Rum tarafının “hayır” yanıtını vermiş olması; çözümün ötelenmesini hatta belki de çok daha zor hale gelmesini sağlamıştı.

-*-*-

Ancak ne acıdır; şu ya da bu nedenle; hala Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması; Rum tarafından daha çok, bizim için talihsizlikti!

Bir şekilde Rum tarafı, Dünya’nın en sağlam devletlerinden birinin üzerinde oturuyordu ve “hayır” kararı ile ne yazık ki bu devlet çatırdamayacaktı; öte yandan, Türk tarafı, “evet” demiş olmasına rağmen, “siyasi hatanın” cezalandırılan tarafı olacaktı!

-*-*-

Cezalandırılmadık mı?

Yapmayın Allah aşkına!

Bakın şu andaki duruma!

Lütfen kabul edin; çok ciddi bir çıkmazdayız!

Kredi bulma şansımız yok; paramız yok ve iflasın dahi ötesindeyiz!

(Ve lütfen halka umut pompalamaktan da vazgeçin! Bildiklerinizi itiraf edin!)

-*-*-

4 Mayıs’ta bazı sektörler yeniden kapılarını açacak.

Gören duyan da sanacak ki; 2020 bütçesi fazla verecek!

“... Abi, Türkiye’ye geçen hafta 10 milyar Dolar hibe ettik!”

Yok böyle bir durum!

-*-*-

Tornacılar, makinistler, marangozlar falan açacak!

O kadar!

Abartmayın!

Ve hepsinden önemlisi aman sakın ha gevşemeyin!

-*-*-

Haaaa, mevcut hükümeti mi eleştiriyorum?

Asla!

Daha önce de yazdım!

Bu zor dönemde, bu hükümetin yaptığı veya yaptıkları; “yapılabileceklerin zirvesiydi”...

Alkışlıyorum...

-*-*-

Peki eleştirdiğim nedir?

Eleştirdiğim, taaaa 1958’lerden – taaaa en başından “siyasi hata” yapıyor oluşumuzun artık kabul edilmesidir!

“Rumlar referandumda hayır dediydi” demeden.

-*-*-

Nasıl mı?

Bakın; çok basit bir örnek vereyim size...

Bırakın tüm Dünya’dan kredi alamamak gibi bir sıkıntıyı; spora bakın!

Türkiye, tüm Dünya ile spor yapıyor mu?

Yapıyor!

Güney Kıbrıs ile de yapıyor mu?

Yapıyor!

Peki biz niye yapamıyoruz?

Yapmak için ne tür çaba harcıyoruz?

Türkiye ne tür bir çaba harcıyor?

-*-*-

Türkiye’yi suçladığım veya eleştirdiğim yok!

Mesele, şu andaki veya bundan önceki tüm hükümetlerin, “Türkiyesiz olmaz” hikaye kitabından başka hiç bir kitap okumuyor olmasıdır!

Tufan hocaysa Tufan hoca!

Ferdi Soyer’se Ferdi Soyer!

Özkan Yorgancıoğlu ise Yorgancıoğlu!

Talat’sa, Talat!

Akıncı’ysa da Akıncı!

-*-*-

Katakulli okumanıza gerek yok!

Bunların hepsi, “Türkiyesiz olmaz”cıdır!

Haaa geçmişlerinde farklı konuşmalar olabilir ki Akıncı’nın geçmişinde o da yoktur çünkü aynı Akıncı, “Türkiye ile imkansız” diyenleri kendi partisinden kovmuş biridir.

Bu da ayrı bir mesele...

-*-*-

Diyeceğim o ki, Kıbrıs sorununun çözülmemesinin sorumlusunu aramak yerine; bu çözümsüzlüğün bizi iyi bir yere taşımadığı gerçeğini kabul etmemiz zorunluluğudur!

Evet bu bir zorunluluktur!

Başka çıkar yol yoktur!

Ve bu çözümsüzlük halini aşmak için; “kendi başımıza doğru kararlar üretmek zorundayız!”...

KENDİ BAŞIMIZA!

-*-*-

Yalan söylemeden.

Propaganda yapmadan.

-*-*-

“Ama sen Anavatanımıza laf söylüyorsun!”

Ne alakası var!

Türkiye canımdır, ciğerimdir!

-*-*-

Öyle siyasi kararlar vermek zorundayım ki; özgür, şeffaf, sağlam, pırıl pırıl kalayım ve takma dişlerim olmasın!

Korkmadan ısırayım!

Her ete, her samarellaya dalayım kimseden de çekinmeyeyim!

Takma dişle olmuyor!

-*-*-

Şu konuya bakmak lazım: Başbakana, dilediğiniz bakana sorun; “Türkiye size para verdi mi?” diye!

Cevap vermeye korkarlar!

İşin sırrı buradadır!

Çünkü gerçeği söylerlerse, siyasi geleceklerinin biteceğinden endişeleri vardır!

CTP’yi, TDP’yi bunun dışında tutmuyorum!

TDP’liler de, hükümetten gittikleri hafta sert rüzgarlar halinde esmeyi denemişlerdi. Ama koltuktayken, “iki üfürükleri bile yoktu”...

Pissi kedi, miyav miyav!

-*-*-

“Türkiye’ye isyan edelim; Türkiye’ye düşman olalım” dediğim yok!

Türkiye, bölgede çok önemli bir güçtür, çok önemli hesapları da mutlaka vardır.

Ama Türkiye o hesaplarını yapacak diye, biz sınıfı torpille geçen ama hiç bir şey öğrenmeyen – defteri dahi olmayan - şımarık çocuklar mı olacağız?

Sonra okul başımıza yıkıldığında; yeniden inşa etmek için bir birimizin yüzüne mi bakacağız?

Dünya eğitim sisteminin asla kabul etmediği ve etmeyeceği “öylesine” okulumuzun belgelerini de taşıyacağız ama öte yandan hepimiz çocuklarımızı başka okulun öğrencisi olarak kayıt mı ettireceğiz?

KKTC vatandaşıyız, çok yaşasın, törenler falan ama herkesin cebinde başka pasaport!

Bu ne alakaya maydanozdur ya Rabbim!

-*-*-

Koronavirüs bize lütfen iyi gelsin...

Silkinelim...

Uyanalım hamaset uykusundan...

Türkiye bizim canımızdır, ciğerimizdir ama “Afrika gazetesi falanca manşeti attıydı; Şener’i hapse sokmazsanız, size para yok” dedikodularıyla daha kaç sene “DEVLET” yönetirmiş gibi yapacağız?

-*-*-

Yeni bir dönem başlayacak...

Bu kesin!

Umarım 4 Mayıs’tan sonra ansızın herkes Covid – 19 olmaz ki bu da bambaşka bir konu!

-*-*-

Arpa – buğday biçilmeye hazır...

Yollar sokaklar ot doldu...

Temizlik lazım!

Kaldırımlardan gabbar çıkmaya başladı...

Dükkanların camekanları tozdan, topraktan geçilmiyor...

Tüm ülke bakımsızlıktan Kapalı Maraş’a döndü...

-*-*-

Artık bir şeyler yapmak zorundayız...

Hamaset ve şükrancılık dışında bir şeyler...

Ne gibi mi?

Çözümü istediğimizi kimseden icazet de almadan, talimat da almadan konuşabilmeliyiz...

Para yok!

Para bulma veya basma şansımız yok!

Mesela Maraş’ı paraya çevirmeliyiz...

Bedelli askerliği konuşmalıyız...

Bedavaya verdiğiniz lüks otellerin arazilerinin kirasını tartışmalıyız...

-*-*-

Bu konudaki uzmanların, başarılı olmuş iş insanlarının görüşlerini bir havuzda toplayıp, yaşama geçirmeliyiz.

-*-*-

Türkiye para versin ve tekerlek dönsün diye beklemek; ölüden gözyaşı beklemek bile değildir!

Olsa, dükkan bizim, eminim!

O konuyu geçmiştik!

-*-*-

Para bulmazsak ne mi olur?

Başbakan ekonomisttir...

Bu soruya en iyi cevabı eminim kendisi verebilir...

-*-*-

Ama para olmazsa, insanlar borçlarını ödeyemez...

İpotekteki malları da parasızlıktan dolayı satılamaz...

Kefiller mi?

En iyi ihtimalle, kredi sahibiyle birlikte mahkemeye verilir!

Mazbatadan da hapishane kendilerini sığarsa hapishaneye atılır.

-*-*-

Mahkemeler aylar, yıllar, hatta asırlarca devam eder mi?

Mevcut yapıyla “evet devam eder” diyorum!

-*-*-

Ve tekrar ediyorum; “Para para para!”...

Ne şarkı sözüdür bu yazdığım; ne de Napolyon’a ait olan söz dizisi!

Acil ihtiyacımız olandır ve hamasetle de sağlanabilmemektedir!

-*-*-

Ne mi yapalım?

Kendimizi hemen AB’ye ve Rumlara mı satalım?

Hayır!

Elbette hayır!

Ama çözümsüzlüğün çok ciddi bir siyasi hata, derhal ortadan kaldırılması gereken bir “BÜYÜK HATA” olduğunu artık kabul edelim.

Kısacası, tuz da kokmuştur!