Bir günde konular amma birikti ha!

Mesela konu number one!

Yani birinci konu:

Efendim, kapalı turizm olayının Covid 19 tedbirlerinden biri ya da koronavirüs önlemlerinden bir tanesi 26 Temmuz akşamı saat 17.00’de “notam” yayınlanarak, tüm ilgili charter uçakçılarına bildirildi. 10 gün önceden bu konu konuşulmuştu ve artık 26 Temmuz gece yarısından itibaren, charter uçak olmayacaktı. Bildirilen buydu!

Bu ne demek mi?

Bu demektir ki, elini kolunu sallayan, aşılı ya da aşısız, dilediği gibi uçağa binip KKTC’ye gelemeyecek!

Neden?

Dedik ya, salgınla alakalı bir tedbir!

Buraya kadar bir aksilik var mı?

Hayır yok!

-*-*-

Peki sonra ne oldu?

Hepimizin de bildiği gibi, gece geç saatlerde, tüm ilgili kuruluşlara, şirketlere mesela sivil havacılık dairesine bildirilen 26 Temmuz 2021 tarihi, 10 Ağustos’a çekildi!

Neden?

Bu karar neden değişti?

Haklı ya da haksız, bir casinonun düzenlediği kumarla alakalı turnuva söz konusuydu. Turnuva iki hafta sürecekti ve 10 Ağustos’a kadar da bitecekti!,

-*-*-

Hükümet veya devlet yanlış mı yaptı?

Turizm ve ekonomi açısından hayır!

Ama “sağlık” ya da “salgın” tedbiri açısından “hipokrasi”!

-*-*-

Ayrıca, “casinolar büyüktür hükümet” gerçeği bir kez daha karşımıza çıktı!

Hatta bırakın casinoları, ilgili charter uçuşları gerçekleştirecek şirket veya şirketler de hükümetten büyüktür!

Bu anlamlar çıktı!

-*-*-

Başka ne anlamı var bu yaşananın?

Mesela, düğününüz var!

400 kişi davet ettiniz!

Olmaz!

200 kararı verildi!

Peki, düğün sahipleri kararı değişemez mi?

Oteller dizisinin sahibiyse değişir, değilse değişemez!

-*-*-

Gel de bulaşıcı hastalıklar komitesine güven!

Gel de “egemen eşit devlet” iddiasına saygı duy!

Gel de, “Maraş bizimdir” hikayesine inan!

Kardeşim, siz, halkınızın sağlığı ile ilgili karar almaktan bile acizsiniz!

Ma nedir dediğiniz?

-*-*-

Gelelim konu number two’ya!

İkinci meseleye…

35 yaşında bir işçiyi elektrik çarpması öldürdü.

İşçi, yoksul…

Üstelik de “bizden” değil!

Üzgünüm ama öyle!

Yabancıysa, aşağılıyoruz, en basitiyle dışlıyoruz hatta haber bile yapmıyoruz!

Kim bilir ne hayallerle gelmiş ülkemize!

Ve işçi kardeşimizi öldürdüğü iddia edilen elektrik “kaçak”!

Bu bir iddia!

Hani diyorum, BM Güvenlik Konseyi’ni kınayan ilgili bakan hatta BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi ülkesine neredeyse savaş ilan edecek başbakan nerede?

Denetim kurumları nerede?

Kıb – Tek nerede?

El – Sen nerede?

Sadece, gariban bir işçinin ölüsü var ortada!

-*-*-

“… Maraş bizimdiiiiir! Eyyy Rum – Yunan ikilisi!” gibi komiklikler yapacağınıza, o gariban işçinin nasıl öldüğünü araştırın ve hesabını sorun!

-*-*-

Ve konu number three!

Yani geldik üçüncü meseleye…

Afet Özcafer…

-*-*-

UBP’de başlayan, vekillikle devam eden, DP’de genel sekreterliğe varan bir siyasi yaşam, dün “son noktayı” gördü.

Özcafer, “DP’den ve haliyle genel sekreterlik görevinden” ayrıldı!

Neden?

“Bakan olmadığı” için mi?

Hayır!

“Bakan yapılmadığı” için!

-*-*-

Peki neden bakan olamadı veya yapılamadı?

Dün kendisi de açıklayamadı!

Ama anladığım şuydu; “bilinmeyen kişi veya kişiler, bakan olmasını istemedi; kendi partisinin genel başkanı ve üst kurumları da buna karşı dik duramadı”…

Dolayısıyla kalmasının anlamı yoktu!

-*-*-

Kimlerdi bu “bilinmeyen kişi veya kişiler?”…

Serdar Denktaş’tı ama Serdar Denktaş değildi!

UBP içerisinde Afet hanımı istemeyenler vardı çünkü bakan yapılırsa, siyasi gücü artacak, Mağusa’da yükselecekti.

Hatta, bir iddiaya göre Cumhurbaşkanlığı seçiminde Mustafa Akıncı’yı desteklemişti!

-*-*-

Açıkçası çok üzgünüm, benim geri zekalılığımdan da kaynaklanıyor olabilir ama “Afet hanımın bakan olmasına kim ya da kimlerin karşı olduğunu, kim ya da kimlerin bakanlığını engellediğini” anlayabilmiş değilim!

Anladığım tek bir şey var; Afet hanımın anlattığı şekliyle olası ilk seçimde DP’nin baraj sıkıntısı çok büyüktür!

Ve anladığım – hatta emin olduğum bir şey daha söz konusudur: Ülkede siyaset yalama olmuştur!