Desteklediğiniz veya üyesi olduğunuz parti ile dalga geçilmesini ister misiniz?

Düşünün, ülkede neredeyse her 10 seçmenden 4’ünün desteklediği UBP ile resmen alay ediliyor!

Kimisi “dönüşümlü başkanlık” öneriyor, kimisi “UBP’ye Türkiye’den genel başkan gelecek” diyor!

-*-*-

Hoş bir şey mi bu durum?

UBP, bu ülkenin en büyük siyasi partisidir ve tam genel başkanlık yarışı bitmek üzereyken, birileri, seçilmesi büyük olasılık olan adaya, “canım, sen çekil, seni istemiyoruz” dedi ve partide kimse, ama kimse, bunu umursamadı. Umursadıysa da “yutkundu, yuktundu, yuttu!”...

-*-*-

Ama, seçilmesi büyük olasılık olan aday da, “... bu ne rezalettir” demedi önce çekildi. Sonra “hayır çekilmedim - yarışacağım” dedi!

-*-*-

Bir ötekisi, “... Çekilsinler, ben yaparım” demekten gocunmadı...

-*-*-

Ve herkes, “... Partimiz bölünmesin, partimizin geleceği için” diye öne çıktı!

Oysa apaçık ve de bayağı, mesele tamamen kişiseldi!

-*-*-

Mustafa Akıncı hala, ameliyatlı haliyle “nostaljik yürüyüşe” katılıyor...

Oysa, bence ilk yapması gereken, “neden seçimi kaybettim”in özeleştirisi olmalıydı!

“Etrafımda olup da, canını dişine takıp çalışan onca insanın yanında, resmen nasyonal sosyalizm yaparak, Türkiye kökenli yurttaşı küstürenler hiç mi kaybetmeme sebep olmadı?”

Bu soruyu kendi kendine sormalı!

Bizzat kendisi, “... yıllarca ‘sensiz yapamam canım’ dediği Türkiye’ye, aniden düşman kesilerek”; sadece seçim kazanma maksatlı oynadığını hiç mi itiraf etmeyecek?

Hiç bir zaman, “... Evet burada hata yaptık” demeyecek mi?

-*-*-

Çok çok iyi biliyorum ki; kendisine oy verecek olan en az 20 kişi; etrafındaki “Türkiyeli hırsı” ile mesajlar atanlar nedeniyle, ya sandığa gitmemiştir; ya da rakibe oy vermiştir...

-*-*-

Unutmayın, ikinci turda, iki aday arasındaki fark çok değildir ve bu 20 kişi, sadece benim yakından bildiklerimdir...

-*-*-

Ve son bir soru; “... eğer mesele sadece ‘federal çözüm’ meselesiyseydi; ikinci tur şansı çok yüksek olan Tufan Erhürman’ın lehine, neden yarıştan çekilmedi?”...

Ve ek bir soru; “... Neden tüm taraftarları, ikinci turu hiç düşünmeden, Erhürman’a vurdukça vurdu?”...

-*-*-

Ve haliyle işte geldiğimiz nokta?

Sizce bu geldiğimiz noktada, Türkiye, durduk ve de oturduk yere, sırf Ersin Tatar’ı desteklesin ya da Taçoy’u UBP’ye başkan yapsın diye mi meselelerimizin tümüne, dibine kadar sokulmuştur?

-*-*-

Bence hayır!

Türkiye, bizim tarafımızdan, bilerek ve istenilerek meselelerimizin içine daldırılmıştır...

Bu sokuluşun ya da daldırılışın sebebi; “işimize geldiğinde memnun olmamız, işimize gelmediğinde küsmemiz”dir!

-*-*-

İşimize geldiğinde memnun olmamızın ve işimize gelmediğinde, birbirine yeni aşık olmuş çiftlerin deniz kenarında yaptığı akşam yürüyüşü gibi; nostaljik yürüyüşler yapıp eğlenmemizin sebebi; “temel siyaset” yoksunluğu ve “kişisel çıkar” hırsımızdır.

-*-*-

Sağda veya milliyetçi kesimde, toplumsal çıkar hiç tartışılmıyor...

Solda veya çözümcü kesimde ise talep edilen “federal çözüm”ün nasıl bir şey olduğu konusunda, karşı taraf hiç ikna edilemediği gibi; kendi içimizde de tutarlı duruş sergilenemiyor...

-*-*-

Örnek verecek olursak, Crans Montana bittiğinde, “... tek sığınacak liman Türkiye’dir” diyen Akıncı’nın duruşu bu konuda tutarsızlık örnekleri ile dop doludur.

-*-*-

Şu mutlak bir gerçektir ki, “kişisel çıkarlarımız”, her dönem “toplumsal çıkarlarımız”ın önündedir.

Buna, “megaloman” olmamızı da eklemeliyiz.

“Her şeyin en doğrusunu biz biliyoruz” endamıyla böbürlenirken; yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası çıkarların neler olduğunu öğrenmek dahi istemiyoruz...

Biz, kişisel çıkar ve kişisel bilgilerimizle çok mutluyuz!

Tokadı yiyip de sersemlediğimiz anda aslında gerçeği biraz görüyoruz, ama sonra yine pek akıllanmıyoruz!

Ayni noktaya geri dönüyoruz...

-*-*-

Ne mi yapmalıyız?

Toplumsal çıkarlarımızı belirlememiz lazım...

Mesela çözüm!

Kıbrıs sorununun çözümü bizim için bir toplumsal kazanım mıdır?

Bana göre kesinlikle evet!

Bu noktaya odaklanmalıyız.

Nedir çözüm?

Çözüm olursa, milliyetçi – ganimetçi kesim ne kaybedeceğini çok iyi bildiği için, söylemese de, “en iyi çözüm çözümsüzlüktür” noktasında, maçı idare ediyor!

-*-*-

Çözüm olursa başımıza gökten Euro mu yağacak?

“Evet yağacak” meselesini ganimetçi – milliyetçi kesime de anlatabilmemiz lazım...

Çünkü, evet çözümsüzlük, parasızlıktır ya da “Türkiye verdiği kadar”dır!

Türkiye verdiği zaman da, “düdüğü dilediği gibi çalar”ı çok iyi anlamak gerektiğidir!

-*-*-

Şimdi Faiz Sucuoğlu’na ve O’na oy veren UBP’lilere soruyorum:

“... UBP’deki genel başkanlık yarışına canınız mı sıkıldı?”...

Ve yanıtı ben veriyorum:

“... Müstahakkımızdır!”...

-*-*-

Sol ya da nostaljik yürüyüşçü dostlara da soruyorum:

“... Akıncı’nın seçimi kaybetmesi iradenizin elinizden alınması mıdır? Buna mı üzüldünüz?”

Yanıtı veriyorum:

“... Akıncı ile Tatar arasında, örneğin Kıbrıs meselesi ile ilgili Türkiye’nin her hangi bir talimatına ya da telkinine itiraz hiç olmadı ve olmaz, olmayacaktı da... Sizinkisi sadece yanılgı veya hatalı algı ile sonucu değiştirebileceğinize inanıyor olmaktı... Oysa gerçek hiç de öyle değildi.”

Dolayısıyla, “sol açısından da yaşananlar müstahakkımızdır”...

-*-*-

Konu çok karıştı ve dağıldı.

Toparlayayım:

Bizi sadece Kıbrıs sorununun çözümü kurtarır... 11 Şubat 2014 belgesi çerçevesinde bir çözüm... Var mısınız yok musunuz?

Eğer yoksak; hükümet, koalisyon, seçim boş şeyler...

Türkiye göndersin bir desteban, mesele çözülsün... Muhtarmış, kaymakammış, valiymiş; sakın ha...

Bir adet kır bekçisi!

Yeter de artar bile!

Elinde da sağlam bir topuz!