Cumhurbaşkanlığına adaylığını resmen ilk açıklayan Tufan Erhürman olmuştu… 
Dün, pandemi nedeniyle ertelenen seçimler sonrası, “yeni seçim süreci”nde ilk geniş katılımlı ve öğle yemekli basın toplantısını da O düzenledi.

-*-*-

50 civarında gazeteci yemekli toplantıya katıldı. Hala “yorum yaparak ve kendi görüşlerini illa ki açıklayarak soru sormakta ısrarlı arkadaşlarımız var”.
Oysa, Erhürman veya başkası konuşurken not al, bilemedin önceden hazırlan, çık soruların sor. Böyle yapanlar çoğunlukta ama ötekiler de hiç azalmadı.
Lütfen arkadaşlar, saygım hepinize sonsuz ama sizin görüşlerinizi zaten okuyabiliriz; yazıyorsunuz…
Eğer illa ki adaylara veya basın toplantısını düzenleyen her kimse, onlara da anlatmak istiyorsanız, randevu alın, özel görüşün… 
Beş dakikada sorulan soru olmaz…

-*-*-

Neyse, kısa veya uzun da olsa, yorumlu ve bol görüşlü de olsa, Erhürman tüm sorulara çok rahat yanıt verdi.
Belli ki hiç bir adayla “polemiğe girmeyecek”…
Türkiye ile uyumlu olacak mısınız? Sorusuna, “Sürekli diyalog içerisinde olacağım” diye yanıt verdi.
Çok rahat ve ikinci tura kalacağından çok emin.

-*-*-

Seçimlere iki buçuk ay var…
Elbette adaylara; siyasi partilerine bakılmaksızın da oy verilir.
Ama, özellikle CTP ve UBP’li adayların şansı, öteki adaylara göre sanki daha fazlaymış gibi gelir bana…

-*-*-

Yine de, UBP ve CTP’den, öteki adaylara mutlaka oy kaçması yaşanacaktır.
Bu kaçışlar ne kadar az olursa, bu iki partinin adayının ilk turda alacağı oylar o kadar yukarıda olur.

-*-*-

CTP’den Mustafa Akıncı’ya; UBP’den Tufan Erhürman ve Mustafa Akıncı’ya oy kaçması olacağı “şu andaki piyasa koşullarında” çok olasıdır ve çok konuşulur bir meseledir.
Ancak önümüzdeki iki buçuk ay neyi gösterir; birlikte izleyeceğiz.

-*-*-

Serdar Denktaş aday olur mu?
Olursa, DP’den, çok az da olsa, tüm adaylara dağılabilecek oylar “yuvada kalır” mı?
Özellikle UBP’li oylardan, Serdar Denktaş’a oy gider mi?


-*-*-

Üzerinde çok çalışılması gereken, çok başarılı yani çok güvenilir kamuoyu yoklamasına tüm adayların kesinlikle ihtiyacı vardır.
Sağlam ve güvenilir anket görmezsek, net tahminler yapabilmek sadece spekülasyon olur.

-*-*-

Aslında her tahmin bir spekülasyondur.
Önemli olan, spekülasyonu daha da ağırlaştırıp, sansasyona çevirmemektir.
Sonuçlarla ilgili dezenformasyon amaçlı, spekülatif haberler yayıp, sansasyona neden olmak; insanları manipüle etmeye çalışmak, çağdaş demokrasilerde, ahlaklı siyaset değildir.

-*-*-

Heee komplo teorisi mi?
En az on tane yazarım, on dakikada!

-*-*-

Ama doğru, ahlaklı tahmin için, ciddi kamuoyu yoklamasının kaçınılmaz olduğunu bir kez daha belirtmekte fayda görüyorum.
“Ben halkın içindeyim, her şeyi gözlemlerim” iddiası, yukarıda saydığım, spekülasyon, sansasyon, dezenformasyon, manipülasyon veya komplo teorisi değil, sadece “safsata”dır.

-*-*-

Kısacası, “11 Ekim 2020’de, eğer salgın müsade eder de sandığa gidersek, çok çekişmeli bir yarış göreceğiz” diye tahminde bulunmak, çok güvenilir kamuoyu yoklaması görmezsek, “oturduğumuz yerden nabız yoklamasıyla” belirlenebilecek bir şey değildir.
Güvenilir olmaz!

-*-*-
 
Bu arada Twitter’de, Türkiyeli yeminli muhasip, ekonomist, emekli bürokrat ve yazar 
Mahfi Eğilmez’e ait olduğu söylenen bir söz okudum… bu günlerde, çok ihtiyacımız olduğuna inandığım muhteşem bir saptamaya imza atmış eğilmez ve demiş ki; “Okuduğunu anlamamak kadar ciddi bir sorun da okuduğunu yanlış anlamak. Bu sorunun nedenleri: Şartlanma, ön yargı, fanatik taraftarlık eğilimi. Sorunun çözümü: Düşüncenizi özgür kılmak, hiçbir kişiye, kuruma veya düşünceye körü körüne bağlanmamak.”

-*-*-

Yine Twitter’de bir paylaşım okudum…
Çok hoşuma gitti…
İçinde bulunduğumuz gergin siyasi ortamda, her yoruma, her yazılana, her şeye “tepki verip hakaret ve aşağılamaya başvuruyoruz” ya, aslında bu, bizim “Kıbrıslı oluşumuzla alakalı” diye düşünüyorum.

-*-*-

Paylaşım şöyle:
“… 17 yaşındaki bir lise öğrencisi, Nasa stajının 3’üncü gününde yeni bir gezegen keşfetmiştir… Nasa Kıbrıs'ın Kuzeyinde bir kurum olsa alacağı cevap şuydu: Hade be çocug daha teleskgobu dün gördüng gezegeni ne ara öğrending da yenisini fark etding?”

-*-*-

hoşunuza gitmeyen bir görüşe, bir düşünceye; size göre doğru olan görüş ve düşünceyle yanıt vermek, doğru olandır… Ama hoşunuza gitmeyene sözü söyleyene, ya da yazana küfretmek; aslında o beğenmediğiniz sözü veya görüşü bilinç altınızda kabullenmenizdir…
Kısacası, birinin görüşünü beğenmiyor olabilirsiniz… O görüşü yanıtlamak yerine, görüşü beyan edene saldırıyorsanız, yazılanların doğru olduğu anlamı çıkmaz mı?

-*-*-

Efendim, koronavirüs hızla tüm Dünya’da yayılmaya devam ediyor…
Ölüm oranlarında düşüş olabilir… 
Uzmanlar ısrarla ve inatla diyor ki; “Yayılmayı önlemenin üç basit yöntemi: Ellerinizi çok sık yıkayın, maske takın ve kimsenin çok yakınına yaklaşmayın…”
 
-*-*-

Peki bunlara uyuyor muyuz?
Uymuyoruz!
Ama lütfen uyalım… 
Umarım hükümet bu konuda çok etkili bir yöntem bulur ve maskeli yaşamı bir şekilde en azından kapalı mekanlarda ve çklu ortamlarda zorunlu hale getirir… 
Evet, doğrudur, bilim inanı değilim ve bu tavsiyede bulunmak haddime olmaz ama okuduklarımızı aktarıyorum; o kadar… 
Ben uyuyor muyum?
Bir yere kadar!
Zorlama olursa, sonuna kadar!
Polis gördüğümde emniyet kemeri takmak için çırpınmaya başladığım gibi; keşke polis gördüğümüzde olsun maske takmak için çırpınsak diyorum!

-*-*-

Ve son bir söz:
Bugün yazdıklarımla bir alakası var mı?
Bilemiyorum… 
Söz, “Luther King Jr.”a ait… 
“Ya kardeş olarak birlikte yaşamayı öğreneceğiz, ya da aptallar olarak birlikte öleceğiz...”

-*-*-

Hani inatla ve ısrarla kavga ederek, savaşarak her türlü soruna “çözüm” bulacağını sananlar var ya... Onlara gitsin bu söz...