Adam diyor ki; “açım” ve ekliyor, “1 Temmuz’da uçuşları başlatmayın!”…

Adam diyor ki, “Ekonomik ilerleme olmazsa olmaz” ve ekliyor; “Ama sakın Türkiye’den turist gelmesin!”…

-*-*-

Bu işler kolay değil!

Gerçekten Başbakan’a kızmayın!

Kızmamak lazım!

“Buyurun gelin siz yapın” derse; kesinlikle kaçacak delik ararız; hepimizin işi borudur, söylemiş olayım!

-*-*-

Şu anda mevcut siyasi parti liderlerimizin hiç birinin hem ekonomiyi hem de aynı anda sağlığı çok iyi bir noktaya getirecek sihirli değneği yoktur!

-*-*-

Ayrıca, bu toplumun veya KKTC’nin parasız, çulsuz, plansız, hesapsız, geleceksiz, kimsesiz, Dünya’dan izole kalmasının tek sorumlusu da ne UBP’dir, ne de HP’dir.

Bu “zavallı” halimizin sorumlularının tümü, Meclis’tedir.

Baş sorumlu ise bizleriz, seçmenlerdir!

-*-*-

Ahmet Cavit An’ın yazdığı ve Şadi Kültür ve Sanat tarafından 2006’da yayınlanmış “Kıbrıs Türk Toplumunun Geri Kalmışlığı” adlı kitabın sunuş kısmı çok ilginçtir…

Aynen aktarıyorum:

-*-*-

SUNUŞ

Türkiye’de “Lokman Hekim” soyadını almış ve Kıbrıslı Türklerin yetiştirdiği değerli kişilerden biri olan Dr. Hafız Cemal’ın (1878 – 1967), doğduğu yer olan Kıbrıs’a karşı büyük bir sevgisi vardı. Daima yurdunun hasretini çekerdi. O nedenle zaman zaman Kıbrıs’ı ziyaret edip, hem hastalarına şifa dağıtır, hem de hasret giderirdi. Kıbrıs Türk basınını da yakından izlemeyi ihmal etmezdi. 1960 yılı yazında Kıbrıs’a geldiğinde Lefkoşa’daki Çetinkaya Kulübü’nde verdiği konferansta, 50 yıl önceki geçmişin sorunlarını şöyle sıralamıştı: (Kitap yayınlandığında 50 yıldı, şimdi 60 yıl oldu)…

“1. Kahve köşelerinde tembel tembel vakit geçiren, işsiz, idealsiz, öncüsüz gençlik.

  1. Sanat ve ticareti hor görmemiz. Hükümet işlerine düşkünlük.
  2. Kıskançlık. Ali muhallebicilikten para yapıyorsa, on kişi de aynı işe atılıp hayır yüzü görmemesi.
  3. Halka öncülük yapmak için fedakarane çalışanlara çamur atma, onları lekeleme, bıktırıp usandırma.
  4. Türkün Türkü koruması prensibinin hatıra bile gelmemesi.
  5. Nemelazımcılık.
  6. Zevk için israf.
  7. Şahsi ve milli iktisadın ne demek olduğunu bilmemek.
  8. Toprağı fenni bir şekilde işlemenin faydaları ile ilgilenmemek.
  9. Kıbrıs’ta Türklüğün bekasının ciddi bir dava olduğunu benimseyip, işimize ciddiyetle sarılmamak, laubalilik, çekememezlik, menfaatperestlik.” (Nacak gazetesi, 1 Temmuz 1960).”

Dr. Hafız Cemal’ın teşhisleri büyük ölçüde güncelliğini korumaktadır. Bugün bile benzer sorunlar içinde kıvranan toplumumuz, Dr. Hafız Cemal’larını iyi tanımalı ve onlara kulak vermelidir.”

-*-*-

Üç aşağı beş yukarı; aynı yerdeyiz.

Çok tembeliz.

Hiç çalışmadan devletten maaş almaya bayılıyoruz.

Birbirimizin hep arkasından konuşuyoruz, kıskancız, kimsenin başarısını çekemiyoruz, başarıyı kabul bile edemiyoruz.

Nemelazımcıyız.

Toprağı bilimsel anlamda işlemek bir yana, ganimet olduğu için kuraklık parası almak amacıyla kullanıyoruz. (İstisnalar mutlaka vardır tabii ki.)

Laubaliyiz ve çıkarcıyız!

-*-*-

Kıbrıs’ta Türklüğün beka sorunu yok ama mesela Kıbrıs Türk toplumunun bekasının çok ciddi tehdit altında olduğunu umursamıyoruz hatta umursayanları “vatan haini” dahi ilan edebilecek kozmik seviyesizleşmelerde fır fır dönüyoruz!

-*-*-

1970’lerde çağı yakalama şansımız olmuştu; akabinde her açıdan darmadağın olduk!

Ciddi anlamda eğitimli insan kaybı yaşadık!

Beyin göçü iliklerimize kadar işledi ve sadece düzen yalakası olanlar “iktidara” gelmeyi başardı!

-*-*-

Şimdilerde, toplum, makinesi yanmış, dümeni kopmuş, sürekli su alan bir gemide seyahat eder haldedir!

Dalga ve akıntı nereye çekerse!

Veya daha büyük bir gemi, arada bir nereye iterse, oraya yöneliyoruz!

Ama, o kopmuş dümene geçmek için birbirimizi de yemeden duramıyoruz ki bundan daha aptalca bir tavır olamaz!

Dümeni tamir edip, gemiye yön vermek hiç aklımıza gelmiyor!

Makineyi onarıp gemiyi sağlam bir limana çekip bağlamayı hedeflemiyoruz!

Bir büyük gemi var, arada bir yandan, arkadan, önden bir vuruyor, hafiften akıntıya kapılıyoruz, bunu muhteşem bir başarı sayıp, bilinmeyene yol almayı sürdürüyoruz!

-*-*-

Daha ne kadar bu şekilde gideceğimizi bilemem!

Jet uçağı fiyaskosunda en son yaşadıklarımız, bize bir kez daha göstermiştir ki, son derece gariban, inanılmaz derecede yetkisiz ve ne yaptığımızı da bilmez haldeyiz!

-*-*-

Ya gerçekten Halkın Partisi’nin bir zamanlar dediği gibi “toparlanırız” ya da “biteriz”…

Ayorgili sevgili dostum Serkan Lokma, “salgın bitsin, herkes kaçacak” diyor, haksız değil!

Son kaçan ışıkları söndürmeyi unutmasın!