21’inci Yüzyıl’ın en kötü yılını geçiriyoruz…

2020 tarihe “Bir salgın hastalık nedeniyle binlerce insanın öldüğü ve ekonomilerin darmadağın olduğu yıl” olarak geçecek…

Ama, öyle ya da böyle, bu kötü günler de mutlaka “geçecek!”…

-*-*-

Eğri ya da doğru, uzmanlara göre bu salgın da insana uyumlu olacak veya insanlar ona alışacak!

Aşıyla ya da ilaçla, bir şekilde bitecek ya da verdiği zarar azaltılacak.

“Pandemik” olmaktan çıkacak…

“Endemik” olarak yaşamına bizimle birlikte devam edecek…

-*-*-

Bundan sonraki yaşama, “Yeni Normal” adını verenler var…

Evet, “Yeni Nomal”…

-*-*-

Yeni yaşamı tarif eden “Yeni Normal”de, sarılma, kucaklaşma, öpüşme gibi gereksiz şeyler veya siyasi avantaj elde edip, seçim kazanma amacına dahi çekilen tartışmalara neden olan el öpmeler sona erecek…

-*-*-

Ama bu yeni normal yolunda, mesela barlar “yakın temas” sebebiyle kapatılmışken; kerhanelerin kapatılmaması gibi “hayretlik” kararlar hala gözümüze gözümüze sokulabilecek…

Kerhanelerde yakın temas yok; ama barlarda var!

Bazen diyorum, bu kararı alanlar, Azeri Türkçesi’ni, bizimkinden önce mi öğrendi?

Gece kulüplerimiz, “kar eden hane” yani fabrika değildir, içerisinde seks endüstrisi gereği yapılan her şey bulunmaktadır!

Yakın temas yok mudur?

-*-*-

Haaaa, ben kapanmaya şiddetle karşıyım!

O da ayrı bir mesele!

Barların da uçuşların da kapanmaması tarafındayım ki o da ayrı bir mesele!

Karşı olduğum, “çelişki”nin dik alası meselesidir!

-*-*-

Evet “Yeni Normal”de, bu ülkenin artık “yaşamaması” gereken ciddi anlamda rezil ve çelişkili olumsuzlukları bulunmaktadır

-*-*-

Mesela ilk aklıma gelen “nüfus”…

Gelin, yeni normalimize başlamadan önce, nüfusumuzu bilelim…

Hazır kapı – pencere de kontrol altındayken, girenin çıkanın haddi ve hesabı tutulsa bile, nedendir bilemiyorum hiç hesaplanamazken ve de giren kalırken, dilerse çıkmazken, bunu bir düzene koyalım.

Hiç siyasi bir sebep veya kavgaya gerek olmaksızın.

Lütfen, KKTC’nin nüfusunu bilelim.

Daha fazla rezil olmayalım.

-*-*-

Gelecek senenin tüm hesaplarını yapabilelim…

Kaç kuruşa, kaç liraya ihtiyacımız var bilelim…

Kaç çift ayakkabı, kaç pantolon, kaç gömlek isteyeceğiz görelim…

İhracatı, ithalatı, ekonomiyi, bütçeyi doğru ve de dürüst hesaplayalım…

-*-*-

Hastanelerimizin yeterli olup olmadığını çözelim…

Okullarımızı ayağa kaldıralım…

Yollarımızdan kaç otomobil geçeceğini hesaplayabilelim…

Patatesin ne kadar üretileceğinin, kaçta kaçının içeride, kaçta kaçının dışarıda satılacağının düzgün bir şekilde hesabını yapalım…

-*-*-

Vesayre vesayre vesayre…

-*-*-

En çok aklıma takılanlardan biri de “bürokrasi”…

Bürokrasinin insan yaşamını zorlaştırmasını; suistimallere sebep olmasını engelleyelim…

Evet, önce nüfusu bilerek…

Evet, insan sayımızı görerek…

Hesaplayarak…

-*-*-

Bakın, milyonlar harcanacak ve “yüksek mahkeme yargıcı sayısının artırılıp artırılmaması” referandumda halka sorulacak!

Haaaa, “doğrudan demokrasi” mi diyorsunuz?

Ne güzel!

Bana uyar!

Keşke, kim vatandaş, kim değil, kim nerede, kaç kişi oy kullanacak kesin bir şekilde bilebilsek!

Ama size ne diyeyim biliyor musunuz?

Şu anda 199 binden fazla seçmen açıklanıyor; bu seçmenler içerisinde “ölenler” varmış!

Peki, bilmiyor muyuz ölenleri?

Biliyoruz ama daha devletin öyle bir sistemi olmadığı için, seçmen kütüğünden düşemiyormuşuz!

“Doğru değil bu inşallah” diye düşünmekten kendimi alamıyorum!

-*-*-

Ve bilmediğimiz bir şey daha var!

KKTC vatandaşı olup, seçmen kütüğünde kayıtlı kaç kişinin Türkiye ve İngiltere gibi ülkelerde bulunduğunu da bilmiyoruz.

Londra’da Covid – 19 nedeniyle yaşamını yitiren bir büyüğümüzün, KKTC Seçmen Listesi’nde adının olduğunu söyledi bir arkadaş!

“Daha kütük yayınlanmadı” dedim…

“Göreceğiz” dedi…

Anladınız ne demek istediğimiz değil mi?

-*-*-

Evet, yüksek mahkemede yargıç sayımızı artırmak için referanduma gidiyoruz!

Kızgını var, küskünü var, devleti sallamayanı var, demokrasi de bir şekilde var; “reddedilme ihtimali” de var!

Değil mi?

-*-*-

Peki neden yüksek mahkeme yargıcı sayısını artırmak istiyoruz?

Çünkü yetmiyor!

Kontrolsüz ve hesapsız nüfus artışının akabinde, suçların yükselişinde, adaletin kilitlenmesi de mümkün…

Hatta “mümkün” değil, adalet kilitlenmiş durumda!

Geciken adalet söz konusu!

Geç kalan veya geç gelen adalet, adalet midir?

Değildir!

-*-*-

Geciken adalet, yarın, insanların yargıya baş vurmadan sorunlarını çözmesi olaylarının miktarını artıracak!

Artıracak ne demek?

Artıracak; şu anda da var ve sayısı çok artacak demek!

Mafya Devleti demek istiyorum…

Risk yüksek.

-*-*-

Kısacası diyorum ki; hani 11’inde sandığa gidip cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu için oy kullanırken, ne olur, “evet” diyelim, yüksek yargıç sayısı artsın…

Saçma sapan bürokratik kokuşmuşluğun kurbanı olmasın.

Adaletin de sağlığı daha fazla bozulmasın!

-*-*-

Evet, yen normalimizde, yeni yaşantımızda, elbette yazılacak ve de yapılması gereken çok şey var.

Gelin, en azından ilk adım olarak, bu Anayasa değişikliğine evet diyelim…

Akabinde inşallah aklımız başımıza gelir ve her şeyi, “ganimetin akışına, laçkalığın gidişine, belirsizliğe, geleceksizliğe” teslim etmeksizin bir şeyler yaparız!

Yeni Normal çok önemli…

Yeni Normal, Kıbrıs Türk toplumunun “yeniden doğuşu” da olur; “tarihe gömülüşü” de!

Tercih bizim!