Gece kulüplerinin, şiddet kültürüne katkıda bulunduğunu belirten CMIRS Direktörü Mine Yücel, kadın bedeni üzerine yapılan cinsel sömürünün, şiddetin en ciddi boyutlarından biri olduğunu ifade etti…

Yaptıkları anketlerde ülkedeki her üç kadından birinin şiddete uğradığını belirten Yücel, “Ufak bir tokat veya “Sen konuşma” gibi psikolojik boyutlarını da eklediğimizde ve şiddet yelpazesi genişledikçe yüzde seksen ve yüzde doksana çıktığını görebiliriz” dedi. 

Kadın hakları ve barış çalışmaları gibi toplumsal sorunlar üzerine birçok çalışma ve anket gerçekleştirerek, ülke sorunlarını ele alan, gerçekleştirdiği çoğu çalışmanın tek ve ilk olması açısından da ülkenin sosyal yapısına ilişkin verilerin gün yüzüne çıkmasına katkıda bulunan Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi (CMIRS) Direktörü Mine Yücel  ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Kıbrıs Postası’ndan Aykut Gültekin’in ülkemizdeki kadınların statüsü ve yerini konuştu.

Muhabir: “Ülkemizde kadının algılanış biçimi ve şiddet gerçeğini nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Mine Yücel: “Ülkede zaten şiddet bir nevi bizim yaşam bicimiz olmuş çünkü şiddet derken aslında genelde fiziki şiddet algılanıyor hep dayak olsun vs. ama şiddetin türlerine baktığımız zaman örneğin ekonomik eşitsizlik, doğaya karşı gelişimiz, aile içi şiddet, devletin yaptığı şiddet, sosyal ayrımcılıkta bir şiddettir. Gece kulüplerine baktığımızda ise şiddet kültürüne iki şekilde katkıda bulunduğunu görebiliyoruz. Birincisi insan ticareti boyutu, ikincisi ise gece kulübüne getirilip bu yasa atında barındırılan insanların köle gibi çalıştırılıp insan ticareti mağduru olduğunu biliyoruz olmamız. Bunlar devlet eliyle yapılan insan ticaret çünkü yasa çerçevesinde yapılıyor ancak insan ticareti mağduru olmadığı, kendi isteği ile geldiği ve çalıştığı iddia edilse bile gece kulüplerinin kadın bedeni üzerine yaptıkları cinsel sömürü var ki oda şiddetin en ciddi boyutlarından bir tanesidir.”

“Üç kadından biri şiddete uğruyor”

“Toplumda kadına nasıl bakıldığına bakarsak “Kızını dövmeyen dizini döver”  “Kadının yeri evidir” şeklinde toplumun dilinde yerleşmiş söylemler ile kadının topludaki konumu ve durması gerektiği bir yer algısı oluşturarak baskı uygulanmaktadır. Bu da kadına yönelik şiddetin ev içindeki yaşanan şiddeti normalleştirdiğini göstermektedir. Psikolojik şiddete örnek olarak, iş yerinde ya da aile içerisinde sen sus konuşma gibi sözel yansımalarını yaygın şekilde görebiliyoruz. Anketlerimizde de üç kadından birinin şiddete uğradığı yönünde sonuçlar çıkmıştır. Fakat konu çok daha derinlemesine irdelendiğinde mesela ufak bir tokat veya “Sen konuşma” gibi psikolojik boyutlarını da eklediğimizde ve şiddet yelpazesi genişledikçe yüzde seksen ve yüzde doksana çıktığını göre biliriz. Aslında kadına yönelik şiddetin bilincinde değiliz ya da bazı şeylerin şiddet olduğunu yorumlayamıyoruz. Örneğin iş yaşamında bir ayrımcılık varsa kadın kamusal hayatın içinde değilse ülkedeki politikalar oluşturulurken kadınının farklı etkilendiği alanlarda temel çalışmaları yapmadan, kadınları bu sürece dâhil etmeden gerçekleştirilmesi de bir şiddet türüdür.”

“Toplumsal öz güvenin düşük olduğu zamanlarda şiddet tavan yapar”

Muhabir: “Şiddetin kökeninde neler vardır?”

Mine Yücel: “Temel kökenine bakacak olursak toplumsal şiddetin kökenlerinden bahsettiğimiz sebepler yani bir toplum mutsuzsa, siyasilerine güvenmiyorsa sosyal güvende hissetmiyorsa, bireyler birbirlerine güvenemiyorsa ki anketler bunu gösteriyor şiddetin en yaygın boyuta ulaştığını söyleyebiliriz. Burada bizim bahsettiğimiz ve anomi dediğimiz bir nokta var. Emile Durkheim’ın ortaya koyduğu bir yaklaşım olarak; geleneksel toplumdan modern toplum yapısına geçerken bazen çok hızlı bir ekonomik gelişim gerçekleşir ve o toplumdaki sosyal değerler bu hızı yakalayamaz ve aktarılamaz. Mesela Durkheim bu dönemlerde intiharların arttığını vurgular. İntihar da bir şiddet türüdür, trafik kazaları da ayni şekilde bir nevi toplumsal intihar şekline dönüşüyor. Yollarda birbirimizi öldürüyoruz. Toplumun mutsuzluklarını bir şekilde giderme şekli mesela uyuşturucu kullanımının patlaması, bir nevi mutlu olmak adrenalin salgılamak için trafikte yarışmak bir öne çıkma kendini gösterme halidir. Uyuşturucu kullanımına baktığımız zaman yani bir şekilde mutluğu arıyor sorunlardan kaçıyor veya erteliyor.

Aile içi şiddet çalışmalarımız bize gösterdi ki yaş gruplarına baktığımız zaman erkeğin belli bir yaş dönemine kadar kendine öz güveni kadından daha yüksektir. Kırk ve elli yaşlarda erkeğin öz güveni düşmektedir, kadınlarda ise tam tersine yükseliyor. Özellikle o yaş gruplarında şiddetin tavan yaptığını görüyoruz. Bu bize neyi gösteriyor öz güveni daha düşük bireylerin aslında şiddet uyguladığını gösteriyor. Bu ayrıca toplumla alakalıdır. Toplumsal öz güvenin düşük olduğu zamanlarda şiddet tavan yapar.  Ayni durum bireysel şiddet olaylarına da yansır.”

“Kadınlar şiddeti uygulayana geri dönmek zorunda kalıyor”

Muhabir: “Yasalarımıza baktığımız zaman şiddetin cezalandırılması açısından yeterli midir?”

Mine Yücel: “Yeterli değil özellikle şiddet ve türlerine ilişkin bilinçlilik konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Yasaların uygulanması konusunda polis elindeki yetkileri tam olarak kullanmıyor. Şiddete uğrayan kadın açıkça şikâyetçi olmadıkça maalesef dıştan müdahalenin ya da şiddetten korunmanın devlet tarafından sağlanmadığı ve dolayısı ile can güvenliğinin mümkün olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Örneğin korunma emri çıkarılabilecek durumların gerek yasal eksikliklerden gerekse aslında sığınma evlerinin vs. hizmetlerin olmaması, toplum baskısı gibi etmenler kadını şiddet ortamından kaçsa bile şiddete geri dönme noktasına getiriyor.”

“Devletin, yükümlülüklerini yerine getirmesi lazım”

Mine Yücel: “Devletin burada yükümlüklerini yerine getirmesi lazım. Mesela bu noktada eğitim çok önemli bir araç haline geliyor. Tabi ki de birde devlet açısından baktığımız zaman polis içerisinde aile içi şiddete yönelik özel birimlerin oluşması çok önemli. Yargı içerisinde özel eğitimlerden geçmiş personel, yine aynı şekilde hastane ve sağlık personeli de yeni eğitim ve yaklaşımlarla güçlendirilmeli.

Sosyal hizmetler ağındaki eksiklikler ayrıca bugün devletin bir sığınma evinin olmaması çok ciddi bir eksikliktir. Ayrıca sosyal hizmetlerde çok ciddi personel ve insan kaynakları eksikliği vardır. Bu ülke için canla başla kendi çabaları ile çalışanlar var ama belli zamandan sonra bu alanda çalışan insanların tükenmişlik sendromu dediğimiz noktaya geldiğini görebiliyoruz. Gerek teknik anlamda gerekse personel sayısı ve yapısı olarak yeniden yapılandırılmış bir sosyal hizmetler dairesine ihtiyaç var. Yeni hükümetle birlikte bu konuların üzerine daha çok gidilebileceği ve bu konuda daha ciddi reformlar gerçekleştirebileceğini düşünüyorum. Umarım en kısa zamanda bunlarda düzelir.”

“Taraf olunması gerekir”

Muhabir: “Son olarak neler eklemek istersiniz?”

Mine Yücel: “Kadına yönelik şiddete ilişkin konuşmuşken özellikle son günlerde gece kulübünde yaşanmış son vakaya da değinmeden geçmek olmaz. Ani ölüm deniliyor ama ben aksi ispatlanmadıkça cinayet diyorum adına. Çünkü bugün insan ticaretinin yaşandığı kesin olan bu alanlarda ülkeye beş gün önce gelmiş bir kadının ölü bulunması doğal bir şey değildir. Yargı süreci devam ettiği için daha bazı şeyleri konuşamıyoruz. Ama orda umarım üstü örtülmeden en kısa zamanda tüm sebepler tespit edilir. Suçlu ve ihmal varsa yargılanır. Bu konuda net bir tavır takınılması ve taraf olunması gereklidir. Lefkoşa belediyesinin gece kulüplerini kendi sınırlarındaki izinlerini yenilemeyip kapatması örneği sanırım bu ülke için çok ciddi çığır açıcı bir adımdır. Tüm belediyelerin bunu örnek almalarını umut ederim. Çünkü iyi bir yaşam ortamı derken özellikle organize suç ve kirli paranın kaynağıyla hizmet veren devlet yapılarını bu toplum artık istemiyor. Aslında ekonomik kalkınma eğer sosyal sorunları da beraberinde getiriyorsa bu tam olarak kalkınma anlamına gelmiyor. Çünkü götürüsü getirisinde fazla oluyor. Ekonominin yanında sosyal etkilerine ve yarattığı yıkıma da bakmak lazım diye düşünüyorum.”