Boyut, kullanılan teknik, içerik ve çalışma sayısı bakımından Özinal’ın önceki sergilerinden ayrılan Firari Bedenler deforme olmuş bedenleri resmediyor.

Özinal sergide yer alan işleri “yüzümüze tokat gibi çarpan, rahatsız eden, bakmaya korktuğumuz desenler” sözleriyle anlatıyor.

Ressam Hüseyin Özinal’la “Firari Bedenler” üzerine sohbet ettik… 
 

“SERGİ OYA AKIN’IN ‘EDEPSİZ PROJESİ’NE KATILIM ÖNERİSİNİ GETİRMESİ İLE BAŞLADI”
Özinal’la önce serginin nasıl hayat bulduğunu konuştuk… Oya Akın’ın ‘Edepsiz Projesi’yle başlayan süreci şöyle anlattı:

“Bu sergi Oya Akın’ın ‘Edepsiz Projesi’ne katılım önerisini getirmesi ile başladı. Beden üzerine ise düşünmem, daha farklı açılardan bakma hali ise 2014 yılında annemin vefatı ile başladı. Hastahane süreci ve vefat etmesinden sonra yaşadıklarım ( morg ve cenaze ritüelleri), bir bedenin değişimine tanıklık etmiş olmanın yanında, uzunca bir süre LGBTİ aktivistliği yapmamın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği platforumda çalışmanın, tanıklıklarımın da etkisi var sanırım”
 

“YÜZÜMÜZE TOKAT GİBİ ÇARPAN, RAHATSIZ EDEN, BAKMAYA KORKTUĞUMUZ DESENLER”
Peki Özinal’ı deforme bedenleri ele almaya iten neden neydi? 

“Bir insanın yaşadığı acıyı, ağrıyı, yarayı iyileştirme yolu sanırım yine kendisinin en iyi bildiği yoldan geçer. Annemin vefatı yaşamımdaki en büyük kırılma noktası oldu. Yıllar içerisinde duygusal ve bedensel bağım olan bir varlığın zaman içerisinde ruhsal ve bedensel olarak çöküşüne, değişimine tanıklık ettim. Vefatı ve sonrasındaki cenaze ritüellerini belleğimin bir yerlerine kaydetmişim. Bu sürecin olgunlaşması ve çalışmaya başlayabilmem nerdeyse 2 yılımı aldı.

Bireysel yaşanan bir kaybın, beden politikaları, toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden yol alması ve ortaya çıkması benim için de beklenmedik bir şeydi. Belleğimin diplerinde çok şeyler birikmiş sanırım. Ki anlattığım kırılma noktasıyla yüzeye çıktı.

İdeal olanın dayatıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Ve tüm sistemler de bunun üzerinden yol alıyor. Beden üzerine ise eril tahakkümün olduğu bir sistem kuruldu. İktidarlar ise tanımlanmış beden forumları üzerinden erklerini devam ettirmek isterler. Tam da bu noktada desen ve boş beyaz bir kağıtlarla bedenin ele geçmez, yakalanamaz, tutsak edilemez, ele geçirilemez, tanımlanamaz halini çalıştım. Boş, beyaz kağıtlar diyorum ki, boşluğun içerisinde olan bedenlerin var olma / olabilme hallerine tanıklıklardır bu işler. Zamansız ve mekansız bedenlerin halleridir anlatılmaktadır istenen.

Bu desenler alışık olduğumuz, bildiğimiz ‘bakmaktan hoşlandığımız’ bedenler değildir. Tam tersi, eksik kalmış, tamamlanmamış, bitmemiş duygusunu veren çalışmalardır.

Yüzümüze tokat gibi çarpan, rahatsız eden, bakmaya korktuğumuz desenlerdir bunlar.
Kilolu, deforme olmuş, kolu, bacağı olmayan bedenler, interseks bedenler, göğsü alınmış kadınlar vardır bu işlerde”
 

“DESEN KAĞITLARINA ÇALIŞMA HALİ SANİYELER İLE YARIŞMA HALİYDİ”
Boyut, kullanılan teknik, içerik ve çalışma sayısı bakımından Özinal’ın önceki sergilerinden farklı bir sergi oldu Firari Bedenler. Özinal şu sözlerle anlattı Firari Bedenlerin önceki işlerle ilişkisini: 

“Sanıyorum bir insanın yaşamında kırılma noktaları ya da içlerden, diplerden gelen değişim istekleri oluyordur. Hayat pratikleri, bilgi ve deneyimler bu değişim ve dönüşümü tetikler, sağlam zeminler üzerinde ilerlemesini sağlar.
İlk sergimden bu yana neredeyse 27 yıl geçti. Bu süre içerisinde 12 kişisel sergim oldu ve birçok karma sergiye katıldım. Farklı disiplinlerden projelerde çalıştım.( Sinema, tiyatro vb.) Tümü bana farklı bilgi ve deneyimler kazandırdı.

1991’deki İlk sergimden, son sergim olan “Firari Bedenler /Fugitive Bodies”deki kullandığım malzemeler arasında bir ilişki vardır. Bu materyaller tual ve kağıttır. Bu iki malzeme arasında gidip geldim. Firari Bedenler’i farklı kılan çalışılan boyut, kullanılan teknik, içerik ve çalışma sayısıdır.

Kağıtla daha önce çalışmış, akrilik, yağlıboya vb malzemelerle işler yapmıştım. Sanıyorum son sergimden bu yana geçen nerdeyse 6 yıllık bir süreçte bilinçdışı olarak defterler, kâğıtlar biriktirmiştim. İlk çalışmalar beni zorladı. Kafamda, beynimde oluşturduklarımın kâğıda akmaya başlaması epeyce bir süre aldı. İlk çalışmaların onlarcasını yırtıp attım. Elim, ruhum rahatlamaya başlayınca da yol almaya başladım.

İlk önce ciltli defterlerle ve mürekkepli kalemlerle başlayan süreç daha sonraları mürekkep, kağıt ve fırça kullanımına dönüştü. İlginç, farklı bir deneyimdi. Kağıdın gramajından, cinsine, kullanılan mürekkebin yoğunluğuna kadar ince ayrıntılar ortaya çıkıyor. Malzeme ile yol almaya çalışmaya başlayınca bir aşk yaşamaya, ortak bir dil tutturmaya başlıyorsunuz. Malzeme size nasıl bir ilişki kurulacağını söylüyor, anlatıyor.

Özellikle desen kağıtlarına çalışma hali sanıyorum saniyeler ile yarışma haliydi. Mürekkebin kâğıda sürülme anı ile fırça ile çizimi, su ile dağıtılması, inceltilmesi gerçek anlamda zaman ile yarışma anıydı. Anlık bir dikkat dağılımı tüm çalışmanın atılması demekti. Bu aşk o kadar güzeldi ki, bu süreçte 3600’e yakın çalışma birikti.”