“Tutmuşum Ellerini”, Aya ve Kız Mustafa


   Akşamüzeri serininde, guruba karşı ağır ağır süzülürken arabamla Mesarya’nın güneyine güneyine birden, 1988 yılına gittim.
   Aklımda Ahmet Okan ve Acar Akalın’ın “Yediveren Düşleri” albümünden bir şarkı belirdi: “Tutmuşum Ellerini”

***
“Dağlarda nergis açtı / Yüreğimizde bahar
Başkente yağmur yağdı / Kanlı Dere kan ağlar…”

***
  Geçmişten bu şarkılar aklıma nereden gelir, nasıl gelir bilmem…  Bildiğim tek bir şey varsa, her bir notasında bana keyif ve heyecan verdiği, içimi titrettiğidir.
   Kıbrıs’ın kuzeyini, dünyaya buluşturan tek havaalanı olan Ercan’ın yeni inşaatının yanından akıp gittik sararan ovaların arasından.

***
   Nenemin köyü Mora… Ya da günümüzdeki adıyla Meriç… Benim de anılarım, ailem ve köklerimden bir bağlılığım var buraya. Ancak bu yolculuğumuzda sadece önünden geçip gittik… Geçerken de ayrı bir günü ayıracağımızdan söz ettik…
   Kolay değildir öyle birkaç saatte bitirmek anılar denizindeki yolculukları…

***
“Rüzgar yokluyor beni / Gözlerimin içini
Karanlığa şafk vurdu / Tutmuşum ellerini…”

   Usumda şarkı sözleri yankılanmaya devam ederken vardık Afanya (Gaziköy) yakınlarındaki Arif Paşa Su Kemerleri’ne.
   Mesarya’ya asırlar öncesinde su taşıyan bu tarihi su kemerleri, her ne kadar kaderine terkedilseler de, yüzyıllardır ayakta kalmayı başarmışlar.

***
   Kıbrıs adası çağlar boyunca su sıkıntısı çekmiş, susuz kalmış, kuraklık yaşamıştır...
   İşte bundandır, yerleşim yerlerinin de sulak alanların yakınlarına kurulması.
   Adada nüfusun yıllar içinde artması, yerleşim yerlerinin büyümesi ve yayılmasıyla su ihtiyacı gereksinimi baş göstermişti.
   Pınar sularının uzak yerlere kanallar ile su kemerleriyle taşınmasına Roma dönemine kadar dayanır…  Bunun örneklerini Kourion’da, Baf’ta, Salamis’te de görmekteyiz…

***

   Osmanlı da çalıştı su kemerleri ve su taşınması konusunda…
   Araştırmacı, yazar, Arkeolog Tuncer Bağışkan’ın notlarına göre Osmanlı döneminin ilk yılına ait bütçe defterinde, Lefkoşa’nın ihtiyacı olan suyun sağlanması için su kemerleri inşaatına 25800 akçe harcadığı kayıtlıdır.
   Osmanlı dönemine ait su kemerleri arasında Lefkoşa’da Arabahmet Paşa su kemerleri, Mağusa’da Cafer Paşa su kemerleri, Lefke’de Elhaç Ali Efendi bin Ebubekir su kemerleri, Lapta’da Haydarpaşazade Mehmet Bey Vakfı ile Kıbrıs Muhassılı Esseyid Elhaç Mehmet Ağa Vakfı’na ait su kemerleri, Baf’ta Sancak Beyi Mehmet Bey Ebubekir su kemerleri, Larnaka’da Ebu Bekir Paşa su kemerleri ile bizim yanında durduğumuz Ornuta Arif Paşa su kemerlerini söyleyebiliriz.

***

   Yavaş yavaş ilerleyerek, geze geze vardık Dilekkaya’ya, ya da benim daha çok sevdiğim adıyla Ayia’ya… (“Agia” olarak yazanlar da var.)
   2006 yılı nüfus sayımına göre 590 kişilik nüfusa sahip burası.
   Sıcacık, güzel insanlarla dolu bir köy burası… Daracık sokakları ve küçük meydanları ile kaplıyor insanların yüreğini.

***
   Hellimi ile meşhur olan bu köyde, köylüler geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlıyor.

***
   Müzik yaşantısına Türkiye’de devam eden Ziynet Sali’nin de, Kıbrıs’ın tarihinde yer etmiş olan ve efsaneleşen Kız Mustafa’nın da köyü burası…
   O Kız Mustafa ki, kitaplara konu olan, anlatılarda anılan, sadece Kıbrıslıtürklerin değil, Kıbrıslırumların da yakından tanıdığı bir isim …
   Hasan Karaokçu “Gız Mustafa-Goca Mustafa” ismiyle kitaplaştırdı yaşamını bu değerin.
Peki kimdi bu Kız Mustafa?
   Mistik güçleri olan insanlardan biri olarak anılıyor Kız Mustafa…
   2014 yılında Özker Gürses ile bir belgesel çalışması için gitmiştik Aya’ya… Konumuz Kız Mustafa’ydı…
   Konuştuk köylülerle uzun uzun…
   Geleceği okuyordu Kız Mustafa, yaşanacak olanları anlatıyor, kayıpları buluyor, hatta uçtuğunu gördüğünü söyleyenler de vardı. Hem de defalarca kez...
   1953’te Kıbrıs’ı vuran büyük depremi önceden bilmiş, 1974’te gerçekleşen darbeyi de önceden haber vermiş, Türkiye’nin çıkartmasını da…
   Kayıpların yerlerini yakınlarına söylemiş bir kişiydi o.
   Yaşadığı dönemde onu tanıyanlar “Önce Allah sonra Mustafa” derlerdi onun bahsi geçtiği zaman.
   Kapısını kim çalsa kabul eder, kendisine gelecek ile ilgili sorulan sorulara cevaplar verirdi.
   Ve tüm bunları para almadan yapardı… Yani para karşılığında insanların maneviyatıyla oynamazdı.
   Kendisine zorla bırakılan paraları da köyün gençlerine, fakire fukaraya, okula giden çocuklara dağıtırdı.
   Kendisi de fakir doğru, fakir öldü… İstese güçlerini kullanarak, zenginlik içinde bir yaşam sürebilirdi. Ancak o bunu reddetti ve para yerine her daim “hayır dua” diledi…

***
   2013 yılında okuyucuları ile “Gız Mustafa-Goca Mustafa” kitabını buluşturan Araştırmacı-Yazar Hasan Karaokçu “Mistik güçleri olan insanlar, güçlerinin kıymetini bilir ve kötü enerjiyi asla kullanmak istemezler. Gız Mustafa da yaşamı boyunca mistik güçlerinin kıymetini çok iyi bilmiş ve hiçbir zaman kötüye kullanmamış, kötü kullandırmaya zorlayanlara da boyun eğmemiş bir değerdi” şeklinde tanıtmıştı Kız Mustafa’yı.
   Kız Mustafa’nın insan sevgisi, ülke sevgisi ve Tanrı sevgisi ile dolu bir yüreği olduğunu da söyleyen Karaokçu, “Gız Mustafa sahip olduğu tüm bu değerleri köyü Dilekkaya’yı, burada yaşayan beşikteki bebekten yaşlı insanına kadar herkesi korumak, hastasından muhtacına kadar tüm insanlara yardım etmek için kullandı” dedi.

***
   Gece vakit ilerlemişken çıktık Dilekkaya’dan… Kafamızda yoğun düşünceler ve geride kalan tatlı bir huzurla yol aldık, Lefkoşa’ya doğru… Arabamızın camlarından yüzümüze vuran memleket havasıyla doldurduk ciğerlerimizi…

***

   Uzandım tuttum yârin elini ve bıraktım kendimi beynimin içinde akisleri savrulan şarkımın sözlerine…

“Dağlardan indi yeşil/ Yüreğimizde bakar
Her yanımız çimçiçek / Şarkı söyler çocuklar…”