Dövizle yaşayan ancak TL ile evlenen KKTC’nin geldiği nokta, vatandaşı canından bezdirdi.Deneyimli Ekonomist Ünal Akifler, ta 1974'lerde bugünlerin yaşanacağını öngörerek TL'ye geçilmemesi yönünde ısrar etmelerine rağmen bunu kimsenin dikkate almadığını vurguladı.

Türkiye’deki siyasi dalgalanmamalar nedeniyle fırlayan döviz KKTC’de tsunami  etkisi yaratmaya devam ediyor. TL’deki değer kaybı nedeniyle ev kirasından okul harcına, araba taksitinden banka borçlarına kadar birçok kalemde dövizle borçlanan vatandaşlara çare olması gereken hükümet ise hiçbir adım atmıyor.

Yeni Bakış’ın dövizin yarattığı sıkıntılar konusunda görüşlerine başvurduğu Ekonomist Ünal Akifler, ülkede gelinen içler acısı durumun temellerinin 1974 yılında atıldığına dikkat çekti. Akifler, Türk Lirası’na geçilmesi ile en büyük yanlışın yapıldığını kaydederek, “Türk Lirası istikrarlı bir para olmamakla birlikte, ilk Türk Lirasına geçiş olduğunda çok daha fazla değer kaybeden bir para birimi olarak ortadaydı. Maalesef bizim yönetimler bizim para birimimiz olmadığı halde TL’yi tercih etti” dedi.

Akifler, yabancı bir ülke parası kullanmak noktasında TL üzerinde ısrar etmenin hiçbir akla uygun gerekçesi olamayacağına işaret ederek, “Madem başka bir ülkenin parasını kullanmayı kabul edecektik hiç değilse istikrarlı bir para birimini seçseydik. Sonuç olarak bu şekilde olmadı ve bizim gibi düşünenler de o günlerde konuşturulmadı” dedi.

Ekonomist Akifler, hükümetin dövizin yükselişi karşısında düştüğü aciz durumun da sağlıklı olmadığına vurgu yaparak, “Döviz yükseldiği için gümrük harçları da ona bağlı olarak artar. Böyle bir kriz durumunda hayat pahalılığı endeksi her ay veyahut en kötü ihtimalle 2 ayda bir ödenmelidir. Asgari Ücret her sene mutlaka enflasyona pareler yükseltilmelidir. İnsanları soyan özel sektör için bir çare bulunup bunlara gözdağı verilebilir. Bunun yanında halkı kesip biçen üniversiteleri, petrol ithalatçıları ve tavukçular gibi monopollerin de kontrol altına alınması birer önlemdir” dedi.

Akifler, dövizin yükselişine karşı alınabilecek diğer bir önlemin ise piyasaya döviz satmak olduğunu belirterek, “Dövizi nerden bulacağız diye bir yaklaşımı kabul etmiyorum. Örneğin; bu ülkede istedikleri gibi kullanıp hesap vermedikleri gizli ödeneğe ne gerek var veya partilere bu kadar para vermenin anlamı ne? Bunun yanında yurt dışında 12 temsilciliğe de gerek yok. Bütçede yapabilecek diğer bir kısıntı ise lüzumsuz seyahatlere gitmemek şeklinde olabilir. Kısacası istedikten sonra bütçeden kısabileceğin birçok kalem ve gereksiz harcama var” dedi.

Eniz ORAKCIOĞLU

Dövizdeki yükseliş nedenlerini Yeni Bakış’a değerlendiren Ekonomist Ünal Akifler, Sorunun 1974 yılından sonra Türk Lirasına geçilmesiyle başladığını ve bunun  doğru bir tavır olmadığını savundu.  Bu aşamada dövizin yükselişine karşı alınabilecek en etkili önlemin ise  piyasaya döviz satmak olduğunu belirten Akifler, “Bu ülkede istedikleri gibi kullanıp hesap vermedikleri gizli ödeneğe, 12 dış temsilciliğe veya partilere bu kadar devlet yardımı yapmaya gerek yok . Devlet bazı kalemlerden kısıntılar yaparak ellinde bu günler için biraz para bulundurmalıydı ve bunu da kriz anında kullanmalıydı” dedi.

“TL para birimi olarak kabul edilmemeliydi”

Akifler sözlerini şöyle sürdürdü; “1974 yılından sonra Türk Lirasını para birimi olarak kabul edilmemeliydi. Yapılan kesinlikle hataydı. Türk Lirası istikrarlı bir para olmamakla birlikte, ilk Türk Lirasına geçiş olduğunda çok daha fazla değer kaybeden bir para birimi olarak ortadaydı. Maalesef bizim yönetimler bizim para birimimiz olmadığı halde TL’yi tercih etti, ama benim düşüncem madem başka bir ülkenin parasını kullanmayı kabul edecektik hiç değilse istikrarlı bir para birimini seçseydik. Sonuç olarak bu şekilde olmadı ve bizim gibi düşünenler de o günlerde konuşturulmadı.”

“Monopoller kontrol altına alınmalı”

Akifler, dövizin yükselmesiyle birlikte ekonomik krizi tetikleyen etkenlere karşı alınabilecek birtakım önlemler olduğunun altını çizerek bu önlemleri şöyle sıraladı: “Döviz yükseldiği için gümrük harçları da ona bağlı olarak artar. Böyle bir kriz durumunda hayat pahalılığı endeksi her ay veyahut en kötü ihtimalle 2 ayda bir ödenmelidir. Bunun yanında Asgari Ücret her sene mutlaka enflasyona pareler yükseltilmelidir. Belli başlı giderleri ve çok para kazanan ve insanları soyan özel sektör  için bir çare bulunup bunlara gözdağı verilebilir. Bunun yanında halkı kesip biçen üniversiteleri, petrol ithalatçıları ve tavukçular gibi monopollerin de kontrol altına alınması  bir önlemdir” dedi.

“Dövizin kullanımını yasaklamak çözüm değildir”

Dövizin kullanımını yasaklayalım, kullanmayalım, kiraları TL’ye çevirelim diye yaklaşımların da doğru olmadığını anlatan Akifler, “Kiraları Türk Parası yaptığınızda kiracı 1 seneden sonra kar yapamayacak, bir sonraki sene ne kadar düştü, çıktı, enflasyon ne oldu diye kavgalar başlayacak, harçlar yükseltilecek ve herkes mahkemelik olacak. Yani TL’nin uzun vade ödemelerinde ölçüsü yoktur” şeklinde konuştu.

“Gizli ödeneğe ve partilere gerek yok”

Dövizin yükselişine karşı alınabilecek diğer bir önlemin ise piyasaya döviz satmak olduğunu belirten Akifler, “Dövizi nerden bulacağız diye bir yaklaşımı kabul etmiyorum. İstedikten sonra çok yerde döviz bulabilirsin. Örneğin; bu ülkede istedikleri gibi kullanıp hesap vermedikleri gizli ödeneğe ne gerek var veya partilere bu kadar para vermenin anlamı ne, sonuç olarak partilerin birçok üyesi var ve onlar da bu masrafları ödeyebilir. Bunun yanında yurt dışında 12 temsilciliğe de gerek yok, Türkiye, İngiltere gibi önemli noktalarda olsa yeterlidir. Bütçede yapabilecek diğer bir kısıntı ise lüzumsuz seyahatlere gitmemek şeklinde olabilir. Kısacası istedikten sonra bütçeden kısabileceğin birçok kalem ve gereksiz harcama var. Kısacası TL kullanımı engelleyemiyorsan ki bir kez o ata binip gittin, elinde bulunan kalemlerden kısıntılar yaparak biraz para bulundurarak kriz zamanında kullanabilesin. Çünkü bu halk gelir dağılımının bozulmasıyla birlikte perişan bir hale geldi” dedi.

“Hayat Pahalılığı verileri şüphe doğuruyor”

Açıklamalarında Hayat Pahalılığı verilerine de değinen Ekonomist  Akifler, Hayat pahalılığı endeksini oluşturan birisi olarak , “Sistemi başka ülkelerden alarak 1974’de ben kurdum. Bugünlerde ise malesef insanların hükümete olan güveni azalırken Devlet Planlama Örgütü de bundan nasibini aldı. Bunun yanında DPÖ hayat pahalılığı endeksinde mevsimsel meyve - sebze sepetini açıklarken, en çok salatalık, en az kabak arttı gibi akılsızca açıklamalar yapmaktadır. Bazen de eksi çıkan hayat pahalılığı güveni oldukça azalttı. DPÖ’nün yalan yaptığını düşünmemekle birlikte ben dahil insanların içinde bu konuda şüphe doğar. Bizim ülkemizde 3 yılda bir aile harcama kalemlerini bulup hayat pahalılığını ona göre hesaplamak lazım, çünkü bizde oluşan iç ve dış göçler bu konuda büyük etken. Ama 3 senede bir yapılması gereken aile harcama kalemleri 7 senedir yapılmamakta ve 7 senede harcama kalemleri de bir hayli değişmiştir. Ülkemizde açıklanan hayat pahalılığı zenginin, fakirin ve orta kesim vatandaşın ortalama hesabıdır. Bunu halka izah etmiyorlar” diye konuştu.

“Kalemlerin ayrı ayrı hesaplanmalıdır”

Akifler, sözlerini şöyle  sürdürdü; “Bizim ülkemizde yapılan hesaplama genel gidişat hesaplamasıdır. Fakat bilinçli ülkelerde ise kalemler ayrı ayrı hesaplanır. Gıda, kira gibi hayat pahalılığı ayrı ayrı hesaplar. Bunun yanında bir de petrol gibi maddeler çıkarılarak göbek hayat pahalılığı hesaplanır. Tabi ki olması gereken bu olsa da, bizim planlama teşkilatımız bu kapasitede değildir ki bu yapılan hesaplamayı bile izah etmekten acizdir.”

“İthalat mecburidir”

Konuşmasında KKTC'nin ithalat yapma zorunluluğu olduğuna da dikkat çeken Akifler, “Biz eğitim ve turizm hizmeti satarız, bir de Türkiye’den hibe alırız. Eğer bir adada ithalat olmazsa üretilen 3 koyun 5 keçinin fiyatı  milyarları bulur. Bizde hizmet ürettiğimiz için mecburen gelen parayı mala dönüştürmek zorundayız. Biri ithalatı yasaklarsa felakete uğrarız, çünkü para birikir ancak mal olmaz. Ülkede üretim yapılamıyor çünkü biz sanatkar yetiştiremiyoruz, eğitim sistemimiz bozuk, herkes memur olmak ister. Bu ülkede yapılabilecek üretim şekline  örnek vermek gerekirse , rehabilitasyon merkezi, hastane hizmetleri gibi hizmetler sıralanabilir, küçük ülkelerde ancak bu tür işler yapılabilir, hammadde  olmadığı için ne araba ne de uçak yapamazsın. Ülkemizde ihraç edebildiğimiz ve üretebildiğimiz bir tek narenciye vardı. O da yanlış mühür sebebiyle ABAT kararlarını doğurdu  ve ihracat yasaklandı. Halbuki dünya kadar para kazanırdık. Narenciye yanında ülkemizde üretilen patates de artık ihraç edilemiyor” dedi.

“Böyle program olmaz”

Konuşmasında hükümet programına da eleştirilerde bulunan Ekonomi Uzmanı Ünal Akifler, CTP-UBP hükümetinin programı açıklanırken yarısında uyuduğunu belirterek, “Böyle program olmaz. Ne dinledim ne de alıp okudum. Her şeyi bildiklerini göstermek için dışarda hiç bir şey bırakmamaya özen gösterip, kendilerine sektörler tarafından kızılmamasın diye, ‘bizi dışarda bıraktılar’ dedirtmemek için yapılan bu programa dizilip kitap haline getirilen şeyleri 2 senede nasıl yapacaklarını merak etmekteyim. 2 kişi hazırlanan programı mecliste zar zor okudu, bitmez tükenmez bir hükümet programı. Hükümet programı, Öncelikleri tespit edemeyen, önemliyi önemsizi ayırt edemeyen, yapabileceğini aynaya bakıp göremeyen kişiler tarafından yapılmıştır. Program yapılırken ki mantalite ise dışarda bir şey bırakmayalım hayvancı, tarımcı ya da bir başkası gücenmesin şeklinde yapılmıştır” diye konuştu.

Kaynak: Yeni Bakış