Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, bugün karşılıklı uzlaşma noktasında olduklarına işaret ederek, “Belli bir safhada artık Papa seçiminde yapılan, hani kapanırlar bir yere de beyaz duman çıkıncaya kadar çıkmazlar. Bizim de böyle bir döneme ihtiyacımız olacak. Ona yaklaştığımızı hissediyorum” dedi.

Akıncı, Kıbrıs’ta çözüm bulunması halinde  doğalgazın da yeni gerginlik yerine ortak yarar kaynağı olabileceğini belirterek, “Doğu Akdeniz'deki doğalgaz zengin yataklar gerginlik nedenidir şu anda. Rum tarafı bir kazıya başladığında Barbaros Gemisi gidiyor savaş gemisi eşliğinde Türkiye'den. Bunun yerine akıl yolunda ortak yarar konusunda birleşmek en doğrusudur. Bunun için de Kıbrıs'ı çözmek ve bu gazı muhtemelen İsrail gazıyla da birleştirilerek, Kıbrıs üzerinden Türkiye'ye, Türkiye'nin ihtiyaçları için ya da Türkiye üzerinden AB'ye sevk etmek tüm tarafların kazançlı çıkabileceği bir senaryodur” şeklinde konuştu.

Akıncı, Türkiye’de Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenen “Uluslararası Dinamikler Işığında Kıbrıs Müzakereleri ve Geleceği” konulu programda yaptığı konuşmada, Kıbrıs sorununda kendisinden önceki liderlerden itibaren sağlanan uzlaşmaların üstüne binayı tamamlama hedefiyle yola çıktığını, bu kapsamda BM'nin temsilcisiyle 15 Mayıs'ta ilk müzakerenin başladığını söyledi.

Halkına 4 maddelik bir vizyon sunduğunu ifade eden Akıncı, “İlki çözüm odaklı siyaset, ikincisi iç konulara duyarlı bir cumhurbaşkanı olacağımı söylüyordum. Türkiye ile ilişkileri daha sağlıklı, kişilikli zeminine çekmemizin doğru olacağını söyledim halkıma. Dördüncüsü de bağımsız, tarafsız bir cumhurbaşkanı. Partilerin içiyle değil ama toplumun iç meseleleriyle ilgili bir cumhurbaşkanı olacağımın vaadini verdim. Öyle seçildim ve bu artık Kıbrıs Türk halkının vizyonu haline geldi” diye konuştu.

“BİZİ TÜRKİYE'DEN BAŞKA TANIYAN OLMADI AMA İTİRAF ETMEMİZ LAZIM...”

Geçmişle her iki tarafın yüzleşmesinin zorunlu olduğunu ifade eden Akıncı, "Bizim açımızdan bu yüzleşme şudur: Biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan ettik, bir devlet kurduk. Ama bu devleti biz dünya devletler ailesinin içine tanınmış bir varlık olarak, uluslararası hukukun içine sokamadık. Bizi Türkiye'den başka tanıyan olmadı ve samimi olarak dürüstçe itiraf etmemiz lazım. Türkiye 'tanıdım' dese de tanımanın gereklerini tam olarak yerine getiremedi. Güney Kıbrıs'ı 'tanımadım' dese de, tanımamanın gereklerini tam olarak yerine getiremedi" diye konuştu.

Akıncı, bunun en çarpıcı şekilde spor etkinliklerinde görüldüğünü, Türkiye'den herhangi bir takımın KKTC'ye gelerek, dostluk maçı yapamadığına dikkati çekerek, “Nedeni UEFA'dan ceza görecek, FIFA kurallarını çiğnemiş olacak. Ama Güney'e gitmek zorunda. Eşleşme olduğu zaman Trabzonspor da Fenerbahçe de başka takımlar da gitti. Milli takımlar seviyesinde de karşılaşmalar oluyor. Milli takımlar seviyesinde karşılaşmalar olduğunda da tanımadığı söylenen devletin, bayrağı çekiliyor, marşlar çalınıyor” diye konuştu.

Rumların, “Bütün ada Yunanistan'a bağlansın” yanlışının sonucunda topraklarının bir bölümünü kaybettiğini ve adanın 1974'ten bu yana daha da konsolide edilmiş bir bölünmüşlüğe gittiğini anlatan Akıncı, Güney kesiminin AB'ye tek başına girdiğini ancak gelişmelerin istedikleri gibi olmadığını söyledi.

“AB'ye girdiler ama bunun tek başına bir cennete girmek olmadığını da gördüler” diyen Akıncı, Yunanistan'da da benzeri durumların yaşandığını aktardı.

Cumhurbaşkanı Akıncı, bugün karşılıklı uzlaşma noktasında olduklarını, Rumların tek başına bütün adaya hakim olamayacaklarını, kendilerine çözüm empoze edemeyeceklerini anladıklarını ve tek başlarına ekonomide mucize yaratamayacaklarının ayrımına vardıklarını söyledi.

İki kurucu devlete dayalı siyasal eşitliğin geçerli olacağını dile getiren Akıncı, şöyle konuştu:

“Şu anda 6 başlık üzerinde müzakereleri yürütüyoruz. Bunlar yönetim ve güç paylaşımı. Siyasal eşitliğimizi en yakından ilgilendiren başlık bu. İkincisi ekonomi konuları, diğeri AB başlığı. Bu üç başlıkta yakınlaşmamız çok ileri safhalardadır. Diğer başlıklarda da nereye gideceğimizi görür, uzlaşma noktalarına yakalayabilirsek, ilk üç başlıktaki konuları kısa sürede uzlaşmayla sonuçlandırabileceğimiz inancındayız. Siyasal eşitliğimizin de bir göstergesi olan dönüşümlü bakanlık konusu hala açık durmaktadır. Bir uzlaşma sağlanmış değildir ama uzlaşılacak bir konu olarak görmekteyim. Orada da bir mutabakat olacak. Müzakereler bütünlüklü çözüm kavramı çerçevesinde yürütülüyor. Tümü üzerinde mutabakat sağlanmadıkça parça üzerindeki mutabakatlar addedilmiyor.”

Bunun kolay olmadığını belirten Akıncı, “Belli bir safhada artık Papa seçiminde yapılan, hani kapanırlar bir yere de beyaz duman çıkıncaya kadar çıkmazlar. Bizim de böyle bir döneme ihtiyacımız olacak. Ona yaklaştığımızı hissediyorum. Rum lider buna tam yakın görünmüyor ama gelecek. Önümüzdeki birkaç ay içinde bu noktaya da gelip, bahsettiğim ilk üç başlıktaki noktaları kısa sürede tamamlayabileceğimize inanıyorum. Yeter ki diğer üç başlık olan mülkiyet, toprak düzenlemesi ve güvenlik garantileri konularında da ortak paydalarda buluşabileceğimizi görebilelim” görüşlerine yer verdi.

“UZLAŞMA OLACAKSA HEM ALMA HEM VERME OLACAK”

Mustafa Akıncı, mülkiyet üzerinde de ilerlemelerin olduğunu, toprak ve garanti, güvenlik konularının en sona bırakıldığını anlatarak, aleni bir müzakere yürütülemeyeceğini aktardı.

Uzlaşmanın iki tarafın da yararına olacağını ifade eden Akıncı, “Uzlaşma olacaksa hem alma hem verme olacak. Bunun başka yolunu bulmadı insanlık” dedi.

Akıncı, sürecin sonunda finansman faktörünün önemli olacağını vurguladı.

Mülkiyet sahipliği bakımından Rumlarla Türkler arasında ciddi bir fark bulunduğunu, daha çok tazminatlarla halledilmesi gereken bir sürecin olduğunu belirten Akıncı, toprak düzenlemelerinde bazı yer değiştirmelerin ister istemez yaşanacağını, bunun en düşük düzeyde olmasını sağlayama çalışacaklarını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, çözüm konusunda düşüncesinin net olduğunu, sorunun kendi nesillerinin son denemesi olacağına inandığını belirterek, şöyle konuştu:

“2000'li yıllarda doğru dürüst değerlendirilmeyen bir AB dinamiği kaçtı elden. 2015'lerde şimdi başka ek dinamikler var. Doğu Akdeniz'deki doğalgaz zengin yataklar gerginlik nedenidir şu anda. Rum tarafı bir kazıya başladığında Barbaros Gemisi gidiyor savaş gemisi eşliğinde Türkiye'den. Bunun yerine akıl yolunda ortak yarar konusunda birleşmek en doğrusudur. Bunun için de Kıbrıs'ı çözmek ve bu gazı muhtemelen İsrail gazıyla da birleştirerek, Kıbrıs üzerinden Türkiye'ye, Türkiye'nin ihtiyaçları için ya da Türkiye üzerinden AB'ye sevk etmek tüm tarafların kazançlı çıkabileceği bir senaryodur. En mantıklı, en ucuz, en kestirme yoldur. Bunu da görmek için allame-i cihan olmaya gerek yok. Böylesine bir dinamik var elimizin altında.”

KKTC'ye Türkiye'den getirilen suyun hem içme, hem kullanma hem de tarım amaçlı kullanılacağını belirten Akıncı, burada kapasite artırılarak, Güney'in de bundan yararlanabileceğini dile getirdi.

“CANSIZ ÇOCUK BEDENLERİ SAHİLE VURUYOR”

Bunda ortak yarar olacağını anlatan Akıncı, "Bir elektrik kablosuyla Türkiye ile Kıbrıs'ı bağlayabiliriz. Bütün Kıbrıs Türkiye üzerinden AB'ye de belki Ortadoğu'ya da bağlanabilir. Bir düşünün Kıbrıs'ı... Doğalgaz ve su borularının, elektrik kablolarının ortasında ağlarla çevrelenmiş bir ada. Ortak yarar, kazan-kazan durumu ve karşılıklı bağımlılık, ekonomik çıkar dengeleri üzerine yeni bir anlayış. Bu olabilir mi? Olabilir. Bu örneğe de ihtiyacımız var" değerlendirmesinde bulundu.

İçinde bulundukları coğrafyada böyle bir örneğe ihtiyaç olduğunu dile getiren Akıncı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kan gövdeyi götürüyor bu bölgede cansız çocuk bedenleri sahile vuruyor. Bu istikrarsız coğrafyada Kıbrıs'da çözüm bulursak, doğalgaz yeni gerginlik yerine ortak yarar kaynağı olur. Kıbrıs Türkleri ile Rumları arasında, Birleşik Federal Kıbrıs ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yeni bir ilişki oluşur. Türk-Yunan, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri hatta Türkiye-İsrail ilişkileri yeni bir ilişkiler sistemi oluşturur. Mülteci krizi nedeniyle de olsa 'Keşke başka nedenlerle olsaydı' ama bu nedenle de olsa Türkiye'nin AB ile yeniden yakınlaşması da çok olumlu bir gelişmedir.”

Kıbrıs'ta bir çözümün Türkiye ile AB yolcuğunun devamına katkı yapacağını kaydeden Akıncı, son olarak yaşanan Türk-Rus gerginliğin de AB yolculuğunun ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini ifade etti.

OLASI RUMLARA İADE EDİLECEK BÖLGELERE BİLE GERİ DÖNME TALEBİ YÜZDE 25-30 CİVARINDADIR”

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Yıllar geçtikçe Rum toplumundan geriye dönüşle ilgili yani ne kadar canlı tutulmaya çalışılsa da eğilim hep azaldı. Olası Rumlara iade edilecek bölgelere bile geri dönme talebi yüzde 25-30 civarındadır” dedi.

Akıncı, Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenen “Uluslararası Dinamikler Işığında Kıbrıs Müzakereleri ve Geleceği” konulu programda yaptığı konuşmanın ardından, öğrencilerin sorularını yanıtladı.

Kıbrıs'ta sadece sözlerle güvenliğin sağlanamayacağının farkında olduklarını, geçmişte adanın her tarafına küçük küçük topluluklar halinde dağıldıklarını ifade eden Akıncı, “Şimdi ilk defa iki kesimli bir anlaşmayla, iki kesimli bir fonksiyonel federasyondan, iki kesimli coğrafi federasyona geçiyoruz. Kendi kesimimizde toplu yaşayacak olmamız, orada kendi polisimizin, mahkemelerimizin, meclisimizin, hükümetimizin... Federe devlet, kurucu devlet, adına ne dersek diyelim ayrı bir devlettir. Bir de onların olacak. Bir federal yapıda birleşeceğiz. Dolayısıyla en önde gelen farkılıklardan biri budur” değerlendirmesinde bulundu.

Kıbrıs Türkü'nün bunu yeterli görmediğini, Türkiye'nin garantörlüğünün devamını istediğini belirten Akıncı, bunu Rum muhataplarına anlatmaya çalıştıklarını kaydetti.

Bunun bir yolunun bulunabileceğini özellikle 2 kesimlilik olayında kendilerini de tatmin edecek formüllerin ortaya çıkmasıyla güvenlik ve garantiler konusunda da bir çıkış yolu bulabileceklerini ifade eden Akıncı, şöyle devam etti:

“Karşılıklı bağımlılıklarla yeni anlayışların da gelişebileceğine inanıyorum. Bir kere yeni bir ilişki sistemine de geçmemiz lazım. İlk günden, hem bizim topluma hem Rumlara 'Diğer tarafı düşmanınız olarak değil, en azından gelecekteki ortağınız olarak algılamaya başlayın' diyorum. Bir barış kültürüne ihtiyacımız var. Eski kalıplarla düşünmeye devam edemeyiz ama bunlar yaşanarak olacak, pratikte bunlar yaşanacak. Mesela 15 Kasım'da Türk diye Türk plakalı araç gördükleri için saldıran gençler oldu, Kıbrıs Türk araçlarına. O nedenle eğitim de çok önemli. Cezalandırılmalar da önemli. Zararın tazmini de önemli ama en önemlisi eğitim. Bütün bunları da konuşuyoruz muhatabımızla.”

Bu konuda gerekli girişimleri yaptıklarını ve olayı takip ettiklerini anlatan Akıncı, doğalgaz olayında anlattığı yolun gerçekçi olduğunu vurguladı.

Akıncı, “Mısırlılar dün Atina'da buluştu ama bunlar biraz afaki şeyler. Çünkü aslında Mısır'ın birkaç yıl içinde buna ihtiyacının olmayacağını herkes biliyor. Kıbrıs gazından daha çok gazı var bunların. En son keşfedilen çok daha büyük bir yatak dolayısıyla akıl yolunun Kıbrıs üzerinden Türkiye olduğunun onlar da farkında ancak Kıbrıs sorunu çözülmeden de o noktaya gelemeyeceklerini biz biliyoruz” diye konuştu.

“MÜLKİYET KONUSU DA ÖNEMLİ”

Kıbrıs Türk ve Rum ticaret odaları gibi ekonomiyle ilgili sivil toplum örgütleriyle din adamlarının bir araya gelmeye başladığını kaydeden Akıncı, “Din adamları da bir araya gelip, ‘sürece nasıl destek olabiliriz’ diye arayış içine girmeye başladılar. Karşılıklı ekonomik bağımlılık elbette önemli ancak mülkiyet konusu da önemli. Yıllar geçtikçe Rum toplumundan geriye dönüşle ilgili yani ne kadar canlı tutulmaya çalışılsa da eğilim hep azaldı. Olası Rumlara iade edilecek bölgelere bile geri dönme talebi yüzde 25-30 civarındadır” dedi.

Kendi ayakları üzerinde, tehdit altında olmadan güvenlik içinde yaşayabilme ve başkasına da tehdit oluşturmama yaklaşımı içerisinde bir kısım Rum'un da Kuzey'e yerleşebileceğini, bunun her planda öngörüldüğünü kaydeden Akıncı, “Ama bunun sayısı önemli. Nerelerde, hangi oranlarda olacağı önemli. Bizim orada hiçbir zaman gerek politik haklar bakımından gerekse fiziki anlamda varlığımızın tehdit altında olmaması önemli” diye konuştu.

Şu anda da Rumlardan çözüm istemeyen, federasyonu “öcü” gibi gören, iki kesimli federasyonu “felaket” olarak tanımlayanlar olduğuna değinen Akıncı, makul düşünenlerin çoğunlukta olmasının önemli olduğuna dikkati çekti.

Garantörlük konusuna da değinen Akıncı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Evet artı garantörler de olmalı. Çünkü güvenlik ve garanti anlaşmaları, iki toplumun yaptığı anlaşmalarla ilgili. 3 garantörün elbette bizimle ilgilendiği, kendi adamızdan bahsediyoruz. Bizim de fikrimiz olmalı ama 3 tane garantörün uluslararası bir anlaşmasıdır o. Sadece Yunanistan'ın 'Ben bundan çekildim' demesiyle bitebilecek bir olgu değil. Her üçünün de iki toplumla da anlayarak bir ortak noktada buluşmasını gerektirecek. Ancak ben toprak anlamında da bu tür bir toplantı istiyorum. Garantörler olsun demeden. Eğer biz haritaları başlarsak konuşmaya şimdiki formatla konuştuk, evimize gittik, ertesi gün manşetlerdedir. En son raddede konuşulacak olan konudur harita, toprak, köy adı, şu, bu neyse. Yapacağımız ve en son her şeyi bitireceğiz öyle çıkacağız odadan. Başka çaresi yok bunun.”

Cumhurbaşkanı Akıncı, Türkiye ile olan ilişkilerde öteden beri kardeşler ilişkisi olmasını arzu ettiğini ifade ederek, bunda da hiçbir kötülük olmadığını aktardı.

Sağlıklı ilişkiden kastettiği konulardan bahseden Akıncı, “KKTC'nin kendi ayakları üzerinde durması, yere sağlam basması, olası bir federasyonda ve AB'de yarışıp, yaşayabilmesinin esasıdır. Bunun için kendi ekonomik kaynaklarını da geliştirmesi, kurumlarını sağlıklı şekilde yönetebilmemiz lazım. Yani bu bağlamda karşılıklı anlayış. Söylediğim şey şuydu. Ne çatışma, ne teslimiyet. Biz ilişkilerimizde uzlaşma, Rumlarla aradığımız uzlaşmayı dünyanın her kesimiyle aramamız lazım. Türkiye tabii bizim için çok farklı, tarihsel ve kültürel bağlarımız var. Bunu saklamaya, gizlemeye hiç gerek yok. Türkiye ile olan yakınlığımız, dünyanın başka bir ülkesiyle yok. Ama burası ayrı bir entite, ayrı bir yapı. O takdirde oranın kendi kendini daha sağlıklı bir şekilde yönetir olması ve Türkiye ile arasındaki ilişkinin amir, memur ilişkisi olmaması, bir kardeşler ilişkisi olması gerekir. Ben 6 aydır buna özen göstermeye çalışıyorum. Üslubum kooperatif bir üsluptur. İş birliği, uzlaşma kültürüyle hareket etmekteyim. Böyle de olması gerekir” değerlendirmesinde bulundu.

Güney'deki muhataplarıyla da bu ilişkiyi sürdürmeye gayret ettiğini, çatışmacı bir üslubunun olmadığını dile getiren Akıncı, söylediklerinin ete kemiğe bürünebilmesi için KKTC ekonomisinin daha bir sağlıklı ve kendine yeten hale gelmesi gerektiğini söyledi.

“40 YILDIR BURADA YAŞAYAN İNSANLAR, ARTIK O TOPRAĞIN BİR PARÇASI

Akıncı, “Gelecek açısından da olaya baktığımızda benim bu söylemimin aslında Türkiye için de en doğru yol olduğu noktasıdır. KKTC'de kendi kendine yeten, kendi kendini yönetmesini beceren, kendi kurumlarının sahibi, demokratik şekilde bu işleyişini yürüten bir yapı görmesi, Türkiye açısından da daha sevindirici olur diye düşünmekteyim. Ben bu üslup içerisinde, aynı çerçevede hareket etmeye devam ediyorum. Bunun çok da doğru bir yol olduğu kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.

Basında yer alan Türk tarafının dörtte bir oranında nüfusu kabul ettiği ve bunun gerçek olup olmadığı yönündeki soru üzerine Akıncı, “Kıbrıs Rumlarıyla Türklerinin nüfusunu nasıl sabitleyebilirim ki? Yani herkesin yatak odasına bekçi mi dikeceğim. Böyle bir şey olabilir mi? Ama böyle bir haber çıktı ne yazık ki ve buna da inanan insanlar oldu. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar kendi doğal akışları içerisinde nüfusları neyse o” dedi.

Bu süreçte kabul ettirdikleri çok önemli bir şeyin olduğunu anlatan Akıncı, şu anda kim KKTC vatandaşıysa hepsinin “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” vatandaşı olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Akıncı, “AB vatandaşı oluyorlar. 2004'teki referandumda yaklaşık 43 binlik bir listeden bahsediliyordu. Biliyorsunuz onlar yerleşikler. Ne yerleşik, ne şu, ne bu. 40 yıldır burada yaşayan insanlar, artık o toprağın bir parçası, üretimin bir parçası haline geldiler. Hem burada hem orada hem de nerede olursa olsunlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kimliğini alan herkes, Birleşik Kıbrıs'ın vatandaşı olacak. Şu andaki rakamlar her neyse o. Onlardaki vatandaşlar neyse bizdeki vatandaşlar neyse ama bu ondan sonra Türkiye'den veya Yunanistan'dan getirilecek nüfuslarla değiştirilmesin diye orada bir takım önerileri var Rum tarafının. 4'e bir konusu oradan kaynaklandı. O da netleşmiş ve bağlanmış bir konu değil ama Kıbrıs'ın kendi nüfusu için böyle bir şey düşünülemez. Doğal akışı içerisinde artık kim ne kadar çocuk yapacak, kendilerinin ekonomik durumuna veya başka durumlara bağlı olarak gelişecektir” diye konuştu

“KANTON GÜNDEMDE YOKTUR”

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, kanton meselesine ilişkin de şunları kaydetti:

“Ancak iki kesimliliği bozmayacak tarzda olabilir mi böyle esneklikler? Karpaz Bölgesi için bu konuşulmuştu, Rumlar açısından. Bizim açımızdan Lefke'de de bazı yöreler için konuşulmuştu. Muhtemelen yine konuşabiliriz özel bölgeler diye ama bölgenin bütünlüğünü bozacak ve orada Rum idaresi yaratacak bir durum değil. Kanton dediğinizde sanki kuzeyde bir bölge ayrılacak da orasını güneydeki kurucu devlet idare edecek veya güneyde bir yer ayrılacaksa orasını Kuzey'deki Türkler idare edecek. Hayır. Kuzeyde Kuzey Kıbrıs kurucu devleti biz olacağız, biz yöneteceğiz. Güneyi de onlar yönetecek. O anlamda kanton gündemde yoktur.”