Eniz Orakcıoğlu

DAÜ Öğretim Üyesi ve CTP Parti Meclisi ile Su komitesi üyesi Hasan Ulaş Altıok, Ankara'da müzakere edilen Türkiye'den Ada'ya gelen su konusunda çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

“İhtiyacımız var ama muhtaç değiliz”

DAÜ Öğretim Üyesi ve CTP Parti Meclisi ile Su Komitesi üyesi Hasan Ulaş Altıok, Kıbrıslı Türklerin suya ihtiyacının yadsınamayacağını belirterek, “ su kuyularında ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır, aküferilerimiz tuzlanmış durumdadır, ancak ilk günden itibaren söylediğimiz birşey var o da,  ihtiyacımız olması demek, irademizin ezilmesine ve başkaları tarafından dayatmalara maruz kalmamız demek değildir” şeklinde konuştu.

Buna kesinlikle izin verilmemesi gerektiğine dikkat çeken Altıok,  “Bu proje önemli bir projedir ancak muhtaç değiliz. Çünkü biz aynı kalitede suyu İsrail ve Güney Kıbrıs’ın yaptığı gibi denizden arıtma sistemiyle de elde edebiliriz. Hatta ve hatta Ülkemizde, AB finansmanıyla projelendirilmiş çok daha geniş kapasitede arıtma sistemleri kurulmak üzereydi ve bu projeye bir meblağ da ödemeyecektik ama Türkiye’den gelecek su öne sürülerek bu projeler engellendi” ifadelerini kullandı.

“Yazılı bir anlaşma taslağı yollandı”

Altıok, su konusunda yaşanan süreci şöyle anlattı; “Türkiye tarafı diyor ki siz bu suyu yönetemezsiniz. Bu anlamda bir yatırıma ihtiyaç vardı. Gelen suyun belediyelerin depolarına gitmesiyle ilgili proje zaten yapılmıştı. Bundan sonrası ise, belediye depolarından evlere gidecek olan temiz su, kaçakları azaltacak önlemler, basınç ayarı, boruların döşenmesi, altyapının yapılması ve atık suların tekrar tarımda kullanılması için belli bir yatırıma ihtiyaç vardır. Tam da bu noktada ben ‘sizin bunu yapacak paranız yoktur, siz bu suyu yönetemezsiniz’ mantığını görmekteyim. Bunun üzerine CTP bu suyun nasıl yönetilip, nasıl işletilmesi gerektiğine yönelik hükümetler arası TC yetkililerine yazılı bir anlaşma taslağı yollandı. Bu taslakta kamuoyuna da duyurulan şekliyle, bizim Güzelyalı’da suyu teslim alarak, kuracağımız özerk su kurumu vasıtasıyla bu suyu   belediyelerin su depolarına kadar yönetmesiydi. Belediyelerin su deposundan sonrasının ise BESKİ denen belediyelerinde içinde olduğu bir özel şirket tarafından dağıtımının yapılmasıydı. Türkiye ise bunu kabul edilemez gördü ve tartışmadı bile.”

“Taslak gitti geldi”

CTP’nin Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine yolladığı yazılı anlaşma taslağının reddedildiğini belirten Altıok, “Sonrasında Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri tarafından hazırlanan bir anlaşma taslağı geldi. Bu taslakta bizim yetkililerimiz tarafından kabul görmedi. Bu taslaklar birkaç kez gitti ve geldi. Ama Parti Meclisi reddettiği metne karşılık alternatif olarak görüşünü de hazırladı. Bunu da yaparken sıfırdan CTP veya sonradan hükümet tarafından kabul edilen bir anlaşma taslağı hazırlama pozisyonunda değiliz. Şu da bilinmelidir ki 2011’de bu konuları içeren ve imzalanan protokole de aykırı olamayız. Onlara aykırı olmayacak şekilde ve hassasiyetlerimizi de içeren bir taslak hazırladık. Şu anda da görüşülen bu taslaktır” şeklinde konuştu.

“PM’ye danışılması doğaldır”

Son zamanlarda sıkça tartışılan niye hükümet değil de, bir partinin PM’si karar üretme ve bunu dayatma noktasında olduğu iddialarına da açıklık getiren Altıok, KKTC'nin parlamenter sistemle yönetildiğini vurgulayarak “Burada hükümet denen yapıyı oluşturan siyasi partilerdir. Siyasi partilerinde, özellikle CTP adına konuşacak olursam en üst karar alma organında sonra PM'dir. Parti Meclisi böylesi bir önemli konuyu görüşmezse kim görüşecek? Ben bu noktada bunu sorarım. Bunu eleştirenleri de anlamıyorum, çünkü burada başkanlık sistemi değil parlamenter sistem var. Hükümet ortağı bir parti var ve o hükümet ortağı da böylesi toplumun geleceğini ilgilendirecek bir konuda karar almak için Parti Meclisine danışması kadar doğal bir şey olamaz” dedi.

“Hazırlanan taslak Türkiye’ye gitti”

Şu anki Taslağı CTP’nin hazırladığı ve PM’ye de sunulan taslak olduğunu belirten Altıok, “PM’nin bu taslağa bir itirazı olmadı ve bu taslak hükümet ortağı ile de görüşüldükten sonra benim bildiğim ve duyduğum hazırladığımız taslağa hükümet ortağı UBP’nin de ılımlı yaklaştığıdır. Bu taslağın da UBP’nin yaptığı birkaç öneriyle Türkiye’ye gittiği duyumlarımız arasındadır” diye konuştu.

“İdare bizim özerk su kurumumuza teslim edilmeli”

Altıok, hazırlanan taslağın içeriği ile ilgili şu bilgileri verdi; “CTP Su Komitesinin hazırladığı ve PM’ye sunulan taslak, 2010 hükümetler anlaşmasına uymak zorunda olarak yazılan bir taslaktır. Bizim öngörülerimizde bu adaya gelen suyun geldiği anda yerli otoriteye yani şu andaki Su İşleri Dairesine ki hedefimiz bunun da özerk su kurumuna dönüşmesive idarenin ona teslim edilmesidir. Bu olmazsa olmazdır. Bize gelen öneride ise suyun adaya geldiği andan itibaren yönetiminin özel bir firmaya verileceği şeklindeydi. Bizim de bu noktada talebimiz, bize devredilmesiydi, bu gerçekleşmemesi halinde ise bir anlaşmanın mümkün olmayacağını ifade ettik.  Üstünde durduğumuz bir başka önemli husus ise fiyat konusu oldu. Suyun devri yapılırken fiyatın da net olması yönünde ısrarlı olduk. Suyun fiyatı 1 kuruş olsa bile biz bu suya o bedeli ödeme taraftarı olduk. Ödemediğiniz birşeyin size ait olması mümkün değil çünkü.”

“Eğer kırmayı denerse bu anlaşma olmaz”

Gelinen aşamada Türkiye tarafının Ada'da hazırlanan taslağa yönelik yaklaşımını nasıl olacağı ve bu taslağın TC yetkilileri tarafından kabul görmeme ihtimaliyle ilgili soruya ise Altıok şu yanıtı verdi:  “Eğer kırmayı denerse bu anlaşma olmaz. Türkiye’den gelen 10-15 tane farklı önerinin üzerine değişiklik önerisi yaptık bazı maddeler tartışmaya açıktır. Tartışılmayacak maddeler de vardır. Eğer o masada bir sorun çıkarsa biz eminiz o masa dağılacaktır. Ben Türkiye’nin bize önerdiği taslaklara benzer anlaşmanın altına imza atılacağını düşünmüyorum atılırsa da bunun gerçekten siyasi bir bedeli vardır.”

“Yatırımı maliyete yansıtırsa su 7 TL olur”

Ada'ya ulaşan suyun maliyetinin bile hala bilinmemesinin sakıncalarına da değinen Altıok, “Bu noktada neyin pazarlığını yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti yarın yaptığım harcamayı karıyla birlikte maliyete yansıtacağım derse bu rakam minimum 7 TL’dir. Çünkü eğer söylendiği gibi 75 milyon metre küp gelecekse ki ben bunun geleceğine de inanmıyorum, ama gelirse, suyu en verimli kullanan ülkelerde bile kayıp, kaçak oranı yüzde 12-13 civarındadır, bizde ise  bu yüzde 40 civarlarındadır, biz bu kayıp, kaçak oranını yüzde 12-13’lere indirsek bile satacağımız su 60 milyonlara gelir. O zaman bu suyun birimi düştükçe birim başına fiyat artar. Su eğer 30 milyon gelirse ki bizim ihtiyacımız olan 35 civarıdır, o zaman birim maliyetleri 2 katına çıkar" dedi.

“Kamuya faydasını 3 şekilde değerlendirebiliriz”

Altıok, Su projesinin kamuya faydasını 3 şekilde değerlendirilebileceğini belirterek bunları şöyle sıraladı:  “1’incisi içme ve kullanma suyunu en ucuza sağlayacak mı? İlk temel soru budur ki biz fiyatı bile bilmiyoruz. Bu suyu bir özel firma yönettiği takdirde, belediyelerin ellerinden alınacağı ve en büyük gelir kaynaklarından biri olduğu için belediyeler batacak mı? Batmayacak mı? Zaten birçok belediye batakta ve zor durumda, birde siz su gelirini elinden alırsanız ne olacak? Üç. Belediyelerin su biriminde çalışan personeli ne olacak? Bu alanda çalışan 360 personel mevcut. Eğer biz Türkiye’nin önerdiği anlaşmayı kabul edip suyun işletmesini özel firmaya verirsek o 360 kişiyi kim ödeyecek. Bu durumda ya bu insanlar işsiz bırakıp ülkede yeni bir sosyal sorun yaratılacak, ya da bu insanları evde oturtup ödeyeceksiniz. Bu da hem şirketin çalıştıracağı kendi adamlarını ödemek hem de oturanları ödemek anlamına gelecek bu da suyun fatura bedelinin kabarmasını getirecek".

Kaynak: Yeni Bakış Gazetesi