Özge Kizir

Demokrat Parti – Ulusal Güçler (DP-UG) Milletvekili Mustafa Arabacıoğlu, ülkenin kriz yönetimi konusunda sınıfta kaldığını söyledi. “Bizim en büyük yanlışımız, kriz yönetimi konusunda sınıfta kalmamızdır. Hükümetin, siyasetçinin, başbakanın ve parti genel başkanının en büyük misyonu kriz çözebilme ve yönetebilme becerisidir” diyen Arabacıoğlu, hükümetin krizi çözmekten ziyade, krizi daha da derinleştirme konusunda uzman olduğunu savundu.

Hükümetin, krizi daha da derinleştiren bir çaba içerisine girdiğini ifade eden Arabacıoğlu, “Gelecek olan hükümetin de en büyük dezavantajı bu olacak. Bundan sonra kim olursa gelsin. Ülkeyi bu hale getirdiler kusura kalmasınlar ” şeklinde konuştu.

“Ne hükümet bozma nede hükümete girmeyle ilgili bizim bir gayemiz yoktur”

Yaşanan gelişmelerden siyasetçi olarak huzursuz olduğunu belirten Arabacıoğlu şunları söyledi: 
“Bu yaşananlardan bir siyasetçi olarak ciddi boyutta huzursuz olduğumu belirtmek istiyorum. Ne hükümet bozma ne de hükümete girmeyle ilgili bizim bir gayemiz yoktur. Şu an benim en büyük arzum bir an önce bu konuyla ilgili uzlaşının ortaya çıkmasıdır. En büyük temennim budur.”

“CTP içerisinde farklı görüşler ve ayrılık vardır”

Hükümette yaşanan hareketliliğin iki partinin kendi iç sorunu olduğunu ifade eden Arabacıoğlu, “Bizim dıştan yorum yapmamızdan ziyade partilerin kendi iç sorunudur. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) içerisinde farklı görüşler ve ayrılım vardır. Tabi bu çift olay durumu günün sonunda hükümete de yansıyacaktır” şeklinde konuştu.

“39 milletvekili olan bir hükümet var, fakat birbirine kilitlenmediği için sorun yaşanıyor”

Arabacıoğlu, sözlerine şöyle devam etti: 

“DP ve Ulusal Birlik Partisi’nde (UBP) 26 milletvekili sayısı vardır. 26 sayısıyla hükümet yapmak gerçekten zor bir süreçtir. ‘Olur mu, olmaz mı konusunda, ‘evet olur’; ama sağlıklı bir hükümetin olması için 26 tane vekilin birbirine kilitlenmesi gerekir. Düşünün 39 tane milletvekili olan bir hükümet var, fakat hükümet birbirine kilitlenmediği için sorun yaşanıyor. Bırak sen hükümetteki kilitlenmeyi, partinin içindeki vekiller dahi birbirlerine kenetlenmediği için 39 sayısında bulunan CTP-UBP hükümeti sağlıklı bir hükümet olmadı. Nedeni ise vekillerin birbirine inanmaması ve kenetlenmemeleriydi. Esas olay budur.”

“TDP, UBP ve DP ile birlikte bir alternatif olabilir, ama günün sonunda sancılı bir süreç vardır”

Erken seçim konusunda oluşacak hükümetin birbirine destek olması gerektiğine dikkat çeken Arabacıoğlu, “26 vekil sayısının olduğu bir hükümette 26 tane vekil gerçekten inanır ve birbirine destek olursa hükümet gider. Tam tersi ise alternatif olabilir. Yani Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP), UBP ve DP ile birlikte bir alternatif olabilir, ama günün sonunda sancılı bir süreç vardır. Bu sürecin sonu erken seçim olabilir. Demokrasilerin tıkandığı yerde, tıkanıklığı açacak olan şey erken seçimdir. Yani alternatifler aranır ve çaba sarf edilir. Fakat bunlar da bir çözüm olmazsa, günün sonunda o tıkanıklığı erken seçim açar” ifadesini kullandı.

“Var olacaksak ülke çıkarları için var olmamız gerekir”

UBP-DP koalisyonunun bir alternatif olduğunu belirten Arabacıoğlu, “Bu da bir alternatiftir. Siyasette kesinlikle bu imkânsızdır diye bir yorumum yoktur. Mühim ve ülke çıkarlarını gözetecek olan bir hükümet modelinin oluşmasıdır. Yani biz kendi çıkarlarımız için hükümette yokuz. Kendi çıkarlarımız için de hükümette zaten olmamamız gerekir. Var olacaksak ülke çıkarları için var olmamız gerekir. Türkiye ile sorunumuz olursa bunu sokakta tartışmamamız gerekir” dedi.

“Suda kriz yoktur. Bunu yaratan biz olduk”

Su yönetiminde kriz yaşanmadığını düşünen Arabacıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Suda kriz yoktur. ‘Bunu yaratan biz olduk’ diyorum. Başbakan ‘yatırım yapmak için paramız yok, su rezervlerimiz tükendi, Beşparmak Dağlarında 40-50 metre boruları uzatmak zorunda kaldık’ diyor. Suyun ne kadar aşağıya çekildiğini düşünebiliyor musunuz? Su seviyesi 40-50 metre aşağıya düştü demektir.

“Böyle bir mantalite olamaz”

‘Belediyelerin bu işten maddi yönden kaybı olmayacak’. ‘Bu direnç neden’ diye sordum. Yani maddi yönden kaybı olmayacaksa belediyelerdeki bu direnç neyedir? Param yok, kaliteli suyum yok, var olan suyum tuzlandı ve belediyelerin bundan maddi kaybı olmayacaksa bu işteki direnç nedir dedim. Bana ‘irade’ dedi. Böyle bir mantalite olamaz. Bu iş sokakta çözülecek olan bir iş değildi. Evet, sorunlar olabilirdi, ama bunu oturup bir şekilde çözme becerisini gösterecek olan hükümette bitiyor.

“Yeraltındaki suyumu çekmediğim sürece bankaya atılmış para gibi milli bir servet olmaya devam edecektir”

İmzalanan farklıdır, işletme konusu farklıdır. Yani işletme ve yönetme farklıdır. Biz bunları ayıramadık. Zaten yeraltı suları çekilmeyecektir. Yeraltı rezervlerini 10-15 yıl boyunca kullanmadığım sürece, yer altındaki rezervlerim artacaktır. Yani bankaya atılmış para gibi olacak. Yeraltındaki suyumu çekmediğim sürece bankaya atılmış para gibi milli bir servet olmaya devam edecektir. Bunları oturup konuşmamız gerekirdi. Biz ise ‘’ben yöneteceğim’, ‘hayır sen yöneteceksin’ durumuna düştük. Böyle bir şey olabilir mi?

“Oturup konuşmamız gerekirken biz birbirimizle ben yöneteceğim sen yöneteceksin diyoruz”

GSM konusunda işletmeleri veya mevzuatla ilgili konuları hükümetler yapar. Bugün işletmede iki tane firmamız var. Devlet üçüncü bir işletmeye de izin verebilir. Devletin resmi iradesi budur. Bu işletmeden sonra günün sonunda bütün yapılan yatırımlar belediyeler veya hükümete kalacaktır. Adam yaptığı yatırımı alıp da götürecek değildir. Bunları oturup konuşmamız gerekirken biz birbirimizle ben yöneteceğim sen yöneteceksin diye didişiyoruz. Abartılı şeyler konuşulmaya başlandı. Bu konuda kriz olmaması gerekiyordu. Olmaması gereken konuyu sorun haline getirdik ve derinleştirdik. Şimdi ise hükümetin önündeki en büyük sorunlardan bir tane oldu.” 

“Müzakereden bir şey çıkacağına inanmıyorum”

Müzakere sürecinin sonuçlanacağına inanmadığını ifade eden Arabacıoğlu, “Müzakereden bir şey çıkacağına inanmıyorum. Daha önceden de söylemiştim. Örneğin birincil hukuk konusuna Güney kesim sıcak bakmayacaktır. Oluşacak anlaşmanın Avrupa birinci hukuk olacağı konusu çok önemlidir. Garanti ve ittifak anlaşmaları bizim için olmazsa olmazlarımızdır” şeklinde konuştu.

“Herkes 6 ay dönüşümlü başkanlık yaparsa burada da o başkanlık, siyasi eşitlik gereği olması gereken bir olaydır”

Dönüşümlü başkanlık konusunun siyasi eşitlik açısından önemli olduğunu belirten Arabacıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Dönüşümlü başkanlık konusu ise siyasi eşitlik açısından önemlidir. Benim bir yerde siyasi eşitliğim var ise,  sen benim siyasi eşitliğime ve nüfusuma bakarak karar veremezsin. Avrupa Birliği’nde de 28 tane AB üyesi var ise diğer ülkelerin nüfusu daha fazladır. 

Senin nüfusun benim nüfusumun yüzde 1’idir. Dolayısıyla senin başkanlıkta yüzde 1 hakkın vardır diye bir kural yoktur. Herkes 6 ay dönüşümlü başkanlık yaparsa burada da o başkanlık siyasi eşitlik gereği olması gereken bir olaydır. Bu çapraz oy olayı da ayrı bir tartışma konusu olması gerekir. Fakat bunun, siyasi eşitliğimizin olmazsa olmazı olması gerekir.”