Bağımsızlık Yolu'nun açıklaması:

"Kıbrıslı Türk devrimcilerin bağımsız politik örgütü olmak amacıyla kısa süre önce kendini ilan eden Bağımsızlık Yolu, üyeleri arasında sürdürdüğü değerlendirme süreci neticesinde 19 Nisan seçimleri için tavrını belirledi:

İŞBİRLİKÇİLİĞİN YAŞLISINA DA, GENCİNE DE, KADININA DA

OY VERME!

AKINCI VE ONURER’İN ALACAĞI OYLAR,
KIBRIS HALKLARININ ÇIKARLARINA DAYANAN
BİR BARIŞ İRADESİNİN ÖLÇÜSÜ OLACAKTIR!

 

Dünyamızı kuşatan ekonomik/siyasal iklim ve ülkemizin öznel, toplumsal sorunları objektif bir şekilde ele alınmadan, seçimlere ya da başka mecralardaki mücadelelere doğru anlamlar yükleyemeyiz. Somut koşulların somut tahlili yapılmadan ortaya konacak politik tavırlar dilek ve temennilerimizin ötesine geçemezler. 
Ekonomik büyüme, istihdam ve refah sağlayacağı söylenerek uygulamaya konulan neo-liberal politikalar, vaat edilenlerin aksine; uygulandığı coğrafyalara daha fazla sömürü, daha fazla işsizlik, daha fazla göç, daha fazla savaş ve daha fazla ölüm getirmektedirler.

Haliyle direnişe geçen halkların deneyimleri, açık bir biçimde göstermiştir ki; egemenleri rahatsız edecek en önemli unsurlardan biri örgütlü sokak mücadelesidir. Seçimleri göz ardı etmeden ortaya konacak böylesi bir muhalefet genişledikçe halkların özgüvenini geliştirecek somut kazanımlara yönelmesine yol açacaktır.
Bu yüzden her seçim süreci, gerek propaganda dönemi gerekse sonuçları itibarıyla, sokak mücadelesini besleyebildiği ölçüde önem kazanır. Bunun en somut örneği Annan Planı referandumu döneminde müthiş bir özgüvenle sokaklara hakim olan Kıbrıslı Türklerin, hemen ardı sıra gelen seçimler sonrası, kayda değer kazanımlar elde etmeden sokak hareketinin sönümlenmesi neticesinde yaşadığı moral ve motivasyon çöküntüsüdür.

Yukarıda belirtildiği gibi, Bağımsızlık Yolu, Kıbrıslı Türk halkının kendi sorunlarının öznesi olabilmesi için,  tabandan örgütlenmiş bir halk hareketinin gerekliliğini savunur. Fakat bu, cumhurbaşkanlığı seçimleri neticesinde seçilecek olan adayın müzakereci sıfatının önemsiz olduğu anlamına gelmez.

Şüphesiz, müzakere sürecinin egemenlerin değil halkın çıkarlarına dayanan bir anlayışla barış yanlısı ve demokrat bir “müzakereci” ile yürütülmesi halkın çıkarınadır.

 

Kendi adayı ile seçimlere katılmak, siyasi bir örgüt için en ideal seçenekmiş gibi görünebilir. Fakat böylesi bir sorumluluğu taşıyabilmek, fikri bütünlüğe sahip kadrolardan oluşacak örgütsel omurganın durumuna bağlıdır.

8 Aralık 2014 tarihinde kendini ilan eden, örgütlenmeye ve kadro çalışmasına henüz başlamış Bağımsızlık Yolu’nun, bu kadar kısa bir zaman aralığında kendi adayı ile seçimlere katılması hem doğru olmaz, hem de mümkün değildir.

Boykot, gerekli koşullar yaratılmadan bir strateji olarak benimsenirse, hele ki yıllarca sürerse, kitleleri örgüte, örgütü de kitlelere yabancılaştırma tehlikesi taşır.
Ancak kitleleri mobilize edeceğiniz farklı bir yol varsa, sokağa hakim olma, farklı mecralarda mevziler kazanma vb. koşullar yaratılmışsa, halkın sorunları kazanılan bu mevziler üzerinden ele alınabilirse, özetle "ikili iktidar" durumu belirmişse taktiksel bir eylem olarak anlam kazanır. 
Bağımsızlık Yolu mevcut koşullar altında hiçbir karşılığı olmayan, barış yanlısı bir müzakereci olmasının önemini tamamen yadsıyan, sokağı beslemesi bir yana halkı kendine, kendini de halka yabancılaştırması muhtemel boykot tavrını reddeder. 

 

Mevcut adaylara gelirsek; Bağımsızlık Yolu için 19 Nisan’da gerçekleşecek seçimde tartışılmaya değer 5 adaydan 3’ü açıkça egemenlerin çıkarlarını gözeten adaylardır.

 

UBP ve DP-UG’nin desteklediği Derviş Eroğlu, 40 yıldır çeşitli makamlarda bulunarak yapmış olduğu icraatlarla Kıbrıslı Türk halkının maruz kaldığı yokoluş sürecinde egemenlerin en güçlü işbirlikçi figürlerinden biridir. Faşist ve milliyetçi çevrelerin etrafında kümelendiği Eroğlu’nun, halka “tecrübe” diye sunmaya çalıştığı geçmiş, Kıbrıslı Türklerin üretimden koparılma ve asimilasyon sürecini bizzat kendisidir. Halka sunacağı politika da geçmişten farklı bir şey değildir. 

Kudret Özersay ise; her ne kadar yeni ve bağımsız bir figür olarak kendini lanse etmeye çalışsa da  on yılı aşkın süredir Kıbrıs müzakerelerinde yer almaktadır. Bu süreçteki pratiği mevcut statüko içinde şekillenmiştir. Toparlanıyoruz Hareketi ile yaymaya çalıştığı “ideolojisiz siyaset” algısı açıkça egemenlerden taraftır. Sözde tarafsızlık savı ile söylemler geliştiren Özersay, Kıbrıslı Türk halkının maruz kaldığı ekonomik, siyasi ve kültürel herhangi bir saldırı dalgası karşısında halktan yana tavır almamıştır. Gençlik ve yenilik algısı üzerinden parlatmaya çalıştığı adaylığının, Kıbrıslı Türk halkına vereceği yeni biçimlerle eskinin tekrarıdır.

CTP-BG adayı Sibel Siber ise, şu ana kadarki propagandaları ile dahi CTP-BG’nin iddia ettiğinin aksine sol bir anlayışla siyaset üretmekten ne kadar uzak olduğunu göstermiştir. CTP’nin geçmişi üzerinden sol bir aday olarak sunulmaya çalışılan Sibel Siber’in, sol siyaset ile en ufak bir alakası yoktur. Faşizmin, kadın düşmanlığının, sermayenin karşısında hiçbir tavır almayan ve feminist algıdan yoksun bir “Kadın” olma propagandasını aşamayan kampanya süreci CTP-BG adayı Siber’in siyasi potansiyelinin açık ifadesidir. CTP-BG’nin politik hattı, ezilenlerin dilini kullanarak egemenlerden taraf olmaktır.

 

Bu 3 aday, farklı söylemlerine rağmen egemenlerin çıkarlarını temsil etmeleri noktasında birleşmektedirler. Onlar, Kıbrıslı Türk halkını yok oluşa sürükleyen egemenlerin işbirlikçi adaylarıdırlar. Bağımsızlık Yolu olarak bu adaylara dönük çağrımız; “işbirlikçiliğin yaşlısına da, gencine de, kadınına da oy verme!” şeklindedir.

 

Mustafa Akıncı ve Mustafa Onurer ise; sol içi herhangi bir temas olmadan seçime girmelerine rağmen 19 Nisan seçimlerinin olumlu sayılabilecek adaylarıdırlar. TDP ve BKP’nin desteklediği Akıncı'nın, son dönemlerde yaygınlaşan ve umut verici sonuçlar doğuran sol içi ittifak olasılıklarını hesaba katmadan aday olması, çok ciddi bir olumsuzluktur. Kıbrıslı Türkler toplumsal varoluş mücadelesi vermektedirler ve toplumsal varoluş mücadelesi, adından da anlaşılacağı gibi, toplumun en geniş kesimlerinin ortak mücadelesi ile ilerletilebilir ancak. Hem bu gerçek ortadayken, hem de ortada hali hazırda güçlenerek süren bir sol içi ittifak deneyimi varken, Akıncı'nın bu gerçeği ve bu deneyimi tamamen bir kenara atıp “tek adam” olarak ortaya çıkıp destek istemesi, hem toplumsal varoluş mücadelesi gerçeğini geri plana iter, hem de sol içi ittifak zeminine de zarar vermiş olur. Yine de Akıncı, propaganda sürecindeki söylemleri ve ortaya koyduğu program ile, diğer üç işbirlikçi adaydan ayrılmaktadır ve mevcut seçim koşullarında, olumlu bir alternatif olarak görülebilir. Mustafa Onurer de, gündelik mücadeleden kopuk ve eski söylemleri tekrarlayan bir sol parti olan KSP’nin adayı olmasına rağmen, evrensel sol değerleri ile halktan yana açık bir duruş sergilemektedir. KSP'nin söylemindeki radikallik ve keskinlik, kitlelerde bir karşılık bulmadığı müddetçe, çok değer taşımaz ve KSP için bu, yıllardır böyle olmaktadır. Sosyalistler için seçim sandığı, sokak mücadelesi ve toplumsal muhalefetle beslendiği ölçüde bir mücadele zemini olabilir. Öte yandan, KSP'nin besleneceği ne kendi kitlesi ne de dayandığı bir toplumsal muhalefet vardır. Yine de Onurer, barış, bağımsızlık ve sosyalizme yaptığı vurguyla, diğer işbirlikçi adaylardan ayrılmakta ve seçim mücadelesinde alternatif ve olumlu bir ses olarak ortaya çıkmaktadır. Özetle, Akıncı ve Onurer, egemenlerin çözüm planlarının sınırlarını kısmen de olsa zorlayan politikaları ile barış yanlısı adaylardır.     

 

Göç Yasasını da içeren yıkım paketleriyle, neo-liberal uygulamalarla ve asimilasyon politikalarıyla Kıbrıslı Türkleri yok oluşa sürükleyen AKP iktidarına işbirlikçilik yapmayan, oy uğruna cinsiyetçi söylemleri diline dolamayan, milliyetçi, faşist ve şöven unsurlarla içli dışlı olmamış, halkın sorunlarını gündeme getirmekten kaçınmayacak, barış ve demokrasi yanlısı adayların seçimlerde alacağı destek sokak muhalafeti için önemlidir. Ancak seçimler sokağın seyrini belirlemede tek başına yeterli değildir. Buna rağmen mevcut şartlarda; Akıncı ve Onurer’in alacağı oylar, Kıbrıs halklarının çıkarlarına dayanan bir barış iradesinin ölçüsü olacaktır!

Bu sebeple halkımızı, 19 Nisan seçimlerinde, seçimlerin herşey olmadığı ve mücadelenin sokakta büyütülebileceği anlayışıyla Mustafa Akıncı ve Mustafa Onurer’den birine oy vermeye çağırıyoruz.

 

İŞBİRLİKÇİLİĞİN YAŞLISINA DA, GENCİNE DE, KADININA DA
OY VERME!

AKINCI VE ONURER’İN ALACAĞI OYLAR,
KIBRIS HALKLARININ ÇIKARLARINA DAYANAN
BİR BARIŞ İRADESİNİN ÖLÇÜSÜ OLACAKTIR!"