AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, çözümle birlikte adada bulunan Türk askerinin bir bölümünün, belirli bir takvim içerisinde de tamamının ayrılması gerektiğini söyledi.

Çözümle birlikte adada “çok uluslu bir gücün” olabileceğini vurgulayan Kiprianu, AB üyesi bir ülkede garantöre gerek olmadığını belirtti.

“Sıfır asker, sıfır garanti” noktasında AKEL’in tavrının net olduğunu vurgulayan Kiprianu, Kıbrıslı Türkler kadar, Kıbrıslı Rumların da kendini güvende hissedeceği bir uzlaşıya ihtiyaç olduğunun altını çizdi.

Havadis Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Ekmekçi ve Devrim Demir’in sorularını yanıtlayan Kiprianu, dönüşümlü başkanlık konusunda da net konuştu. Önerinin AKEL’e ait olduğunu anımsatan Kiprianu, ancak “çapraz oy” sisteminin çok önemli olduğunu söyledi, nedenlerini sıraladı.

HAVADİS: Ülke çok kritik bir süreçten geçiyor. 1’inci ve 2’nci Mont Pelerin, Cenevre, oradaki ara sürece inanlarda bir kırılganlık yarattı. Siz müzakere sürecini nasıl bir noktada görüyorsunuz?

KİPRİANU: Öncelikle Havadis’e bu röportajı vermekten büyük bir mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum. Sizin yaptığınız değerlendirme ile ben de hem fikirim. Gerçek olan şu ki; gerek Mont Pelerin görüşmeleri, gerek onu izleyen Cenevre görüşmeleri ile insanlarımızda büyük umutlar doğmuştu. Ancak gelişmeler ne yazık ki bu umutları doğrulamadı.

Benim görüşüme göre gerek daha öncesinde Mont Pelerin’de gerekse daha sonrasında Cenevre’de görüşmelerin yapılması öncesinde zemin yeterince hazırlanmamıştı. Görülen o ki iki lider de özlü konuları ele alma konusunda kararlı değiller. Anlaşılan o ki üzerinde anlaşmaya varılmamış bazı önemli konularda sonuca varma konusunda iki lider arasında bir güven eksikliği olduğu görülüyor. Çünkü görülen o ki önemli ancak üzerinde henüz anlaşmaya varılmamış konularda ilerleme sağlanmış değildir.

Ayrıca Cenevre sonrasında yaşanan bazı gelişmeler de durumu daha da zorlaştırır nitelikte. Türkiye’deki referandum ile ilgili yaşanan gelişmeler Kıbrıs sorununun çözümü çabalarında da bir gecikmeye yol açıyorlar.

Yunanistan ve Türkiye arasında artan bir gerilim söz konusu. Özellikle Cenevre sonrasında yetkililer tarafından ağırlıklı olarak Türk yetkililer tarafından yapılan açıklamalar sürece yardımcı olmadılar.

HAVADİS: İki lider garantiler konferansından önce diğer dört başlıkta yeteri kadar ilerleme sağlanmadan garanti konferansı toplandı şeklinde yoğun eleştiri var… Neden bu yakınlaşmaları sağlayamıyor liderler… Burada bizim öz eleştiri yapmamız gerekiyor mu Kıbrıslılar olarak?

KİPRİANU: Bu soruya yanıt verecek olanlar iki liderdir, ben sadece kendi yorumlarımı sunabilirim. Benim görüşüme göre bu konular görüşülmeli, tartışılmalıdır. Bir anlaşmaya varabilme olanağı olup olmadığının görülebilmesi için bu konuların görüşülmesi gerektiği düşüncesindeyim.

HAVADİS: İlerleme sağlanmadan Cenevre’ye gidilmesi bir hata olarak algılanabilir mi?

KİPRİANU: Benim görüşüme göre anlaşma menziline girmemiş oldukları yani sonuca varmamış oldukları koşullarda Cenevre’ye gidilmesi gereksizdi.

Üzülerek gözlemlemek istiyorum ki bugün dahi ikinci, üçüncü önemdeki konular üzerine yoğunlaşıyorlar. Hal bu ki çok daha önemli üzerinde yoğunlaşılması gereken konular varken. Tek yapabileceğim yorum şu; nasıl bir anlaşmaya varabilecekleri konusunda emin olmadıklarından dolayı kartlarını açmamayı tercih ediyorlar diye düşünüyorum.

Ancak şunu hepimiz anlamalıyız. Bir yandan insanların umutlarını yeşertip, umutlarını güçlendirip diğer taraftan da insanların hayal kırıklığına uğratılması kesinlikle yardımcı olmuyor. Bunu hepimizin ciddiye alması gerekiyor.

HAVADİS:  İlk kırılma Hristofyas –Talat döneminde yaşandı. ‘Bu iki lider çözer’ denilen noktada iki liderin de bir sonuca ulaşamaması bir başarısızlıktı Kıbrıs sorunu açısından… Her başarısız girişim toplumları biraz daha umutsuzluğa itiyor, uzaklaştırıyor. Bu gibi durumlarda çözüm isteyen siyasetçilere düşen görev nedir? AKEL nasıl bir rol oynuyor bu noktada?

KİPRİANU: Öncelikle Kıbrıs sorununun çözüm ilkelerinde tutarlı olmak gerekiyor. Biz de bunu yapıyoruz. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ve çözüm ilkeleri konusunda istikrarlı ve tutarlı bir tutum içerisinde olunması gerekiyor.

Bunu özellikle vurguluyorum çünkü her bir toplumda farklı yaklaşımlar söz konusu. Çeşitli baskı gurupları siyasi liderleri kendi arzuladıkları yönde ilerlemeleri hedefi ile baskı altında tutuyorlar. Eğer biz gelecek nesilleri değil gelecek seçimleri düşünerek hareket edersek ve bu baskı guruplarına karşı gerekli cesareti, gerekli karşı duruşu sergileyemezsek üzerimize düşeni yapmamış oluruz. Biz bir yandan çözüm yönündeki çözüm ilkelere bağlılığımızı ve istikrarlılığımızı kamuoyuna açık bir şekilde dile getirirken diğer yandan da halkı çözüme hazırlamaya çalışıyoruz.

Aynı esnada hem Sayın Anastasiadis’e hem de diğer siyasal güçlere yapıcı ve olumlu yönde etkide bulunmaya çalışıyoruz. Ancak şunu da net bir biçimde belirtmem gerekiyor ki müzakereleri yapan kendisidir, biz değiliz. Ayrıca Kıbrıslı Türk siyasal partilerle de görüşüyoruz.

Liderlik düzeyindeki temaslarımız dışında Kıbrıslı Türk siyasal partilerle temaslarımızda Kıbrıs sorununun özlü yanlarına ilişkin çalışma grupları da oluşturmuş durumdayız. Bu gruplar da çalışıyorlar. Tüm bunları yapmamızın sebebi Kıbrıs sorunu açısından çok kritik bir aşamada olduğumuzun farkındayız, bilincindeyiz.

HAVADİS:  Sürecin tıkandığı nokta özellikle Garantiler ile Yönetim ve Güç Paylaşımı başlıkları olarak görülüyor. Garantiler konusunda Kıbrıslı Türklerin belli bir süre daha kendilerini güvence altında hissetmek gibi düşünceleri var. Kıbrıslı Rumların ise adada Türk askeri kaldığı sürece kendilerini güvende hissetmeyeceklerini söylüyor.  Bu sorun nasıl aşılabilir?

KİPRİANU: Sayın Akıncı’nın garantiler ve güvenlik konusu ile ilgili söylediği bir şey var ki ben bunu çok önemli görüyorum.

Sayın Akıncı, “Bir toplumun güvenlik konusunda duyduğu endişeler, gereksinimler diğer toplumun aleyhine olmamalı” dedi. Biz ne garanti haklarını ne müdahale haklarının olmasını kabul edemeyiz. Orduların adadan ayrılmasına ilişkin belili bir zamana ihtiyaç olacağını anlıyoruz ve biz bu sürenin ne olacağı konusunu görüşebiliriz.

Bizim görüşümüze göre çözümle birlikte adada bulunan Türk askeri güçlerinin büyük kesimi adadan ayrılmalı. Kalan kesime ilişkin de bir takvim uygulanmalı. Bu takvime göre sürekli bir şekilde adadan bu askeri güçler ayrılmalıdır.

HAVADİS:  Nihai duruşunuz sıfır asker sıfır garantiler mi yoksa 1960’taki garanti anlaşmalarına da bir atıf yapıyor musunuz?

KİPRİANU: Başlangıç tutumumuz sıfır garanti, sıfır asker. Bir geçiş dönemi olmalı ve bu geçiş dönemi süresince Türk orduları adadan ayrılmalı ama sonuçta hiç asker adada kalmamalı. Bu döneme ilişkin adada hem Kıbrıslı Rumların hem Türklerin güvenlik taleplerine cevap verebilecek birçok uluslu güç adada olabilir.

Sadece Kıbrıslı Türklerin değil Kıbrıslı Rumların da güvenlik konusunda endişeleri var ve Türkiye’nin garanti ve müdahale haklarının olması söz konusu olursa bu Kıbrıslı Rumlar tarafından güvenlik konusunda sorun olarak algılanır. Şunu da unutmayalım ki Kıbrıs aynı zamanda AB üyesi bir ülke ve nasıl olurda AB üyesi olan bir ülkenin başka bir ülke garantörü olabilir.

HAVADİS: AKEL, siyasi eşitlik konusuna nasıl bakıyor? Süreç, dönüşümlü başkanlık konusunda tıkandı gibi görünüyor. Bu konudaki yaklaşımınız nedir?

KİPRİANU: Siyasal eşitliği ilk destekleyen ilk parti biziz. 1992 yılından itibaren biz iki toplumlu siyasal eşitliği destekledik, desteklemeye devam ediyoruz. Ancak siyasi eşitlik dediğimizde matematiksel, rakamsal eşitlik anlamına gelmez bu. Ayrıca devletin işleyebilir olması da büyük önem taşıyor. Üzerinde anlaşmaya varılacak olan bütün hususlar devletin işler olabilmesini de sağlamalıdır. Devlet işleyemez olduğu takdirde üzerinde hangi anlaşmaya varılırsa varılsın üzerinde anlaşmaya varılacak bir anlaşma çökecektir. Dönüşümlü başkanlık konusunda bizim görüşümüz, çapraz ve dengelendirilmiş oy ile birlikte dönüşümlü başkanlık bizim önerimizdi ve biz bu öneriyi bugün de destekliyoruz. Çapraz oylamada ısrarlıyız. Bunun da ana sebebi şudur: Biz halkın etnik kökeni bazında bölünmesini, birbirinden ayrılmasını istemiyoruz.

Halkın tercihlerini siyasi ilkeler temelinde, siyasi değerlendirmeler temelinde yapabilmesini istiyoruz. Bütün modern, çağdaş devletler bu zemini esas alarak işlev görebiliyorlar. Bu öneri Kıbrıslı Rumları ve Kıbrıslı Türkleri birbirleri ile işbirliği içerisinde olmaya ve bu sayede gerek cumhurbaşkanını gerek cumhurbaşkanı vekilini birlikte seçmeye yöneltmektedir.

Dimitris Hristofyas bu konuda adil olmayı istediği için bir adım daha ileri giderek ağırlıklı ya da dengelendirilmiş oy önerisini sundu. Yani ağırlıklı oyla dediğimiz şey şu; Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rum Cumhurbaşkanı veya cumhurbaşkanı vekilinin seçimine ilişkin etki oranı ne olacaksa Kıbrıslı Rumların da Kıbrıslı Türk cumhurbaşkanı ya da cumhurbaşkanı vekili seçiminde etkisi aynı oranda olabilsin.

HAVADİS: Kıbrıslı Türklere mesajınız nedir? Çözümsüzlüğün çok kötü etkileri var… Kıbrıs Türkü, iki arada, bir derede ve süreç uzadıkça mağduriyeti de artmakta.

KİPRİANU: Biz Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler aynı vatanın evlatları, çocuklarıyız. Biz bu ortak vatanda birlikte yaşayabilmenin yolunu bulmalıyız. Çözüme ulaşma yönündeki çabalardan hiçbir zaman kopmamalıyız, hiçbir zaman istifa etmemeliyiz.

Eğer biz çözüm yönünde çalışmazsak o zaman başkaları bizim hakkımızda karar verecektir. Eğer başkaları karar verecek olursa onların alacakları karar ne Kıbrıslı Rumların ne Kıbrıslı Türklerin lehine değil sadece kendi çıkarlarının lehine olacaktır. Birbirimizin endişelerini anlayabilmemiz, ortak çalışmalar içerisinde olabilmemiz ve sürece sonuç verecek yönde katkıda bulunabilmemiz büyük önem taşıyor.