Eniz Orakcıoğlu

Akademisyen Zeki Beşiktepeli, KKTC'de siyasi yapının içinde bulunduğu sıkıntıları, Ankara'yla olan ilişkileri ve yeni oluşan UBP,DP hükümetinin ortaya koyacağı performansı değerlendirdi.

Akademisyen Zeki Beşiktepeli, Yönetme  erkinin KKTC makamlarında olmadığını belirterek, “Kuzey'de eğer hükümet veya erk olmak istiyorsan, Türkiye'den size konan kuralları reddetmeniz gerekmektedir, bizim siyasi partilerimizin en büyük sıkıntısı da reddedememekten kaynaklanmaktadır. Diğer bir sıkıntı ise plan proje yapıp bunu TC yetkilileri ile paylaşmamaktır. Kısacası biz bu projeyi hazırladık ve biz bunları yapmak isteriz diye Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine giden yok” şeklinde konuştu.

“İstikrarlı hükümete ihtiyaç var”

Su, elektrik ve telekomünikasyon konusunda yaşanan özelleştirmelerle ilgili söylemeleri de değerlendiren  Beşiktepeli, “Kar yapan alanları özele vermenin bir anlamı olmadığını düşünmekteyim. Liberal sistemi savunuyorsanız bu sistemin 4 temel ilkesi vardır. Serbest seçim ve serbest yatırım birinci ilke olmak üzere, diğer ilkeler rekabet, özel mülkiyet-koruma ve istikrarlı bir hükümettir. Bu yüzden de işlerin iyi gidebilmesi ve yatırımcının gelebilmesi için istikrarlı bir hükümete, istikrarlı politikaya ihtiyaç vardır” diye konuştu.

“Tazminatlar istenirse kimse ödeyemeyecek”

Beşiktepeli, sözlerine şu şekilde devam etti; “20 Temmuz 1974 sonrası bizim aldığımız taşınır ve taşınmaz zenginlik 200 Milyar Dolardır. Eğer bu alınanlar tazminat olarak istenirse ki bir kısmı istenecektir bu tazminatları kimse ödeyemez. Rahmetlik Özal 1985’de adaya geldiği zaman üretimi bırakın memur olun dediğinde, bizim yetkililerin çıkıp üretimle birlikte  gelirimizin ne olduğunu anlatmalıydı. Bunun yanında Sanayi Holding'te kaç kişinin ekmek yediğinden bahsedilmeliydi. Toplumların zenginleşmesi, gelişmesi ve kendi kendini yönetme pozisyonu ekonomideki gelişmeyle parelerdir. Şu da bir gerçektir üretimle birlikte insan kendini üretti.”

“3 buçuk milyar insanın zenginliği 60 kişinin elindedir”

Beşiktepeli, Milli gelirle ilgili ise şu tespitlerde bulundu; “GeçmişteGüney Kıbrıs'ta kişi başına düşen gelir 900 Kıbrıs Lirası, Kıbrıslı Türklerin ise  600 Kıbrıs Lirasıydı. Kısacası o günün bile o koşullarında bu fark vardı. Dünyada şu anda 3 buçuk milyar insanın toplam zenginliği 60 kişinin elindedir. Bunun yanında 750 tane şirket dünya zenginliğini elinde tutmaktadır. Yüzde 85 çalışanın toplam dünya gelirinin yüzde 15’ini almaktadır, yüzde 85 gelirini de yüzde 15 almaktadır. Milli gelir kelle başı düşe bilir ama bu kele başı alacağız demek değildir. Bu milli gelirin yansıması ise yaşam kalitesi içerisinde devleti bağlayan sağlık, eğitim, adalet yerleri gibi alanlarla da ölçülür. Bir devlete zaten eğitim ve sağlık doğru dürüst değilse  devlet yoktur. Bunun yanında aynı şekilde trafik ki vatandaşın 1 yılının  1 ya da bir buçuk ayı trafikte gitmektedir. Bu da insanları stres ve sinirle karşı karşıya bırakmaktadır.”

“Hükümet geldiği gibi gider”

Açıklamalarında yeni oluşan UBP,DP Koalisyon hükümetine de değinen Zeki Beşiktepeli, hükümetin geldiği gibi gideceğini savunarak; “Devlet halk için olmalıdır. Bunu uygulayamayan, bunu düşünemeyen bir siyaset uzun ömrü olmaz ve bu sebepten de böyle bir hükümette 3-5 ay sonra geldiği gibi gider. Ülkeyi bekleyen tehlike ise sosyal patlamalara doğru bir gidişatın olmasıdır" dedi.

“Ülkeyi yönetecek olan küçük bir gruptur”

Sıkıntının liberal sistemde olduğunu belirten Beşiktepeli, “Toplumun tüm kesimi 100 ya da 500  sermayedara çalışır.Nemalanan sermaye sahibidir ve ihtiyaçlarını buradan alır. Sosyalist sistemde toplum kendine çalışır. Biz ise hiçbir ideolojide değiliz. Devlet olarak her şeyinizi devrettikten sonra ülkeyi yönetecek olan da artık küçük bir guruptur. Bu küçük gurubun çıkarları doğrultusunda kuracağı siyaseti de ya kabul edeceksin, ya da karşı çıkacaksın. Bugün sermayenin KKTC üzerinde yapmaya çalıştığı da budur. Elektriği, limanları, telekomünikasyonu ve sağlığı özeleştirdiği zaman artık o toplumun üretmeyen ve yönetilmeye mahkûm bir toplum olacaksınız. Biz karma ekonomik yapı içerisinde kooperatiflerimizi koruyabilirdik, kısacası stratejik alanları tutmak gerekirdi. Bizim burada siyasetçinin veya partilerin hâkim olduğu bir yapı var. Bu durumda sermayedar da, işçi de, köylü de şikâyetçi” diye konuştu.

“Artık geri çekilmeliler”

CTP’nin hükümet etmekteki sıkıntılarını da yorumlayan Beşiktepeli, şunları söyledi; “Egemen olmadığınız bir yönetim biçiminde gelip de düzelteceğinizi iddia ederseniz hata yapmış olursunuz ki CTP bunu yaptı. Özker Özgür başbakan olduğu dönemde bir hademeyi işe 8 buçuk ayda alabildi. O dönemde de kavga ideolojikti. 1992 yılında Özker Özgürü ve Fadıl Çağla’yı Elçilik davet ederek hükümet teklifinde bulundu. Onlarda her siyasi parti gibi evet dedi, fakat kuralları kabul etme şartı ile bu teklif yapıldı. Birinci kural Kıbrıs Sorunu konusundaki siyasete evet dersenizdi, ikinci kural ise nüfus konusundaki politikamıza evet derseniz oldu, tabi ki bu konu parti meclisine götürülerek reddedildi. Bu gurup o gruba karşı mücadele etti ve çoğu da gitti ve o zaman parti içinde kırılma başladı, çünkü toplumsal değil kişisel çıkar ortaya çıktı. Kısacası CTP ve diğer partilerin insan merkezli siyaseti başaramadı, yıktı ve yok etti. Şimdi ise kavgalar daha da büyüyecek çünkü Birleşik Güçler sermaye sahipleri ile birlikte bütünleşen bir parti. Bununla birlikte işçinin çıkarlarını savunabilecek bir pozisyona değildir. Bu çelişki artık partiye oturduğundan dolayı  temizlenmesi gerekir, bu yüzden de şu anki yaşları gelip geçen yöneticilerin geri çekilmesi gerekir.CTP bu saatten sonra halktan mı, sermayeden yana mı siyaset yapacağını belirlemesi gerekmektedir.”

“Sağ partilerin de altı boşalıyor”

Gün geçtikçe sağ partilerinde altının boşaldığını belirten Beşiktepeli, “Yarın veya sonraki günlerde bu sağ partiler de büyük bir tartışa içine girecek ve kırılmalar yaşanacak" dedi.